ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ: Lafta eşitlik, anayasada ayrımcılık ve eşitsizlik
Başörtüsü tartışmalarının ardından Erdoğan’ın gündeme getirdiği anayasa değişikliğinin içeriği ortaya çıktı. Anayasa'nın 24. ve 41. maddesinde yapılması planlanan değişiklikler ne anlama geliyor?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsüne dair kanun teklifi vermesi üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Aile kurumunu da güçlendirecek ilave değişiklikler yapalım” diyerek anayasada değişiklik yapma tartışması başlatmıştı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, anayasada değişiklik yapmak üzere teklifin hazırlanıp Cumhurbaşkanına sunulduğunu açıkladı. Yapılan değişikliğin içeriğine dair Yeni Şafak’ın haberine göre, din ve vicdan hürriyetini düzenleyen 24’üncü maddeye, “Kadınların başlarının veya boyunlarının açık veya örtülü olması nedeniyle kamu hizmetlerine girmesi, eğitim öğretim hakkına ve çalışma hakkına engel olamaz” hükmü eklenecek. Ailenin korunmasını düzenleyen 41. maddede ise “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır” ifadesindeki eşler tanımı açılacak. Bu maddede yer alan eş tanımı “kadın” ve “erkek” olarak değiştirilecek.

Anayasa’da yapılması planlanan bu değişikliklerin ne anlama geldiğini Prof. Dr. Ece Göztepe ile konuştuk.  

Prof. Dr. Ece Göztepe

“İki madde için de söylenen saiklerle bir anayasa değişikliği yapılmasına gerek yok” diyen Göztepe, 1989 ve 1990’daki Yüksek Öğretim Kanunu’nda yapılan değişiklikleri hatırlatarak bu iki değişikliğin ve 2008 yılında 10. ve 42. maddede yapılmak istenen değişikliklerin Anayasa Mahkemesinden döndüğünü hatırlattı. Göztepe, “Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personelin kılık ve kıyafetine dair bir yönetmelik var 1982 tarihli. Bu yönetmelikte kadın ve erkekler için ayrı ayrı kılık kıyafet koşulları, kadınlar için başı açık olması koşulu vardı. Bunu 2013 yılında sildiler ve yönetmelik düzeyinde hallettiler. 9 yıldır olmayan bir sorun için anayasa değişikliği yapmak bana hiç samimi gelmiyor” diye konuştu.

ANAYASA MAHKEMESİ'NDEN DÖNEN BU DEĞİŞİKLİKLER NELER?
Aralık 1988’de TBMM’de, 3511 sayılı kanunla yeni bir Ek 16. madde kabul edildi:
“Yükseköğretim kurumlarında dershane, laboratuvar, klinik, poliklinik ve koridorlarında çağdaş kıyafet ve görünümde bulunmak zorunludur. Dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir.” (RG, 28.12.1988)”
Cumhurbaşkanı iptal için Anayasa Mahkemesine başvurdu, 7 Mart 1989 tarihli mahkeme kararıyla, Ek 16. maddenin “dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir” şeklindeki ikinci cümlesi iptal edildi.
Ekim 1990’da Yükseköğretim Kanununa Ek 17. madde ile “Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir” ibaresi kabul edildi.
23 Şubat 2008’de TBMM’de Anayasa'nın 10. maddesinin son fıkrasına "... ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında" ibaresini, 42. maddesine de "Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yüksek öğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir" fıkrasını ekleyen değişikliğin Cumhurbaşkanı tarafından yayımlanması üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokratik Sol Parti milletvekilleri Türkiye
Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi'ne, anayasa değişikliğinin "iptali veya yok hükmünde kabul edilmesi ve yürürlüğünün durdurulması" için başvurdu.
Anayasa Mahkemesi, 5 Haziran 2008 tarihinde, yapılan anayasa değişikliği için iptal ve yürürlüğünün durdurulması kararını verdi.
KADINLARIN KIYAFETLERİNE NORM GETİRMEK TEHLİKELİ

Kadınların kılık ve kıyafetlerinin Anayasa’da düzenlenmesinin Anayasa’nın 17. maddesindeki “Herkese tanınan yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını” sınırladığını belirten Göztepe, “Neden erkeklerin ne giyip giyemeyeceği, nerelerini örtüp örtemeyeceği düzenlenmiyor da sadece kadınların kılık kıyafetlerine ilişkin düzenleme getiriliyor? Kadınların kılık kıyafetlerinin ister özgürlük amacıyla ister sınırlama amacıyla olsun bir norm konusu yapılmasının son derece tehlikeli olduğunu düşünüyorum” dedi.

‘ÖNCE KADINLARI YAŞATIN’

Anayasa 41. maddede aile tanımını değiştirecek düzenlemeye ilişkin konuşan Göztepe, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı kararıyla taraf olmaktan çıktığını hatırlatarak “Türkiye’nin yapması gereken şey kadınların en başta şiddetsiz yaşam hakkını, eşler arasında eşitliğe dayanan huzurlu ve güvenli bir aile hakkını koruyan uluslararası sözleşmeye taraf olmak. Kadınlar yaşamalı ki eşitlik ilkesince bir evlilik sürdürebilsinler ya da herhangi bir şiddete maruz kalmadan hayatlarını sürdürebilsinler” diye konuştu.

Aile kavramının çoğu Avrupa anayasasında yer aldığını ancak ailenin kapsamına nelerin girdiğinin anayasal normlarda herhangi bir değişiklik yapılmadan hem yürütmenin uygulamalarıyla hem de yargının kararlarıyla değiştiğini söyleyen Göztepe, ailenin sadece heteroseksüel birliktelikler anlamına gelmediğini, kanunların aile bireylerine tanıdığı hakların geleneksel heteroseksüel aile kavramının dışına taşabileceğine ilişkin içtihatlar olduğuna dikkat çekti. “Eğer aileyi tanımlarken ‘kadın’ ve ‘erkek’ diyorsanız, haklar ve özgürlükler konusunda 70 yılda Avrupa ve dünyanın gelişmiş ülkelerinde evrensel hukukun geçirdiği evrimde ‘Biz asla bunun bir parçası olmayacağız’ demeye çalışıyorsunuz demektir. Tüm Avrupa Konseyi üyesi ülkelerde aile kavramı birbirine saygı ve sevgi ilişkisi içinde dayanışmayla beraber yaşama iradesi gösteren herkesi kapsayacak şekilde gelişmişken anayasaya heteroseksüel birlikteliği norm olarak koymak ‘Avrupa Konseyinin kapısını anayasa ile kapatmak istiyoruz’ anlamına gelir” dedi.

Göztepe, yapılması planlanan değişikliğin yapay bir siyasal gündem olduğunu değerlendirirken hukuksal olarak hiçbir getirisi olmayacağını belirtti ve “Muhalefet partilerinin hiçbir şekilde bu anlamsız, gereksiz ve gündemi oyalama taktiği ile düşünülen değişikliğe taraf olmaması gerektiğini düşünüyorum” diye ekledi.

ANAYASADA 24. VE 41. MADDE DEĞİŞİKLİKLERİ: EŞİTLİK LAFIYLA EŞİTLİĞİN ORTADAN KALDIRILMASI HAMLELERİ
Ekmek ve Gül Editörü ve Evrensel Gazetesi Yazarı Sevda Karaca Anayasa'da yapılması öngörülen değişiklikleri şöyle değerlendirdi:
“Başörtüsü tartışmaları ardından Erdoğan’ın el yükselterek ‘anayasada aile kurumunu güçlendirecek ek değişiklikler yapalım’ sözü jet hızıyla bir taslak olarak karşımıza çıktı. Bu hız, halihazırda zaten planlanan ve hazırlığı yapılan bir değişiklik için fırsat kollandığı izlenimi veriyor.
Önerilen değişiklikler yurttaşların hak ve özgürlüklerinin çerçevesini çizen ana metin olan Anayasa’da eşitliğin bir kere daha lafta kaldığını, gerçekte ise bu düzenlemeyle ortadan kaldırıldığını ilan ediyor.
Anayasa değişikliği için ortaya konulan istisnalar, bu istisnalara ‘eşitlik, özgürlük, ayrımcılık karşıtlığı’ gibi süslü laflar eşlik etse de aslında eşitsizliği, özgürlük kısıtlarını, ayrımcılığı ‘anayasal bir norm’ haline getiriyor. 24. Maddede öngörülen, ‘Kadınların başlarının ve boyunlarının açık veya örtülü olması kamu hizmetlerinde görev almalarında ve eğitim-öğretim hayatında ayrımcılık olarak kabul edilemez’ şeklindeki değişiklik kadınlara bir istisna getirmesiyle esasen kadınlar üzerinden ayrımcılık yasağına bir ‘sınır çizgisi’ çekiyor. Genel olarak da laiklik, eşitlik, ayrımcılığın ortadan kaldırılması ilkelerinin sınır çizgilerini belirginleştiriyor.
Oysa kimsenin giydikleri yüzünden ayrımcılığa uğramamasının garantisi, esası, inanan ve inanmayan herkesin özgür yaşamasının, kaygı duymamasının en önemli güvencesi gerçek bir laikliktir. Kadınlara ayrımcılık yasağı olarak anayasaya geçirilen bu ifadenin, eşitlik hakkının güvence altına alınması ve gerçek bir laikliğin hayat bulması ihtiyacının, talebinin de üstünü örttüğünü düşünüyorum. Esası güvence altında olmayan hiçbir hak, istisna cümlelerle garanti altına alınamaz.
KADIN VE LGBTİ’LERİN HAKLARINI GASP ETMEYE ANAYASAL KILIF
41. maddedeki değişiklik önerisinde ise daha derin bir ayrımcılık ve eşitsizlik söz konusu. “Aile, kadın ve erkekten oluşur” tanımı öncelikli olarak LGBTİ’lerin birlikte yaşamalarını tümüyle ‘kanundışı’ hale getirmenin önünü açıp büyütülmeye çalışılan nefrete ‘anayasal bir form’ kazandırmayı amaçlıyor. Aynı zamanda kadınlar için de büyük bir tehlike yaratıyor.
Türkiye'de resmi istatistiklere göre 2020 yılında toplam hanehalklarının yüzde 9,7'sini tek ebeveyn ve çocuklardan oluşan aileler oluşturuyor. Tek ebeveynli ailelerin yüzde 2,2'si baba ve çocuklardan, yüzde 7,5'i ise anne ve çocuklardan oluşuyor. Yani kadın ve çocuklardan aile oranı oldukça yüksek. Şimdi aileyi “kadın ve erkekten oluşan” bir kurum olarak anayasal düzeyde ilan ettiğinizde bu ailelere ne diyeceksiniz? Bu değişiklik kadınların çocukları üzerindeki velayet haklarının tartışmaya açıldığı, boşanmaların zorlaştırıldığı, nafaka hakkının topun ağzında olduğu ağır bir saldırı gündeminde medeni haklardan çocuk haklarını düzenleyen uluslararası sözleşmelere kadar pek çok değişikliği de beraberinde getirmeyecek mi?
MACARİSTAN ÖRNEĞİ
Aile tanımına ilişkin düzenlemede Macaristan’ın örnek alındığı çok açık. Macaristan’da 2020 yılının Aralık ayında yapılan anayasa değişikliğinde ‘Macaristan, bir erkek ve bir kadın arasında gönüllü karar temelinde oluşturulan evlilik kurumunu ve ulusun hayatta kalmasının temeli olan aileyi korur. Aile ilişkisinin temeli evlilik ve ebeveyn-çocuk ilişkisidir. Anne kadın, baba ise erkektir’ ifadeleri yer aldı. Bununla da sınırlı değil; Anayasaya, ‘Macaristan, çocukların doğum cinsiyetlerine göre öz kimlik hakkını korur ve Macaristan'ın anayasal kimliği ve Hristiyan kültürüne dayalı değerlere uygun eğitim sağlar’ ifadesi eklendi.
Bu değişiklikle öncelikle ailenin ‘heteroseksüel bir birliktelik’ olduğu, aile olması için mutlaka bir kadın ve bir erkekten oluşması gerektiği, eşcinsel birlikteliklerin aile olarak görülemeyeceği vurgulanırken, eşcinsellerin evlat edinmesi de engelleniyordu. ‘Hristiyan kültürüne dayalı değerler’ ile dini bir kapsam da getiriliyor, Orban’ın faşizan partisi yönetimi altındaki ülke Orban iktidarının ihtiyaç duyduğu ‘kültürel iktidarı’ kurmak için esas olarak ‘yerli, milli, dini’ değerlere sarılıyordu.
Recep Tayyip Erdoğan ile Macaristan Başbakanı Viktor Orban arasında pek çok benzerlik var. 2013’te demokrasiyi iyice daraltacak ve tüm kritik kurumları ele geçirerek ‘durdurulamaz’ hale gelecek anayasa değişiklikleriyle ‘tek adamlığı’ inşa eden Orban, Anayasa Mahkemesi, Merkez Bankası, Yüksek Seçim Kurulu gibi kritik kurumlarla birlikte çok sayıda özerk görünümlü kurumu da kendi yandaşlarıyla doldurmuştu. Evrensel hukuka ve insan haklarına, özgürlüklerine aykırı anayasa değişikliklerini de yandaşlarıyla doldurduğu kritik kurumlar eliyle engellenemez hale getirmek istemişti. 2022 yılında adeta bir replika gibi Türkiye’de de aile üzerinden bir anayasa değişikliği ile karşı karşıyayız. Bu değişikliğin süslü laflar altında aslında nefreti, ayrımcılığı, eşitsizliği, hak gasplarını yasal ve anayasal düzeyde sürdüren topyekun bir saldırı planı olduğu gerçeğini daha çok tartışmalıyız."
DEĞİŞTİRİLMESİ PLANLANAN MADDELER NELER?

MADDE 24-Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14’üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir.

MADDE 41-Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. (1) (2)
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md.) Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md.) Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.
(1)Bu maddenin kenar başlığı “I. Ailenin korunması” iken, 7/5/2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.
(2)Bu fıkraya, 3/10/2001 tarih ve 4709 sayılı Kanunun 17 nci maddesiyle ,”ve eşler arasında eşitliğe dayanır”ibaresi eklenmiş ve metne işlenmiştir.

Manşet Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Erdoğan, anayasada değişiklik 'niyetini' açıkladı:...

Kılıçdaroğlu’nun başörtüsüne ilişkin kanun teklifine "anayasa değişikliği yapma" hamlesiyle karşılık...