Üniversitelerde kadın ve LGBTİ mücadelesinin gösterdikleri: Sorun her yerde, güç dayanışmada
Ekmek ve Gül’ün ‘Üniversitelerdeki Kadın ve LGBTİ Toplulukları tartışıyor’ dosyasından çıkan sonuçları Emek Gençliği MYK üyesi Hazan İlik değerlendirdi.

Ekmek ve Gül’ün üniversitelerdeki kadın ve LGBTİ topluluklarıyla gerçekleştirdiği röportaj serisi on farklı kulüp ve topluluğun çalışmalarına, bu çalışmaların ve toplulukların üniversiteliler için ifade ettiklerine ilişkin görüşlerini içeriyor. Boğaziçi Üniversitesinde kayyum rektör Melih Bulu’nun aleni çarpıtmalar ve yalanları üzeriden -düzenleyicisi olmadığı bir sergi sebebiyle- BÜLGBTİ+’yı kapatması ve BÜKAK’ın kulüp odasının kilidini değiştirmesiyle sonuçlanan kimi tartışmalara dair de dosya boyunca fikirlerini ifade ediyor bu kulüp ve topluluklar. Boğaziçi’nde atanmış rektöre karşı yürütülen protesto ve eylemlere bugüne kadar en çok kendi rengi ve yaratıcılığını katan kesimler kadın ve LGBTİ bireylerdi. Ne tesadüf ki kayyum rektörün ilk icraatlarından biri de bu kesimlerin kendilerini ifade ettikleri kulüplerin kapısına kilit vurmak oldu. Ne var ki bir gerçeği yok saymak, çeşitli yollarla görmezden gelmek o gerçeğin varlığını yok edemiyor. Tıpkı binlerce yıl önce Galileo’nun dünyanın dönmediğine ilişkin kilise baskısına karşı “Yine de dönüyor!” demesi gibi: “Yine de varız!” Diğer BOÜN kulüplerinin de ifade ettiğini tekrar edelim: “LGBTİ+’lar vardır. Bir kulüpte değil her kulüpteyiz!”

‘ARTIK O KAPILARI TEK BAŞIMA AŞINDIRMAM’

Bir kadın topluluğunun, LGBTİ kulübünün, toplumsal cinsiyet topluluğunun üniversitede var olmasının öğrenciler açısından neyi değiştirdiği, nasıl bir alan açtığı sorusuna yönelik cevaplar oldukça ortak. Bu ortak cevaplar önemli ölçüde Türkiye’de kadın ve LGBTİ birey olmanın güçlüklerini de ortaya seriyor çünkü birçok kulüp ve topluluk açısından var olan yapı “kendini rahat hissedebildiği, kendi gibi olabildiği” alanlar olarak tarif ediliyor. Bu aynı zamanda kadın ve LGBTİ bireylerin özellikle üniversite dışındaki günlük hayatının önemli bir kısmında kendilerini ne denli özgürce ifade edemediğinin bir göstergesi. İTÜ CinsArı bu durumu şöyle tarif ediyor: “LGBTİ+ kulüp ve toplulukları, özellikle üniversiteye yeni başlamış bir LGBTİ+ birey için kendini keşfedip geliştirebileceği ve aradığı güvenli alanı bulabileceği bir ortam sağlamış oluyor. LGBTİ+ olmayan öğrenciler için de toplumdan içimize nüfuz etmiş ön yargıları kırmamıza olanak sağlıyor.” Öte yandan bu topluluklara ilişkin üniversiteliler tarafından en çok ifade edilen şey bu birlikteliklerin hem üniversitede geniş bir bilinç yaratma hem de bu ortak bilinçle, birlikte mücadele etmenin beraberinde getirdiği yalnız olmadığını bilme durumu. Yalnız olmadığını bilmek genç kadınlara daha fazla özgüven kazandırıyor, onların birbirine kenetlenmesini sağlıyor. YTÜ’de resmi olarak Kadın Çalışmaları Topluluğu kurulduktan sonra bir arkadaşımızın dediği gibi: “Şimdi sıkıyorsa başıma okulda bir şey gelsin. Artık biliyorlar ki ben o kapıları tek başıma aşındırmam, onlarca kadınla aşındırırım.”

TEK ADAMIN ÜNİVERSİTELERDEKİ DENETİM MEKANİZMASI

Uzunca bir süredir üniversitelerde kulüp ve toplulukların baskı, sansür ya da ödenek azaltma gibi sorunlarla boğuştuğuna tanıklık ediyoruz. Türkiye’nin demokratik hak ve özgürlükler bakımından geldiği noktaya paralel biçimde tek tek üniversitelerin kendi irili ufaklı demokratik yapıları ve teamülleri de AKP’nin politikalarını hayata geçirmek üzere atanmış rektör ve yönetimler eliyle geriye çekiliyor. Tek adam yönetiminin gerici ve faşist bir rejim yolunda inşa etmeye çalıştığı muhafazakâr bir toplum için attığı adımları en yakından hissedenler kadın ve LGBTİ+ bireyler olduğu gibi üniversitelerde de en fazla baskıya maruz kalanlar bu kulüpler oluyor. Öğrencilerin yan yana geldiği üniversite toplulukları çalışmalarını tanıtım günlerinde kulüplerinin sayısıyla övünen okul yönetimlerinin çeşitli engellemelerine rağmen yapmak durumunda kalıyor. Birçok üniversite kulübü/topluluğu dolaylı yollardan daha az işler hale getirilmeye çalışılıyor. Bürokratik engellere takılma veya bu engellerle kulüp işleyişinin yavaşlaması, gerçekleştirilmek istenen etkinliğe istenilen konuşmacının davet edilememesi, kimi zaman etkinlikler için uygun mekan bulunamaması kulüp ve toplulukların yaşadığı en genel sorunlar iken kadın ve LGBTİ topluluklarının, toplumsal cinsiyet kulüplerinin en çok muzdarip oldukları konu etkinliklerinin sürekli sansüre uğraması veya etkinlik yapabilmeleri için kendilerine otosansür uygulamak zorunda bırakılmaları. Ülkede kadın haklarına, LGBTİ haklarına saldırılar artmış iken üniversitelerde kadın cinayetlerine, nefret söylemlerine, şiddetin önünü açıcı politikaların uygulanmak istenmesine karşın büyüyen öfkeyle güçlenme potansiyeli taşıyan bu topluluklar üzerinde artan baskı da tesadüf değil. Ancak şiddete karşı gelmeye yönelik yan yana gelme eğilimi baskıların altında ezilmenin aksine kendine alan açmaya, yeni ağlar kurmaya, dayanışmayı güçlendirmeye yollar arıyor.


CİNSEL TACİZİ ÖNLEME BİRİMLERİ GÜVENLİ KAMPÜSLER İÇİN İŞLER HALE GELMELİ!
Toplulukların Cinsel Tacizi Önleme Birimlerine (CİTÖB) ilişkin tartışmaları bir taraftan da üniversiteli kadınların ve LGBTİ’lerin hareketin kayda değer özneleri haline gelmiş olmalarına ilişkin bir durumun da göstergesi, çünkü düne oranla yaşamlarını sarmalayan prangalara karşı bugünden, bulunduğu yerden bir şeyleri değiştirmeye çalışmaya ve harekete geçmeye çok daha hazır. Düzeyi her yerde değişiyor olsa da üniversitede güvenli bir kampüs hayatını temin edebilecek yapılardan biri olan Cinsel Tacizi Önleme Komisyonlarının kurulması, kurulduktan sonra nasıl işler hale geleceği üniversitelerinde güvenli bir kampüs talep eden genç kadınların ve LGBTİ’lerin bir tartışma konusu. Yakın zamanda YTÜ’de yaşanan bir cinsel saldırı olayının ardından 34 kulübün yan yana gelerek böyle bir komisyon kurulması talebini üniversiteye kabul ettirmesi önemli bir örnek oluşturuyor. Pandemi ise hayatın her alanında olduğu gibi üniversitelerde de bu kazanımın işlev kazanmasının önüne geçecek şekilde bir bahane olarak ortaya konuyor. Bu engelleri ise bugün yine aşacak olan dün CİTÖB’ü kurduran iradenin kendisidir.
Yakın zamanda üniversite yönetimi üzerinde baskı kurarak Cinsel Tacizi Önleme Birimi kurulmasını kabul ettiren mücadele örnekleri gördük, bu birimin olmadığı üniversitelerde ise, örneğin Çukurova Üniversitesinde tacizi yaşanmadan önce önleyecek işlerlikte çalışacak bir CİTÖB’ün kurulması için imza kampanyası yapılması gibi çalışmalar yapılıyor ya da MAÜ Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Kulübünün bir sonraki dönem gündemine aldığını ifade ettiği gibi toplulukların gündemlerinde yer alıyor.
ISRARIMIZ, TALEBİMİZ: KADIN ÜNİVERSİTELERİ DEĞİL GÜVENLİ KAMPÜSLER
Ayrıca genç kadınların bizzat kendilerinin söz haklarının olduğu komisyonları olması gerektiği gibi işletmeyip kadın üniversiteleriyle genç kadınları tecrit etmeyi hedefleyenlerin gerçekten onların sorunlarıyla ilgilenmediğinin, hatta bu sorunların sorumluları olduklarının, bu sorunları da toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde çözmeyi tercih etmediğinin farkındayız elbette. İktidarın “kadınların güvenliğini sağlamak” gibi argümanlar öne sürerek açmayı planladığı Kadın Üniversitelerine karşı üniversite toplulukları ise güvenli kampüslerin oluşturulması için kendi üniversitelerinde İstanbul Sözleşmesi’nin de yüklediği bir sorumluluk olan CİTÖB’lerin kurulmasını, işler hale getirilmesini, öğrenci temsiliyetinin sağlanmasını talep ediyorlar!
Üniversitelerde tacizin önlenmesi için bu birimin resmi olarak kurulmasının yeterli olmadığını üniversitelerinde CİTÖB olan farklı toplulukların açtığı tartışmalar üzerinden görüyoruz. Cins Arı’nın da HÜKÇAT’ın da açtığı tartışma tam olarak buraya oturuyor, içerisinde bu alana ilişkin çalışma yürüten topluluklar ile öğrenci temsiliyetinin bulunmadığı bu mekanizmaların işlevselliği artmayacak, gerçekleşebilecek olan tacizleri olmadan önlemeye yönelik müdahaleleri ya olmayacak ya da sınırlı kalacaktır. HÜKÇAT, bunun nasıl mümkün kılınacağını önemli bir vurgu ile ifade ediyor: “Bugün açısından üniversitelerde gerekliliğinin tartışılamayacak derecede önemde olduğu bu birimlerin işlevselliğinin artırılması ve bizlerin de bu alanın en doğal özneleri olarak söz sahibi olmak için mücadele vermemiz gerekmekte.” Dolayısıyla üniversitelerde CİTÖB’ü kurdurmak önemli bir kazanım iken toplulukların bu alanların işlevselliğinin artırılması konusunda ısrarını sürdürmesi gerekiyor.


DİĞER KULÜPLERLE YAN YANA GELME DENEYİMİNİ BİRİKTİRİYORLAR

Gücünü birliktelikten alan bu kulüplerin başka kulüp ve topluluklarla yan yana gelme pratiği de daha fazla oluyor. Birçok kulüp başka kulüplerle ortak etkinlikler yapıyor veya yapmayı hedefliyor. Kimi okulun başka bir sorununa karşı okulundaki kulüplerin yan yana gelmesine ön ayak oluyor. Bu toplulukların tümünde farklı kulüplerle yan yana gelme, ortak etkinlik yapma isteği kimisinde ise deneyimi var. Eşitsizliğe karşı farkındalık çalışmasını yaygınlaştırmak için ortaklaşmalar da yapıyorlar, ortak projelerde buluşuyorlar, öğretim üyeleri Aylin Sözer’in katledilmesinin ardından Kadın Araştırmaları Kulübü ile birlikte birçok kulüp hızla ortak bir canlı yayında düzenliyor, ertesi gün okulda basın açıklaması da gerçekleştiriyor.

DAYANIŞMAYI BÜYÜTELİM
BÜKAK ve BÜLGBTİ+’ya dönük saldırıların demokratik ve özerk bir üniversite mücadelesi veren üniversitelilerin meşru taleplerine dönük saldırılar olduğu açık. Röportaj yapılan her bir topluluk da Boğaziçili arkadaşlarının yanında ve bu meşru taleplere dönük saldırılara karşı tepkili. Nefret söylemleri ve hedef göstermeler yoluyla “dini ve milli duyguları” istismar ederek üniversitelilerin haklı itirazını bastırmak istedikleri de. Bu itiraz yalnızca Boğaziçi’nin değil, demokratik ve özerk bir üniversite isteğinin bugün Boğaziçi öğrencilerinin en genel haliyle formüle ettiği taleplerin yanında her üniversiteye özgün biçimleri var. Bir yanda bu yönler için üniversite içinde birlikte mücadele etmenin olanaklarını ararken, bir yandan da benzer talepler için yan yana gelen başka üniversitelilerle kol kola olmak, herhangi birimize dönük bir saldırıya hep birlikte cevap vermek bugün birbirimizi korumanın en önemli adımı olacaktır. ODTÜ Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Topluluğunun çağrısını buradan yineleyelim: “Bu artan baskı ve saldırılara karşı tüm üniversitelerdeki kadın ve LGBTİ+ topluluklarının bir arada eşit, şiddetsiz ve demokratik bir üniversite için bulundukları alanlarda mücadele ederken karşılıklı bir iletişim ve dayanışma halinde olmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.”

Fotoğraflar: Ekmek ve Gül

Manşet Fotoğrafı: Çukurova Üniversitesi Kadın Çalışmaları Topluluğu arşivi

Dosyadaki tüm yazılara ulaşmak için tıklayın: Üniversitelerdeki Kadın ve LGBTİ Toplulukları tartışıyor

İlgili haberler
Üniversitelerdeki Kadın ve LGBTİ Toplulukları tart...

Dosyamızda farklı üniversitelerdeki toplulukların çalışmalarına, öğrencilerinin yaşamındaki etkisine...

LGBTİ ve kadınlara dönük özel saldırıların gösterd...

Kadınların ve LGBTİ'lerin eşitsizliğe uğramadığı, karar süreçlerinde söz sahibi olduğu, şiddete karş...

LGBTİ'leri hedefe koyan söylemler ne gösteriyor?

Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin kayyum rektör protestoları sırasında iktidar kanadından LGBTİ'l...