Ev kadını seçmen üzerine
Hükümet 2019 seçimleri hesabına düşmüşken emekleri görünmeyen, yoksullukla başbaşa bırakılan ev kadınları ne yapacak? Güçlerinin bir farkına varsalar…

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2016 yılı anketlerine göre, ülkemizde kadınların yüzde 57.6’sı işgücüne katılamama nedeni olarak ev içindeki sorumluluklarını gösteriyor. Anket sonuçlarında şaşılacak bir şey yok; toplumsal cinsiyet kalıplarını kırmak yerine sağlamlaştırma yönünde uygulanan politikaların, neoliberalizmin dünyaya bir armağanı olduğunu biliyoruz.

Peki bu duruma nasıl gelindi? Bilindiği üzere, kişinin meslek sahibi olması ona aidiyet duygusu kazandırır ve kendisi gibi olanlarla dayanışma içine girmesini kolaylaştırır. Dünyaya egemen olan neoliberal küresel kapitalizmle birlikte mesleksiz, geçici işçi, taşeron işçi, kayıtdışı, eve iş alma gibi, aidiyet duygusuna yer vermeyen işler, dayanışmanın önünde engel oluşturmaya başladı. Bizde de olduğu gibi; artık çalışan işini, ekmeğini kazanmak için yapıyor, dolayısıyla sık sık iş değiştirmek zorunda kalıyor; bugün garson, yarın tekstil işçisi, ne iş olursa… İşsizlik, düşük ücret, yoksulluk vb. nedenlerle beklentilerinin karşılanmadığını gören kadınlar da haliyle ev kadınlığını benimsemek zorunda kalıyor. Ancak, ev kadınları da içinde olmak üzere bu kesimin yaşadığı sorunlar, demokratik siyasi tepkilere yol açmıyor. Hükümetin arkasında yıllardır hatırı sayılır bir halk desteği var. Eğitim düzeyinin düşük oluşu seçmenleri, futbol takımı tutar gibi, iktidar partilerinin yandaşları haline getirebiliyor. Lidere beslenen inanç, hayranlık, zor koşullarda yaşayan ev kadını seçmenleri bile tercihlerinden caydıramıyor. İçten içe isyan etmiş olsalar bile, belki de kendilerini güçlerinin el vermeyeceğine inandırdıklarından durumu kabulleniyorlar. Oysa güçlerinin farkına varsalar…

EV KADINI PARTİLERİ KURULSA İKTİDARA RAKİP OLUR
Ailede kadın, kocanın insafına terk edilmiştir. Cinsel rolünü yerine getirmesi karşılığında koca, karısının bakımını üstlenmiştir. Kadın evi dışında hizmet görüp para kazanıyorsa çift katlı bir sömürü altındadır. Gündelik yaşamın idame ettirilmesi ev kadınlarının görevidir. Ev içi hizmetler onların karşılıksız emeği sayesinde gerçekleşmektedir. Bu sömürü mekanizması tarım, esnaflık, hayvancılık vb. ev eksenli işleri ve salça, makarna, turşu, şarküterilere yemek, pastanelere pasta yapmak gibi çok sayıda iş için de işlemektedir. Çocuk yetiştirme, hastanın, yaşlının, engellinin bakımı onlardan sorulur. Ve “ev kadınlaştırma” politikalarının sürdürülmesiyle sayıları hızla artmaktadır. Ev kadınının çalışması çalışma değil midir? Sayısal çoğunluğu düşünürsek, tüm dünyada, ev kadınları partileri kurulsa, siyasal iktidarlar için rakip olurlar.

Sorunlarını toplumsal düzenin yarattığını ve çözümün politik sorumluluk almaktan geçtiğini kavramaları onların da hakkıdır. Ancak çağdaş toplum denetim altında tutulmaktadır; ev kadınlarını da vazgeçilmezleri televizyon ekranlarına bağlayarak. Denetime kadın bedeni de dahildir! (Doğurulacak çocuk sayısı; evden dışarı çıkmak için nasıl giyinileceği…) Soruna çare bulmaksa gene kadın derneklerimize düşüyor. Kadınların işgücüne katılmasının önündeki engellerle mücadele edilirken ev kadınlarımızı kapsayacak yeni politikalar geliştirebilirler. Dayanışmacı bir kimlik, kendi çıkarlarını savunmak için çoğunluğu oluşturan ev kadınlarına da gerekli. Maddi sıkıntılar ve eğitim eksikliğiyse kadınların dönüşümünü geciktiriyor. Tüm kadın dernekleri bir araya gelerek ev kadınlarıyla yakın temas kurmanın yollarını arayabilirler. Parkta spor etkinliklerinde, çocuk şenliklerinde, tüketici derneklerinde, belediyeler aracılığıyla düzenlenecek otobüsle, vapurla tarihi, dini mekanları ziyaret gezileriyle, anketlerle, dijital ortamdan yararlanarak, giderek kadın sitelerinde ve daha pek çok yolla iletişim kurulabilir. Sürekliliği olan ilişkilerle, “boş zaman”larını kollayarak, inançlarına saygıyı savsaklamadan ev kadınlarını politikleştirmek mümkün görünüyor. Kadın haklarının, demokratik siyasetin sınırları içinde savunulmasına hükümetin de bir itirazının olmaması gerekir.

Öte yandan araştırmalar, kentlerdeki nüfusun kırsaldakini aştığını gösteriyor. Ekonominin, siyasetin kalbi olan kentlerde nüfusun yoğunlaşması, bir dolu sorunla birlikte fırsatları da getirir; en başta da farkındalık gelişimini. Artık kent hizmetlerinden yararlanamayan kadınlar, taleplerini belediyelere iletmekte zorlanmıyorlar. İnternet ortamındaki örgütlenme olanakları, kentte yaşayanların muhalefet yapma güçlerini artırıyor (Hükümetin son seçimlerde büyük kentlerde arzu ettiği oy oranını tutturamadığını hatırlayalım.) Dolayısıyla internet kültürünü kadınlar arasında yaygınlaştırmada yarar var. İşin umut verici yanı, kırsaldan kente göç etmiş kesimdeki ev kadınları işbirliği, yardımlaşma ve dayanışmaya eski yaşamlarından alışıktırlar. Kaldı ki daha düne kadar pahalılığa karşı elde tencere tava, kadınların sokak eylemlerine tanık olmadık mı?

Gündemde olan “istifa”larsa bu bağlamda onlar için mihenk taşı olacaktır kanımca. Üç büyük kentimizde, istifa eden belediye başkanlarını -istifalar konusuna burada girmeyeceğim- desteklemiş olan ev kadınlarımız, onların yerine gelecek olanlara karşı nasıl bir tutum takınacaklardır? Pahalılığın, yaşam koşullarının kötüleşmesinin bir adım ötesi yoksulluktur. Koşullar, tahammülü zorlayacak boyuta varınca ne olur? Hele çoluk çocuk söz konuysa? Ev kadınları destekledikleri hükümete olan sadakatlerini sonuna kadar korurlar mı? Hükümetin belediye başkanlarına istifa etmeleri için ısrarı, ev kadınlarından yükselecek olası muhalif sesi de dikkate aldığını düşündürmüyor mu? Bir yandan da istifaların artacağı haberleri yer alıyor medyada. Belediye hizmetleri aksamamalı, gelen iddialı olmalı, gideni aratmamalı ki, 2019 seçimlerini kazanma telaşına düşmüş hükümetin başını ağrıtmasın. Ağrıtırsa ne olur? Ev kadınlarını kazanmak için talepleri değerlendirilir mi? Yoksa otoriterleşmeye mi gidilir?

İlgili haberler
Ev kadınlığı: Ne maaş, ne sigorta... Akşama kadar...

Hem doktor, hem aşçı, hem kuaför, hem bekçi, hem mühendis, hem itfaiyeci, hem pastacı, hem dondurmac...

BİR MESLEK: Ev kadını

Koca bulmak da yetmiyordu. Zaten koca bulmamak gibi bir seçenek sanki yoktu. Önemli olan bulduğun ko...

GÜNÜN KİTABI: Alt tarafı bir film (mi?)

Tülin Tankut’un 2004'te Papirüs Yayınevinden çıkan, yeni yazılarla sürekli güncellenen “Alt tarafı b...