
Üsküdar Üniversitesinin rektörü, psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan sosyal medya hesabında ambalajlı ve ambalajsız şeker paylaşarak: “Özel olan güvendedir, kendini teşhir eden tehdit altındadır, huzur bulamaz. Suç ve şiddete biraz da bu gözle bakalım” şeklinde bir açıklamada bulundu. Bu açıklamadan kısa bir süre sonra ise KYK Cevizlibağ Yurdu’nda, kadın öğrenciler yokken onların eşyalarının kullanıldığı, çalındığı; kadınların yaşam alanlarının taciz amaçlı talan edildiği ortaya çıktı.
Daha önceki açıklamalarında da kadın erkek ilişkilerine ve aile yılına dair özel vurgular yapan Tarhan’ın Üsküdar Üniversitesinin YÖK ve YÖKAK’la yaptığı bir toplantıda “Modernizmin saldırısı karşısında ailemiz son sığınağımız. Modernizmin getirdiği teşhir çılgınlığı, egoizm ve çıkarcılığın ön plana çıkması, kapitalist ahlakın küresel ahlak olması” şeklinde açıklamaları da var.
Bu açıklamaların bize gösterdiği şey ise Tarhan’ın iktidarın uzun süredir inşa ettiği aile merkezli ideolojik hattın gönüllü bir sözcüsü olduğu. Tarhan’ın kadınların giyimi, mahremiyet, özel alanın korunması gibi başlıklarda yaptığı açıklamalar AKP’nin kadınları kamusal alandan dışarı iten, aileyi kutsayan ve kadınların yaşamını “namusla”, “mahremiyetle”, “teşhirle” tarif eden politikalarıyla birebir örtüşüyor.
Bir üniversite rektörünün, yani bilimsel bilginin üretildiği bir kurumun başındaki kişinin, “kendini teşhir eden huzur bulamaz, özel alan korunmalı” gibi sözler sarf etmesi, yalnızca eşitsizlik tartışmasını değil; üniversitelerin neye hizmet ettiğine dair de önemli bir vurguyu önümüze koyuyor: Üniversiteler iktidarın ahlaki kodlarını yeniden üreten bir ideolojik aygıt olarak da şekillendirilmeye çalışılıyor.
Şiddetin kaynağını görünmezleştirip şiddeti meşrulaştırıyor
Tepkiler sonrasında yaptığı açıklamada ise “"Amacım, dijital dünyada her şeyin ulu orta paylaşılmaması gerektiğini, mahremiyet ve güvenlik risklerini vurgulamaktı. Ancak özneyi belirtmediğim için maksadım yanlış anlaşılmaya yol açtı. Niyetim kimseyi incitmek değil, yalnızca 'özel alan' konusuna dikkat çekmekti” diyen Tarhan’ın sözleri aslında özel alan ile kamusal alan arasındaki ayrımın nasıl politik bir işlev taşıdığını da bizlere gösteriyor. Kadınların “mahremiyetini korumak” adına yapılan her çağrı, kadınların kamusal alandaki varlığının sınırlandırılmasıyla birleşiyor. Kadınların bedeni, giyimi, davranışları sürekli denetim altına alınırken şiddetin ve tacizin asıl kaynağı olan eşitsizlik, kapitalizmin üretim ilişkileri görünmez hale getiriliyor.
Rektörün sözleri, kadınları “teşhir eden” ya da “mahremiyet sınırını ihlal eden” olarak tanımlayıp, şiddeti meşrulaştıran bir işlevle karşımıza çıkıyor. Şiddetin esas kaynağını kadınların giyimleri ya da bulundukları alanlar olarak gösterme çabasıyla bunu yapıyor.
Şiddet her yerde
Bugün şiddet yalnızca sokakta değil; evde, okulda, yurtta, iş yerinde… Cevizlibağ KYK yurdunda yaşananlara bile baksak, kadın öğrencilerin iç çamaşırlarını karalayarak önümüze gelen mahremiyet ihlali, “özel alan” söyleminin kadınları “korumadığını” açıkça ortaya koyan örneklerden yalnızca biri.
Şiddeti ve tacizi önleyici mekanizmalar işletilmiyor, var olan mekanizmalar kapanma tehditleriyle karşı karşıya kalıyor. Üniversite ve yurt bütçeleri kadınların gerçek anlamda güvenliğini korumaktan ziyade; adım adım kadınları takip etmek, iktidarın çizdiği “makbul kadın” imajının dışına çıktığı anda müdahale etmek üzere harcanıyor. Yurtlarda saniye saniye giriş çıkış saatleri kontrol ediliyor; kadınlar ailelerine şikayet edilmekle, yurttan atılmakla tehdit ediliyor. Tam da burada “kendini teşhir eden tehdit altındadır” söylemi şiddeti ve tacizi perdeleyerek güvenli bir yaşam için işletilmesi gereken mekanizmaları, kurumların buradaki pozisyonunu gizliyor. Şiddeti bireysel bir sorun olarak meseleyi önümüze koymaya çalışıyor.
Güvenli yaşam için gücümüz örgütlü mücadelemiz
Şiddet her yerdeyse mücadele de her yerde olmalı. Kampüslerde, yurtlarda, sokaklarda, mahallelerde… Güvenli yaşam, eşitlik ve özgürlük bize bir lütuf olarak verilmeyecek; ancak örgütlü kadın mücadelesiyle, öğrencilerin, işçilerin, emekçilerin yan yana gelmesiyle kazanılacak.
Bugün bir rektörün ağzından dökülen sözler, yarın üniversiteler ve yurtlarda başkaca kısıtlamaların önünü açacak bir noktaya gelebilir. Bugün KYK yurtlarında kadınların mahremiyetini hiçe sayan tacizlerin görmezden gelinmesi, esas kadınların güvenliğini tehlikeye atıyor.
Rektöründen Bakanlara tüm iktidar kanalları ve onun kurumlarının temsilcilerinin bize güvenli bir yaşam sunmayacağı ortada. Güvenli bir yaşamı biz kendimiz kuracağız. Kadınların örgütlü gücünden korkuyorlar çünkü biliyorlar: Bir araya geldiğimizde, sesimizi yükselttiğimizde kadınların eşit, özgür ve güvenli bir yaşam mücadelesi önünde hiçbir engel duramaz.
O halde susmuyoruz. Kampüslerde, yurtlarda, meydanlarda haykırıyoruz: Eşitlik, özgürlük, güvenli yaşam bizim olana dek mücadeleye devam.
Fotoğraf: Soldaki DHA, sağdaki @prof.dr.nevzat.tarhan yaptığı paylaşım
İlgili haberler
Nevzat Tarhan, İstanbul Sözleşmesi'ni hedef aldı:...
İstanbul Sözleşmesi’ni 'ensest ilişki'ye bağlamaya çalışan Üsküdar Üniversitesi Rektörü Nevzat Tarha...
İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz çünkü...
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Kararı ile feshedildiği açıklanan İstanbul Sözleşmesi nedir? Kadın...
Cinsel şiddet destek sistemi nerede?
Cinsel şiddete maruz bırakılan kişiler ne yapmalı? Nerelere, nasıl başvurabilir? Kimlerden destek al...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.