Nedir biz kadınların bu düzenden çektiği!
Kadınların mücadele ile elde ettikleri haklarının ellerinden alınmaya çalışıldığı bugünlerde kutuplaşmaya/kutuplaştırılmaya karşı en büyük silahımız dayanışma.

Müftülere nikâh kıyma yetkisinin verilmesi, kamuoyunda tartışmalara neden olmuş, büyük ölçüde tepkiyle karşılanmıştı. 16 Kasım 2017 günü de medyadan Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde ilk kez müftünün resmi nikâh kıydığını öğrendik. Daha İçişleri Bakanlığında işlemler tamamlanmamışken “Bu ne acele” diye sorası geliyor insanın. Ama asıl önemlisi, müftü yeni evlenen çiftlere en az beş çocuk yapmaları önerisinde bulunuyor. Neyse ki gerçek, bu tür olaylarla ortaya çıkıyor : “Dervişin fikri neyse zikri odur.” Hükümet yetkilileriyse her fırsatta kadın istihdamının artırılacağından dem vuruyor. Tam bir “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” durumu!

5 ÇOCUK DEĞİL; ÇOCUK BAKIM EVLERİ
Kadın istihdamının artırılması için öncelikle kreş, çocuk bakım evi gibi hizmetlerin geliştirilip yaygınlaştırılmasının alt yapısının hazırlanması ve erkeklerin de ev işi ve çocuk bakımını eşleriyle paylaşmaları yönünde gerçekleştirilecek politikalara ihtiyaç vardır. Aslında yetkililer de bunu bilirler ama… Aması var:

Neoliberal kapitalizm dünyaya egemen olduğundan beri, ekonomik krizlere bağlı olarak kadınlar üzerinde baskı artarken, birbirini çürüten görüşler dünyanın her yerinde ağırlık kazanıyor. Bir yandan “robot dönemi”ne geçiliyor reklamları yapılıyor bir yandan da kadınlardan çok çocuk doğurmaları bekleniyor. Bilmediğimiz bir şey değil: kapitalizm, ömrünü uzatmak için savaş dahil her yolu dener. Şiddetten en çok kadınlar zarar görüyormuş, can güvenliği sorunu, kadınların özgürlük sorununu geri plana itiyormuş, kimin umuru? En başta şiddet, kadının özgürlük alanını daraltıyor oysa. Hak arama mücadelesindeki kadın şiddetle karşılaşıyor, kadından itaat bekleniyor. Ama ne gam! Doğursun varsın, doğurabildiği kadar…

Kadınların tahammül sınırlarının zorlanmasının sonuçlarını, televizyondaki gerçek haberleri konu eden programlarda görüyoruz: Baskı yüzünden umutsuzluğa kapılarak evden kaçan çocuk yaştaki kızlar; çocuklarıyla yapayalnız bırakılmış anneler, acının her türlüsünü tatmış her yaştan kadınlar; erkek şiddeti yüzünden sakat kalmış, yaşlanmadan ölen daha niceleri… Peki, ekranda “seyir” ettiklerimizin bizimle, çocuklarımızla hiç mi ilintisi yok? Olup bitene tepkisiz kalışımız, sessizliğimiz, başımıza bu dertleri getirenleri cesaretlendirmiyor mu ?

DÜNYANIN HER YERİNDE KADIN HAKLARINDA GERİLEME VAR
“Beterin beteri var” diye kendimizi avutuyoruz. Yasal hakların olmadığı, Batı tarzı biçimsel eşitliği bile kaldıramayan Suudi Arabistan, Pakistan gibi ülkelerde kadınların durumu vahim olarak nitelendiriliyor. Suudi Arabistan’da kadınlara daha yeni araba kullanma hakkı tanındı; Batı’daysa kadın, rallilere katılıyor. Kadınların mensubu oldukları toplumlardaki, egemenlik ilişkilerinin belirlediği statülerini karşılaştırmak içindi bu iki örnek; yoksa demokrasinin beşiği olarak tanınan Batı’da da, neoliberal politikalar yüzünden kadınların durumu geçmişi aratacak düzeyde; kadın haklarında kayıplar yaşanıyor; özellikle de göçmen kadınlar zor durumda.

Bizler, yasal eşitliğe sahip olduğumuz için komşu ülkelerdeki hemcinslerimizden daha iyi durumdayız. Denilebilir ki, kadına yönelik ayrımcılık, yasaların keyfi uygulanmasına dayandığından yasal hak arama girişimlerimiz sonuçsuz kalabiliyor. Tam “yurttaş” da değiliz belki. Statümüz eşe bağlı; “aile reisliği” alttan alta sürmekte, başkaca sorunlar da olduğu gibi duruyor. Ancak toplum içinde ezilen cins konumunda kalmamamız için başka çıkar yol yok. Hukuksal kazanımlarımız bize özgürlüğün yolunu açar çünkü. İnanç, dünya görüşü, kültürel farklılıklarımıza karşın bizleri birleştiren nokta budur. Şiddetten cinsel tacize, cinsel saldırıya, kadına yönelik ayrımcılığa uğramamızdan doğan bir dolu ortak sorunla boğuşuyoruz. Bize gerekense sorunlar karşısında mücadele gücümüzü artıracak olan dayanışmadır. Peki, bizi bundan alıkoyan ne?

KUTUPLAŞMAYA İZİN VERMEDEN... DAYANIŞMAYA!
Dayanışmaya geçmeden önce şu gerçeğin altını çizmeliyiz: Hiçbir kadim kültür ne kolaylıkla dönüştürülebilir ne de ortadan kaldırılabilir. Dolayısıyla farklı inançlarımızdan, farklı yaşam tarzlarımızdan ötürü birbirimizi ötekileştirmek bize yarar sağlamaz. Ortak çıkarlarımız nedeniyle başımızı kuma gömmek yerine farklılıklarımızı kabul etmek, durumu değiştirebilir. Aramızda yaratılmaya çalışılan sahte kutuplaşmalara izin vermek hepimizin zararınadır. Dayanışma gerçekleşmediğinde daha kolay denetlenebileceğimizden kuşku yoktur. Farklılıklarımıza karşın ortak deneyimlerimize dayanan ortak ilkeler çevresinde birleşebilmek çok mu zor? Kültürel direnişleri o kadar da büyütmemeli; kişi/kadın, kendi kültürünü yitirmeden de ortak bir mücadele içine girebilir. Önümüze çıkan dayanışma fırsatını neden değerlendirmeyelim? Geçmişten gerekli dersleri de almış olmalıyız. Darısı kadın olarak öz çıkarlarına yabancılaşmış, siyasi partileri gözü kapalı destekleyen hemcinslerimizin başına.

İlgili haberler
Birlikte bir çay bile içemeyecek miyiz!

Az önce hep birlikte güle oynaya sofrayı kuran, hem bir şeyler yiyip hem de sohbet eden, her konuda...

Birlikte her şeyi başarırız

Müftülere resmi nikah yetkisi verilmesine karşı Batıkent Kardelen Mahallesi'nde imza kampanyası yürü...

Bu fotoğraftaki çocuklar kim?

Hiç eğitim görmeyen, küçük yaşta çalışmaya başlayan, şehrin en ücra köşesine atılan; çocukluğunu yaş...