‘Dilediğin kadar değil, direndiğin kadar...’
Sevda Karaca yazdı: Aslolanın ‘direnmek’ ve ‘mücadele etmek’ olduğunu Flormar işçilerinden öğrenmeyeceğiz de kimden öğreneceğiz!

Kadınların eteklerinin sokaklarda, direnişlerde, grevlerde, eylemlerde dalgalandığı bir 2018 yaşadık.

IŞİD’e en çok katılımın gerçekleştiği Tunus’ta radikalleşmeyle kadına yönelik şiddet arasındaki bağa işaret eden taleplerle, şiddete karşı koruma yasasını kazandı kadınlar...
İranlı kadınların ölüm tehditlerine karşı beyaz başörtüleriyle sokakta sürdürdükleri mücadele, sanayi kentlerinde kadın emekçilerin grevleriyle, genç kadınların boykotlarıyla sarmalandı...

Güney Afrika’nın üzüm çiftliklerinde ihtiyaç giderirken tarım arazilerinin ücra köşelerinde tecavüze uğrama riskine karşı “tuvalet” talebiyle başlayan mücadeleler, binlerce tarım işçisi kadının örgütlenmesini getirdi...

Kenya’daki sağlık emekçisi kadınların, devlet şiddetine rağmen gerçekleştirdikleri “ücret artışı ve sağlık emekçilerine dönük saldırıların durdurulması” grevleri önemli etkiler yarattı...

Dünyaca bilinen büyük markalara üretim yapan Asya ülkelerinde evlerden fabrikalara uzanan üretim bandı boyunca zora dayalı ve borç karşılığı çalıştırma gibi kölelik koşullarına karşı binlerce kadın bir araya geldi...

Latin Amerika ülkelerinde milyonlarca kadın şiddetle mücadeleyle neoliberalizme karşı mücadeleyi birleştiren taleplerle sokağa dökülmeye, yükselen faşizmin karşısındaki en direngen güçlerden biri olmaya devam ediyor…

Fransa’da Sarı Yelekli kadınların, Yunanistan’da tasarruf tedbirlerinin ilk hedefi haline gelen sağlık emekçisi kadınların, İskoçya, İsviçre ve İzlanda’da eşit ücretin yasal güvenceye alınması mücadelesi veren kadınların, İngiltere Greenwich’de yarı zamanlı çalışan, gasbedilen izin haklarının karşılığı olan 4 milyon sterlini eylemleriyle kazanan

Unison sendikası üyesi 5 bin eğitim emekçisi kadının ve dört bir yanda güvenli kürtaj hakkı, göçmen haklarının gözetilmesi, kadın kırımının durdurulması için mücadele eden dahasının yarattığı bir dalga bu. (1)

ELBETTE TESADÜF DEĞİL!

Kadınlardan beklenen yalnızca sermayenin göz diktiği sosyal haklara bir tampon görevi görmeleri değil, aynı zamanda sermayenin kendisini güvenle yaslayacağı toplumsal ilişkilerin inşacısı ve parçası olmaları... Rızayla olmuyorsa, zorla! Kadınların insani koşullarda yaşama talepleri baskıcı, gerici, eril, maço, hatta faşist iktidar figürlerinde sembolleşen yönetimlerce şiddetle ve tehditle bastırılmaya çalışılıyor. En temel haklarına dönük bu saldırılar, kadınların tepkisiyle karşılık buluyor elbette...

Dünyanın dört bir yanındaki kadın eylemi dalgası, son 20 yılın neoliberal düzeninin kadınların üstüne ne ağır bir yük yüklediğini ve kadınların bu yüke karşı artan öfkesini göstermiyor sadece. Bu dalga, kapitalizmin kadınların emeklerini, bedenlerini ve cinselliklerini yeniden üretimine payanda haline getirişine karşı kadın cinsinin 200 yıldır biriktirdiği öfkenin de bir dışavurumu olarak okunabilir. Nitekim, bu dalgalar binlerce, hatta kimi ülkelerde milyona yakın sayıda kadını sokaklara dökerken bir yandan da kadın hareketinin gidişatı ve ana hedefleri bakımından politik tartışmaları beraberinde getirmesi, kadın hareketinin işçi sınıfının mücadelesi ile ilişkisinin önemli bir tartışma başlığı olarak gündem olması da bir gösterge.

ÇATLAYAN YERLER SIVA TUTMUYOR

Kriz dönemleri; cinsiyet ilişkileri alanında sürdürülen mücadelenin kaçınılmaz olarak siyasal bir mücadele ve kapitalizmin bağrında bir mücadele olduğunun daha açık bir görünüme kavuştuğu dönemler... Kapitalizmde tüm emekçilerin sömürüsü için gerekli koşulların yaratılması sürecinde kadın üzerindeki tahakkümün özel bir yeri olduğu daha sarih bir biçimde ortaya çıkıyor. Kadınların “varoluşuna” ilişkin “eski”den devralınan ama türlü yeni biçimlerde karşımıza çıkarılan varsayımlarla, cendere daha da daraltılmaya çalışılıyor kadınlar için.

Mesela, Türkiye’de bir yandan “kadın” kelimesini devletin her alanından silmeye çalışan iktidar, sermayenin dizginsiz koşullarını sürdürebilmek için Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar alanlarını tek çatı altında toplayıp, yükün tümünün emekçilere ama özellikle de aile içinde kadına yıkacağını ilan ediyor henüz krizin lafı bile geçmeden. Neoliberal politikaların muhafazakarlıkla harmanlanmasıyla pazarlanan kutsal ailenin sıvaları çatlayıp dökülürken, çatladığı yerden sıva yapma işi de bu “çatı bakanlığın” görevleri arasında dahil ediliyor. Elbette diyaneti, medyası, eğitimi ve her türden “toplumsal dizayn aracı” eşliğinde...

Ancak patronların krizi bahane ederek işten çıkardığı ya da ücretsiz izne gönderdiği, maaş kartlarının eksilerden yukarıya çıkamadığı, üniversite eğitimi görmüş genç kadınların vasıfsız işçi olarak çalışmak zorunda kaldığı, birçok kadının 50-60 yaşından sonra çalışmaya başladığı memlekette çatlaklar daha belirgin hale geliyor. (2)

KENDİLİĞİNDEN DEĞİL BİRLİKTE!

Ancak çatlakları derinleştirmek kendiliğinden olup bitecek bir şey değil. Kadınlar da bunu çok iyi biliyorlar. Ülke içinde OHAL baskısı ve şiddetin arttığı koşullarda bile sokakları bırakmadılar. 2019 yılını ise büyük bir kadın buluşması ile karşılamaya hazırlanıyorlar. 5-6 Ocak’ta İstanbul’da gerçekleşecek Kadınlar Birlikte Güçlü buluşmasında önümüzdeki dönemin yol haritasını tartışacaklar; krize ve kadınların emeklerini, bedenlerini, kimliklerini hedef alan çok yönlü saldırılara karşı birlikte mücadelenin olanaklarını konuşacaklar.

DİLEMEKLE, DİLENMEKLE DEĞİL DİRENEREK!

Flormar direnişçisi Elif Uslu, direnişlerinin 222. gününde Twitter hesabından direnişçi arkadaşlarıyla bir fotoğraflarını paylaşıp “Dilediğin kadar değil, direndiğin kadar özgürsün” yazdı.

Haklarımızın korunmasını “dilemekle”, insanca bir yaşamın asgari koşullarının sağlanmasını “dilenmek” arasında bir sarkaca mahkûm edilmeye çalışıldığımız bu memleket ve dünya halinde, aslolanın “direnmek” ve “mücadele etmek” olduğunu Flormar işçilerinden öğrenmeyeceğiz de kimden öğreneceğiz!

Evrensel gazetesinin Almanak 2018 dergisinden alınmıştır.

İlgili haberler
Almanya’da 2018 kadınlar için nasıl geçti?

2018 yılını geride bırakırken Almanya’da da kadınların bir yılı nasıl geçmiş bakalım…

Kadınların saldırılara sessiz kalmadığı bir yıldı

EMEP Genel Başkan Yardımcısı Şükran Doğan: Her gün öldürülüyorsak, şiddet, tecavüz, cinayet hız kesm...

2018 kadın emekçiler için nasıl bir yıldı?

2018 yılında kadınların iş cinayetleri, işsizlik, kriz, ayrımcılık, eşitsizlik, mobbing, güvencesiz...