Ve bir fotoğraf fısıldar: ‘Biz düşman değiliz’
Bağıra çağıra nefret politikasını halkın üzerine yağdıran iktidarlara inattı sanki bu fotoğraf, iki farklı ırktan kadın birbirine sevgi ve güven fısıldıyordu.

Yunanistan ve Türkiye sınırlarında yükselen mülteci dramıyla birlikte 2015 yılında ilk kez yayımlanan, Midilli’de üç yaşlı kadının yan yana durduğu ve bir mülteci kadının bebeğini beslediği fotoğraf yeniden hatırlandı son günlerde... Hatırlanmalıydı da... Çok şey anlatıyordu çünkü, birbirine bunca yıldır düşman edilmeye çalışılan kadınlar, birliktelik ve dayanışma sergiliyordu. Güvenle veriyordu mülteci bir kadın bebeğini Yunanistanlı kadınların eline, Yunanistanlı kadınlar ‘Bu düşmanımızdır’ demeden alıyordu kucağına sırılsıklam olmuş üç aylık bebeği ve sevgiyle karşılıyor, kulağına şarkılar fısıldıyordu... Bağıra çağıra nefret politikasını halkın üzerine yağdıran iktidarlara inattı sanki bu fotoğraf, iki farklı ırktan kadın birbirine sevgi ve güven fısıldıyordu. Küçücük bir anın fotoğraf karesi bize yol gösteriyordu sanki. Bize dayanışmanın ve birlikteliğin gerekliliğini hatırlatıyordu.

Kentlerin, köylerin, barışın ve huzurun yıkıma uğratıldığı bir savaşın derdimize çare olmadığını 11 yıldır yakından görüyoruz. Hangi harekat, hangi müdahale, hangi saldırı bize yarar sağladı bugüne dek? Savaşın niye yapıldığına, kimlere yarar sağladığına, kadınlara nasıl yansıdığına dair tüm kadınlar adına sorularını soran kadınların haykırışı var bu sayımızda... Mülteci kadınların dertlerinin Türkiyeli kadınlarla ne kadar ortak olduğunu hatırlatan E. Ava’nın yazısı da bize yukarıdaki fotoğraf kadar bir gerçeği yansıtıyor...

‘Gücümüz birliğimiz’ diyerek çıktığımız yolda, yolları kesişen kadınların ortaklığı mücadeleye dönüştürme azmi, çabası, ısrarı ve umudu var 8 Mart’a dair yazılan her bir yazımızda...

Çalışma koşullarının her gün daha da zorlaştığı, krizin yükünün işçi kadınların sırtına bindirilmesine karşı ‘Biz bu bahaneleri yemiyoruz yalnız’ diyen Kore Soslu Sömürü yazımızda kadınların iş yerlerinde yaşadıkları her bir derdin özetini görüyoruz adeta.

Köleliğe karşı mücadelede tarihe adını yazdıran Harriet Tubman’ın hikayesinin beyaz perdeye nasıl aktarıldığını Kübra Yeter’in yazısından okuyor, tarih sayfalarında kölelik koşullarına karşı mücadele örneğine şahit oluyoruz.

Evlerden, fabrika ve atölyelerden, kampüslerden ve yurtlardan, hastanelerden ve okullardan, belediyelerden, plazalardan, şantiye ve adliyelerden kadınlar olarak Ekmek ve Gül İstanbul Buluşması’nda bir araya geldiğimiz kadınların bize gösterdiklerini hatırlıyor, ne yaşadığımıza, ne yapmamız gerekliliğine yakından bakıyoruz... Dertlerimizin, öfkemizin ve sözümüz ortaklığında mücadeleyi de ortaklaştırıyoruz...

İktidar tarafından yeniden yeniden gündeme getirilen, kadınların inadıyla daha önce iki kere geri çektirilen ‘Çocuk istismarına af yasa tasarısına’na karşı Ankara’da kapı kapı dolaşarak buluşmalar gerçekleştiren, imza kampanyaları yürüten, “Çocuk istismarını aklatmayacağız” diyen kadınların zorlu ancak inatla ve ısrarla süren mücadelesini, Aylin Akçay’ın ve Kardelen Mahallesi’nden Selvi’nin yazısında görüyoruz.

Genç kadınların yaşadığı binbir zorluğu, bu zorluklara karşı çıkar yol arayışlarını “Genç kadınlar ne yaşıyor?” yazımızda sunarken, dayanışmanın nasıl da çare olduğunu Esenyalı’dan Yüksel Yıldız’ın yazısı gösteriyor bize.

Sultangazi’de iki farklı hikaye bize şiddetin vardığı boyutları ancak çaresizliğin de olmadığını gösteriyor...

‘İçimizden Biri’ni kendi belleğinden sunuyor Meltem Teker... Vatanımızın ne olduğunu soruyor Gülenaz’ın hikayesiyle... Savaşın ve şiddetin iç içe hikayesini anlatıyor...

Mektuplarıyla tüm kadınların dertlerini, yaşamlarını özetleyen mektuplarımız “evet, ben de” dedirtiyor ve ekliyor onlardan biri: “Asla pes etmeyin.”

Çok yakın bir zamanda kaybettiğimiz, sosyalizme olan inancını son nefesine kadar korumuş, mücadeleyi yaşam biçimi haline getirmiş, öfkesi diri Şekibe Çelenk’i anıyor ve son sayfamızda veda ediyoruz kendisine... Biliyoruz dinmeyen inancı bizim öfkemizi de diri tutacak kadınlardandır o...

Bizim de öfkemiz diri, inancımız var, umudumuz baki... Şimdi “Böyle gitmez” dediğimiz ne varsa; kriz, şiddet, yoksulluk, savaş, baskı... Hangi kötülük sağlam durabilir karşımızda biz birlik olduktan sonra! Hangi saldırıyı dağıtamayız gücümüzle! “Gücümüz birliğimiz” diye başladığımız her yan yana gelişlerimizi bir mücadeleye dönüştürme zamanı şimdi, 8 Mart bunun tam da fırsatı. Ayrı ayrı evlerde, aynı sorunları yaşadığımızı hatırlayarak, bize bu sorunları yaşatanlara sesimizi duyurmak ve “Buna mahkûm olmayacağız” demek için; her gün dert yandığımız çalışma koşullarına “Artık yeter” demek, dört yanımıza örülen duvarları yıkmak, bize biçilen rolleri kabul etmemek, bizi eve mahkum eden politikalara razı gelmemek için 8 Mart’ta buluşalım. Çünkü biliyoruz; böyle gitmez, değişir dünya, biz değiştireceğiz!

İlgili haberler
Seyirci kalmaya tahammülümüz yok, değiştirmeye güc...

‘Her gün hayatımız yokluklarla, yasaklarla sınanırken, #BöyleGitmez diyen kadınların çoğalmasına, bi...

Angaryaya hayır! Gerçek bir kadro istiyoruz…

Genel-İş üyesi işçi kadınların 8 Mart talepleri açık: KHK’nın sözde kadrosuna, mobbinge, ücret eşits...