Dudu, Sinem, Sakine, Belen… Öldürülmeyecek, yaşayacağız!
Ne İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenizi ne de şu an hayat kurtarmak için biz hukukçuların en önemli hukuksal dayanağı olan 6284 sayılı Yasa’yı ortadan kaldırmanızı kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz.

Anıt sayaç diye bir dijital anıt var biliyor musunuz? Erkek şiddeti sonucunda hayatını kaybeden kadınların tek tek isimlerinin eklendiği bir sayaç. Her biri başlı başına apayrı bir dünya olan kadınların adları var. Bambaşka hayallerle, yaşanmışlıklarla, acılarla yoğrulmuş ömrü gösteren isimler sayacı.

Urla’da bulundu Dudu’nun cansız bedeni. Daha 21 yaşında, kabloyla boğmuş katil eşi, katil genellikle olduğu gibi öldürülen kadının güvendiği, hayatında önemli yeri olan bir erkek…

Sinem Albeni, 38 yaşında, sopa ve yumruklarla döverek öldürdü onu da eşi, hayat arkadaşı, aslında katili…

Zakine Doğan hakkında hiçbir haber yok internette ama adı sayaçta, öldürülmüş ve hikayesi yazılmaya değer dahi bulunmamış anlaşılan…

Meslektaşım, Avukat Belen Nesil… Henüz 23 yaşında. Stajını yanında tamamladığı meslektaşımın ona dair sözleri, hayat dolu bir genç kadının hayattan hoyratça sökülüp alınışına bir isyan adeta…

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’Nİ HEDEFE ALANLAR, AİLEYİ KADINA MEZAR YAPANLAR…

Bu ülkede yaşayan milyonlarca kadın, her birimiz adayız o sayaçta bir isim olarak yer almaya farkında mıyız? Neden mi?

Çünkü birileri öyle istiyor, erkek egemen yönetimler, muktedirler bu düzen böyle gitsin istiyor….

Bunu açıkça söylüyorlar, “kadının öldürüldüğü yer olsa da aile bizim için önemli olan ailedir” diyor. Aile için diyorlar, kadınların mezarı olan aile için, önemli diyorlar. Değerlerden bahsediyorlar, “yaşama özgürlüğü” belli ki içinde değil bu değerlerin…

Yine eski nişanlısı tarafından vurularak öldürülen Avukat Dilara Yıldız için toplanmıştık büyük bir tepkiyle tüm yurttan avukatlarla tam bir buçuk yıl önce. Adalet nöbetleri tutmak istemiştik, Van’dan Muğla’ya tüm yurtta ses vermek, ses olmak. Hep şimdi değildi nedense. Oysa hep şimdiki zamanda, tam da şu anda öldürülüyorduk…

O zaman Av. Hatice Can da yanımızdaydı. Deprem değil aslında işini gereği gibi yapmayanların ihmali yüzünden ölen binlerden biriydi meslektaşımız da.

Ölmek bedavaydı bu ülkede, hatta en kolay erişilebildiğimiz gerçeklikti belki de. Öldürülmemek, sağ kalabilmek bir başarı artık bu ülkede, sevdiğin, eşim dediğin, aynı yastığa baş koyduğun, bazen sadece reddettiğin için, evlenme teklifini kabul etmediğin için, bazen yoldan geçerken seni savunmasız gördüğü için, bazen de yapı denetim firmaları, müteahhitler, belediyeler, kimse işini yapmadığı için yaşadığın ev üzerine yıkılarak, bazen bindiğin trenin ve zeminin kontrolü yapılmadığı için ama illa ki kolaylıkla ölüyorsun bu ülkede artık.

Hele de kadınsan şansın iki kat fazla, çünkü sudan sebepler artıyor o zaman. Başta onu istemediğin için bazen çay çorba soğuk olduğu için bazen yemek saatinde hazır olmadığı için, o görevi ne ara üstlenmiştin sahi, bazen onlar gibi hissetmediğin, görünmediğin için ama hep kolay oldu ölmen, öldürülmen.

Bunun için bu coğrafyadan çıkmıştı İstanbul Sözleşmesi, öldürülen kadınlar ülkesindeki kadına yönelik ayrımcılık öyle bir noktaya varmıştı ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Nahide Opuz ve annesine yapılan ayrımcı devlet politikası tutumunun ölüm getirdiğini ve bunun kadına yönelik bir ayrımcılıktan kaynaklandığını karara bağladı.

Bunun için, bu coğrafyanın insanları bu ayıbın altında kalmamak için, Avrupa’ya şiddetsiz dünyanın taşlarını döşeyen uluslararası sözleşmeyi biz yazalım dedi. Yazdı da şiddetle mücadele yöntemlerini sıralayan sözleşme metnini. İmzaladı bu ülkeyi yönetenler 2011’de ilk imzacısı oldular, 10 ülke daha imzalasın da yürürlüğe girsin diye uluslararası çalışmalar yürüttüler. Sonra ne oldu?

Birden fikri değişiverdi. Aşırı dinci karanlık daha makul geliverdi birden aynı kişilere.

İstanbul Sözleşmesi metnini hayatında okumamış, hiçbir fikri olmayanlar açıkça milleti kandırarak “aileye zarar veriyor” dediler. Oysa tek bir cümle gösteremezlerdi aileyi hedef alan, tek derdi şiddetle mücadeleydi çünkü sözleşmenin.

Gerçi tabii ya bazı kavramları kullanmak işe yarardı, kavrama atfedilen kutsallık zırhı işe yarardı, aile deyince akan sular dururdu, dursundu, kadınlara mezar olan aile daha kıymetliydi.

HAYATLARIMIZ OYUNCAĞINIZ DEĞİL!

Geçtiğimiz pandemi sürecinde de kadının yaşama hakkı erkeğin hasta olma ihtimalinden üstün tutulduğu için yaralama, tehdit, yağma gibi suçlardan cezaevinde bulunan sabıkalı kişiler “kovid izni” adı altında salınmış ve bu kişiler sayısız kadın ve çocuğu öldürmüştür. Kovid izni denen garabet kovide ilişkin tüm tedbirler çoktan kalktığı halde hâlâ devam ediyor, sürekli uzatılmaktadır. Halihazırda 31 Temmuz’a kadar imza atma zorunluluğunu dahi kaldırılan bu hükümlü kişiler rahatlıkla gezmektedir.

Sahi siz hiç ölümle yaşam arasında gidip geldiniz mi? Hiç o denli yaklaştınız mı ölüme, sırf birinin keyfi sizi öldürmek istedi diye. Oysa kadınlar her gün bir rakama indirgenerek tek tek sökülüp alınıyorlar hayattan. Emine Bulut’un kızının “anne ölme” çığlıkları her gün kulaklarımızda çınlıyor.

Ne hakla? Siz hangi hakla bu ülkenin en az yarısı olan kadınları bu gidişe mahkum edersiniz? Kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Ne şiddetle mücadelenin anayasası olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenizi, yasaları, Anayasa’yı her gün çiğnemenizi ne de şu an hayat kurtarmak için biz hukukçuların en önemli hukuksal dayanağı olan 6284 sayılı Yasa’yı ortadan kaldırmanızı kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Hayatlarımız sizlerin günlük siyasetinizin oyuncağı değil. Biz kadınlar hep vardık, varız, var olacağız ve nasıl yaşayacağımıza biz karar vereceğiz. Öldürülmeyecek, yaşayacağız.


İlgili haberler
Av. Ceren Kalay Eken Bakanın ‘haksız tahrik’ açıkl...

Pınar Gültekin’in katiline verilen haksız tahrik indirimine gelen tepkiler üzerin, iktidar tarafında...

Avukat Belen Nesil Coşğun'un katili tutuklandı, An...

Avukat Belen Nesil Coşğun'u katleden Mehmet B. ‘kadını kasten öldürme’ suçundan tutuklandı. Ankara B...

İzmir ve İstanbul’da şüpheli kadın ölümleri yaşand...

İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine tepkileri yok sayan Cumhur İttifakı 6284 sayılı Kanun’u tartı...