'Hangi tabut 3 yaşındaki çocuğu kabul eder'
Çocuğunuzun evinizin bahçesinde oyun oynarken yerde bulduğu bir cismin patlaması yüzünden öldüğünü düşünün. Küçücük bedenini minnacık bir tabuta koyup toprağa verdiğinizi...

“Nusaybin’de bilinmeyen bir cismin patlaması sonucu 3 yaşındaki Havin ve 4 yaşındaki Fatih yaşamını yitirdi” diye geçti haberler. Öyle değildi. O “bilinmeyen cismin” ne olduğunu biliyoruz. Savaş artığı o. 4 ay sokağa çıkma yasağı olan, sonrasında yasağın fiili olarak devam ettiği ve operasyonların sürdüğü bir ilçede yaşayan herkesi yıldıran, tüm evleri taziye çadırına çeviren bir operasyonlar sürecinden arta kalanlar...
3 yaşındaki Havin ve 4 yaşındaki Fatih’in annesi Gazete Şujin’e konuştu. Hepimizin omzuna dünyanın bütün ağırlığını yükleyen bir soru soruyor anne Derya Özer Güneş: ‘Hangi tabut 3 yaşındaki çocuğu kabul eder?’
Mardin’in Nusaybin ilçesinde Albdülkadirpaşa Mahallesinde 30 Mart’ta evinin bahçesinde oyun oynayan Havin ve Fatih bilinmeyen bir cismin patlaması sonucunda yaşamını yitirdi, yan yana küçük bir tabutla defnedildiler.
Gazete Şujin kurulan taziye evinde Nusaybinli kadınlarla görüştü. Kadınlar öfkeli. Anne Derya Özer Güneş, taziye evinden kendi evine dahi geçmek istemiyor. Evinin bahçesinin betondan olduğunu ve bu cismin evine nasıl geldiğini bilmek istediğini ve bunu öğrenmek için mücadele edeceğini söylüyor.

ÇOCUKLARIN ‘YADE’ ÇIĞLIĞI
Şöyle anlatıyor yaşananları Derya: “Ben çocuklarımla bahçeye çıktım. Çocuklarım oyun oynamak istedi. Onlar oyun oynarken, içeriye girdim. İçeriye girdikten sonra bir patlama sesi duydum. Patlama sesi duyduktan sonra dışarıya çıktım. Dışarıya, bahçeye çıktığımda çocuklarım yoktu, bir ses geldi, ‘Yade’ diye bir ses duydum. Başımı sesin geldiği tarafa çevirdim çocuklarımı kanlar içinde. İkisini sesini duydum. O ses, anne diye bana seslendikleri o ses, kulaklarımdan, beynimden çıkmıyor. Çocuklar patlamadan sonra hala yaşıyordu. Oğlumu kucağıma almaya çalıştım, kızım Havin kanlar içindeydi. Onları hastaneye götürecek bir araba olsaydı, belki bugün yaşıyor, ölmemiş olacaklardı. Kızım daha 3yaşındaydı. Kızımın o kanlar içinde bana bakan gözlerini unutamıyorum. Akşam kızımı verdiler, sabah kızımı defnetmek için yola çıkarken, oğlum Fatih’i de ‘kızının yanına defnedeceğiz’ dediler. Ben oğlumu görmeden defnettim. Kızımı gören bu gözlerim, oğluma hasret. Üç ve dört yaşında olan çocukları hangi tabut kabul eder ki, ben onları cansız bedenini küçük bir tabuta koydum.”


‘BAŞKA BİR KADIN BU ACIYI YAŞAMASIN’
O cismin bahçesine nasıl girdiğini bilmek istiyor Derya, “Yaşadıkça çocuklarımın sesi ve Havin’imin gözleri aklımdan, kulaklarımdan çıkmayacak. Kim iki çocuğunun cenazesini çıkardığı bahçede oturabilir. Ben gidemem, çadır kurarım ama o eve gidemem. O evde yaşayamam.” diyor.
“İki çocuğunu kaybeden bir anne olarak tek istediğim barışın olması. Benden sonra başka bir kadının bu acıyı yaşamasını istemiyorum.” Bunca acı arasında bir kadının hala son sözünün barış olması...
Sizce de kadınlar ve çocuklar Derya’nın büyük acısı arasında dilinde düşürmediği barışı hak etmiyorlar mı?

Fotoğraflar: Gazete Şujin