Vaktimiz de tahammülümüz de yok artık!
Kadınları toplumsal yaşamdan, siyasetten uzaklaştıran uygulamalara imza atıp İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekenlerin sıradaki diğer haklarımızı gasp etmesini beklemeye tahammülümüz yok artık!

2017’deki referandum döneminde tüm yetkileri eline alacak olan tek adam iktidarına karşı kadınlar “Biz tek adamı iyi biliriz” demiş, yaşamlarının ve haklarının tek adamın iki çift sözüne bağlı olmaması için “hayır” sözünde ısrar etmişlerdi. Referandumdan bu yana kadınların haklarına yönelik saldırıların hız kesmeden devam etmesi, en son bir gece hayatlarımız için bir dayanak, şiddette karşı korunmak için bir basamak olan İstanbul Sözleşmesi Cumhurbaşkanı tarafından tek taraflı feshedilmesi kadınların “hayır”ının ne kadar haklı olduğunun göstergesi.

Ne demişti Erdoğan, hatırlayalım: “Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, fıtrata ters.” Fıtratına uygun olanı yapıyor iktidar; iş yaşamında, evde, sokakta… Hayatın her alanında kadınları eşitsizliğe mahkûm etmeyi işliyor bir bir. İşte rakamlar:

918 bin. Sadece pandemi döneminde işsiz kalan kadın sayısı... En az 9 milyon 768 bin kadın şu anda işsiz. Genç kadın işsizliği ise son bir yılda 934 bine yükseldi. Yoksulluk sınırının altında 10,5 milyon kişi yaşıyor, bu oranın yarısından fazlası kadın. Esnek ve güvencesiz çalışmanın kural haline geldiği, işyerlerinde baskı, mobbing, işten atma tehdidinin artık Kod 29 ile daha da olağanlaştığı bir düzende önlem almayarak, işçilerin sesini duymayarak, sesini duyurmaya çalışana gözdağı vererek eşitsizliğe kat üstüne kat çıkıyorlar. Son bir yılda öldürülen kadın sayısı en az 300.

6 milyonun iradesi olan bir partinin seçmenlerine devlet şiddeti ve baskıyla, HDP’ye dönük saldırılarla, kayyum yoluyla, tutuklamalarla demokrasiyi ortadan tamamıyla kaldırıp, her sesini çıkaranın karşısında zor güçlerini gönderiyorlar. Muhalefete dönük nefret ve hedef göstermeler ise son bulmuyor.

Kadınları toplumsal yaşamdan, siyasetten uzaklaştıran uygulamalara imza atıp İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekenlerin sıradaki diğer haklarımızı gasp etmesini beklemeye…

Öldürmenin yaygınlaştığı, siyaset dilinin şiddetten beslendiği ortamda kadına yönelik şiddetin de kadın cinayetlerinin artmasını da seyretmeye…

İrademizin ve kazanımlarımızın yok sayıldığı; bedenimiz hakkında söz sahibi dahi olamadığımız, cinsiyetçi uygulamaların hayatın her yanına yayıldığı bir dönemde, bizi “kadın üniversiteleri”ne tıkmalarına… Tahammülümüz yok artık!

Çalışma yaşamından kamusal yaşama kadar her alanda söz sahibi olmaya, eşitliğin ve demokrasinin hayata geçirilmesine... Eşitliğe, haklarımızın her an tehlikede olmadığı, geleceğimizin karanlığa hapsolmadığı bir hayata… Haklarımızdan, hayallerimizden, umutlarımızdan, neşemizden, kahkahamızdan ödün vermek zorunda kalmadığımız bir yaşama ihtiyacımız var. Bu ihtiyaç ortak. Bu ihtiyaç milyonlarca kadının…

Ortak ihtiyaçlarımız için mücadeleyi nasıl ortaklaştıracağımızı tartışıyoruz bu sayımızda. Sayfalarımızda kadınların kaleminden ortak bir cümle dökülüyor satırlara, “Herkese, tüm kadınlara anlatmalıyız.” Bu cümleye sarılarak, elden ele tüm kadınlara anlatmanın araçları çoğalsın diye dergimizin orta sayfasını astığımız yerde herkesin göreceği ve fikir sahibi olacağı bir duvar gazetesi formatında hazırladık. Bilhassa işyerlerinde, panolarda, duraklarda İstanbul Sözleşmesi’ni 5 soruyla yanıtladığımız sayfamızı asalım, yaygınlaştıralım…

Dergimizin ana yazısında Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, sistematik bir saldırı düzeni olarak kurulan tek adam yönetiminin İstanbul Sözleşmesi hamlesinin nedenlerini ve nasıl bir mücadele hattına ihtiyacımız olduğunu anlatıyor. Ülkenin dört yanından İstanbul Sözleşmesi’ne dair işçi kadınlar işyerlerindeki, mahallelerindeki tartışmaları aktarıyorlar bize.

Sözleşme uygulansaydı bugün hayatta olabilecek kadınlardan biri de Fatma Altınmakas’tı. Çağla Yolaşan, Fatma Altınmakas nezdinde, Kürt kadınlar için İstanbul Sözleşmesi’nin hayati önemini hatırlatıyor.

Sağlık emekçisi kadınlar Ankara’dan ve Samatya’dan haklarımızı savunmak için birlikte mücadele çağrısı yapıyor. Yaşamları yoksulluk, borç ve şiddet kıskacına hapsedilen Gülnaz, Menekşe ve Esenyurt’tan kadınlar öfkelerini yansıtıyorlar. Arçelik işçisi kadınlar yoğunlukla kadınların çalıştığı fabrikada kadınların nasıl görünmez kılındıklarını, Ümraniye’den Dardanel işçisi kadınlar yoğun çalışmaya karşı ellerine geçen kuş kadar ücretle nasıl açlığa mahkûm edildiklerini, sendikalaştıkları için ücretsiz izne gönderilen cam işçisi bir kadın isyanını ortaya seriyor.

Zeliha Kral, mitolojinin tarihle harmanlanıp üzerine bir de edebi değere taşındığı Kadınlar Adası kitabını tanıtıyor bize. Filiz Gür, ardı arkası gelmeyen vergiler aleminde tarihi bir gezintiye çıkıyor bizi ve tarihten ilginç vergi uygulamalarını çıkarıyor tozlu raflardan…

Van’dan Behice Dinçer’in yazma serüveniyle bir kadınının kabuğunu kırma hikayesine tanıklık ediyoruz.

Ekmek ve Gül’ün internet sitesi ekmekvegul.net 3 Nisan’da 4 yaşını doldurdu. Kadınların birbirine seslenme, dert anlatma çabasının toplamı olan Ekmek ve Gül, bu ülkenin tarihi yazılırken hep gözden kaçırılan kadın işçi ve emekçilerin de tarihe bir not düşme, “biz varız” demesinin de kalıcı bir aracı oldu sayenizde. “Biz varız” sözümüzü büyüteceğimiz nice yılları çoğalarak karşılayacağımızı umut ediyoruz.

Önümüz 1 Mayıs, elden ele karanfil gibi mücadeleyi büyüttüğümüz bir yolda dergimiz en büyük yoldaşınız olsun diliyoruz… Tüm işçi ve emekçilerin 1 Mayıs İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü şimdiden kutlu olsun…

Fotoğraf: Freepik

İlgili haberler
Tek adamın kararı, kadınların hayatı, hepimizin 1...

Kadınların kazanımlarını açık hedef haline getiren, hükümetin önüne gericilik programlarını koyan çe...

İşçi kadınlar Sözleşme’den çekilme kararını nasıl...

Pendik ve Tuzla Organize Sanayi Bölgesindeki fabrikalarda çalışan kadın işçiler, İstanbul Sözleşmesi...

Depo işçisi kadınlar ilk kez eylem alanındaydı

Berivan Balkay, Esenyurt’ta depo işçisi kadınların İstanbul Sözleşmesi tartışmalarını ve ardından bi...