Nefesimiz kesilmesin diye mücadeleye devam
2019 yılından bu yana sürdürülen direnişi yakından takip etmek için Muğla Milas Akbelen Ormanı’na gittim…

Günlerdir Türkiye gündeminde yer alan fakat 2019 yılından bu yana sürdürülen direnişi yakından takip etmek için Muğla Milas Akbelen Ormanı’na gittim. Diğer illerden dayanışma için gelen destekçilerin alana girişi o kadar da kolay olmuyor… Alana gitmeden önce üç noktada GBT kontrolünden geçiyorsunuz.

Anayasal haklarını kullanarak ormanı, havayı, toprağı ve yaşam alanlarını korumaya çalışan insanlara karşı uygulanan şiddete ve gözaltı kararlarına son verin! Çünkü bizler yıllardır Türkiye’de ekoloji, emek ve demokrasi mücadelesi veren örgütler olarak; İkizköylülerin yanında olmaktan vazgeçmeyeceğiz. Uyguladıkları psikolojik baskılara rağmen alandan ayrılmayarak ve sloganlarla protesto ettikten sonra alana giriş yaptığınızda çok büyük bir kolektif dayanışma sizi karşılıyor.

Fotoğraf: Akbelen savunucuları

Özellikle kadınların ön saflarda olduğu bu direnişin etkisinde kalmamak mümkün değil. Yaşam alanların savunulması için ön saflarda bulunan kadınların direnişini her yerde gördük. Gezi’de direnen kadınlarlardan İkizdere’de yaylasına sahip çıkan, ‘Devlet kim devlet benim, halkım ben!’ diyen teyzeden,  Akbelen’de “Şirket kim lan şirket kim!” diyen Aytaç ablamızdan öğrendiğimiz tek bir şey var: Para babalarının sömürü düzenine karşı direnirken, bir yandan da Orta Çağcı gericiliğin kadına yönelik saldırılarına meydan okumaları… Büyük bir inanç ve kararlılıkla, yaşam alanlarını, doğalarını katleden, kendi ifadeleri ile özetlersek  “nefeslerini kesen” katliamcılara karşı direnişlerini büyütüyorlar. Peki bu büyük direnişin arkasında neler var? Akbelen gerçeklerini konuşalım

Akbelen’de yaşananları, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz, döviz darboğazı, 21 yıllık AKP döneminin kendi zenginini yaratma uğraşıları, kurulan havuz sistemi ile bağdaştırabiliriz. Türkiye’de ömrü tükenmiş kömüre dayalı termik santraller üzerinden yapılan operasyonlar, memlekete milyarlarca dolarlık yüksek maliyetlere yol açtı. Son dönemde ikinci kez ve alınan oranları arttırılan vergilerin, yüksek zamların nedeni bu tür uygulamalar. ÖTV ve KDV oranlarının artırılmasında, yüksek vergilerin arkasında Hazine’ye bindirilen bu yükler yatmakta. Kıyılan ormanları ve tabiatın nedenini, AKP iktidarı ve liderinin kendine bağlı sermayedar yaratma öyküsünün önemli bir parçası olarak görmek, olan biteni böyle özetlemek mümkün.

Buradaki halk için mesele tabi ki sadece Akbelen değil, üç tane termik santral var. Ömrünü tüketmiş Yeniköy, Kemerköy ve Yatağan gibi santralleri alan firmalar, enerji alanında tecrübesi olan firmalar da değildi, iktidarın inşaat firmalarıydı. Limak’ın sahip olduğu santrallere en yakın kömür Akbelen’in altında var. Termik santrallere en yakın yer Akbelen. Aslında Akbelen Ormanı’nın altındaki kömür de tesislerin işini uzun vadede görecek bir kömür de değil. Ama iktidar ve destekçi firması Limak ne yaptı? Akbelen’in altına tünel kazarak girip kömür çıkartmak çok maliyetli olacağından, ormanı yok ederek, toprağı kazarak kömüre ulaşmayı tercih etti. Kapatılması gereken termik santrallerin özelleştirilme yoluyla alan firmalara baktığımızda, bu firmaların AKP’nin ve liderinin sadık izleyicisi, destekçisi olduklarını; parti ve sarayla iç içe geçmiş olan havuz sistemi içinde yer alan şirketler oldukları görülüyor.

Muğla’da sadece Akbelen’in katledilmesinin ötesinde, yerel haber sitelerine baktığımızda erken ölümün sorumlusu kömürle çalışan bu termik santraller… Yerinden edilen köylülerin, yaşamları ellerinden alındığı gibi bölge baca gazları nedeniyle kanser vakalarıyla karşı karşıya. Aslında herkes buna tepkili. Yoldan geçerken bile görünen bir katliam var. Ama bunu göstermemiz lazım. Çünkü oradaki halk; “bizler ağaç kesimine engel olamadık ama ikinci aşama olan tıraşlamaya engel olmalıyız. İkinci aşamaya da engel olamasak bile o madenin işletilmesine engel olmalıyız.” Nasıl ki İkizdere’den, Kazdağları’ndan Gezi’den vazgeçmediğimiz gibi…

Demokratik hak ve özgürlüklerin hiçe sayıldığı, doğal yaşam alanlarının durmaksızın katledilip yerine beton oluşumların inşa edildiği bu süreç sona erdiğinde ise sarılması hayli zor olacak yaralarla, telafisi mümkün olmayan tahribatlarla baş başa kalan yine bizler olacağız. Bu yüzden aldığımız darbeler daha da sertleşmeden, yapılan haksızlıkların öznesinin bizzat bizler, doğal alanlar ve kültürümüz olduğunun farkındalığıyla; sizleri ayağa kalkmaya ve sesinizi yükseltmeye çağırıyorum. Kadınlar olarak para babalarına, çürümüş orta çağ zihniyetine inat hep birlikte dayanışmayı büyütelim.

Manşet fotoğraf: Burcu Gülaçtı

İlgili haberler
İkizköy Akbelen'deki kadınların çevre mücadelesi

Evrensel ve Ekmek ve Gül ortak yayınında bu hafta İkizköy Akbelen'deki kadınların mücadelesini İkizk...

Ekmek ve Gül dergisi Ağustos 2023 sayısı

Sadece itaat etmemizi bekleyip adına da ‘özgürlük’ diyorlar. Bizi seçeneksiz bırakmak istiyorlar. Ne...

Sarılıyor ve asla kıpırdamıyorlar. Ta ki ağaçları...

Hindistan’da kadınlar ormanlarına nasıl sahip çıktı? Kadınların egemen olduğu bu hareket su başların...