‘Uzaktan eğitimin sürmesi kız çocuklarının eğitimden kopuşunu hızlandırır’
Eğitimin bir dönem daha online sürdürülmesinin sonuçlarını ve online eğitimin çocuklar açısından yarattığı riskleri Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul ile konuştuk.

Eski Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un 6 Eylül’de okulların açılacağını duyurmasının ardından artan vaka sayıları ve okullarda alınacak önlemlere dair belirsizlikler çocuklarda, ailelerde ve eğitimcilerde yüz yüze eğitimin bir dönem daha ertelenmesi kaygısını yaratıyor. Pandemi başladığından beri süren uzaktan eğitimde 4 milyon çocuk eğitime erişemedi.

Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul okulların gerekli önlemler alınarak bir an önce yüz yüze açılması için iktidarın tüm kaynaklarını okulları yüz yüze eğitime hazırlanmak için seferber etmek zorunda olduğunu; eğitim sendikaları, demokratik kitle örgütleri, veli örgütlenmelerinin de siyasal iktidarı, eğitimi, çocukları ve gençleri önceleyen politikalar izlemesi için zorlaması gerektiğini ifade ediyor.

Eğitimin bir dönem daha online sürdürülmesinin sonuçlarını ve online eğitimin çocuklar açısından yarattığı riskleri Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul ile konuştuk.

Eğitim Sen Genel başkanı Nejla Kurul | Fotoğraf: Evrensel

‘OKULLAR İLETİŞİM, ÖĞRENME VE DAYANIŞMA ALANLARI’

Ziya Selçuk, 6 Eylül'de okulların açılacağını duyurdu ancak koronavirüs salgınında yeni bir pike doğru ilerliyoruz ve okullarda alınmış önlemlere dair bir bilgilendirme yok. Okullar online devam eder mi sorusunu da oluşturuyor mevcut durum. Bir dönemin daha online devam etmesi çocukların eğitimi açısından nasıl sonuçlar doğurur?

Kovid-19 pandemisi öncesi eğitime, okul sistemine, yol açtığı tahakküm ve eşitsizlikler konusunda çok ciddi eleştirilerimiz var, bu eleştirilerimiz devam ediyor. Kamusal, bilimsel, parasız, laik, ana dilinde, cinsiyet eşitlikçi, demokratik ve doğayı gözeten bir eğitim alanı inşasına yönelik mücadelemiz devam ediyor. Ancak salgın sürecinde bir karşılaşma ve söylem mekânı/alanı olarak okulların eğitimin bileşenleri için önemi daha da ortaya çıktı. Yüz yüze eğitim uzaktan eğitime göre zihin ve duygu gelişiminde bir uyaran zenginliğine sahip. En azından demokratik ve sosyal bir cumhuriyet için, özgürleştirici ve geliştirici bir eğitim için okullar ve üniversiteler, bileşenlerinin karşılaşma, iletişim, öğrenme ve dayanışma alanı olduğu için çok değerlidir. 

Uzaktan eğitim çocukları, gençleri, öğretmenleri, velileri özel alana hapsetti, özel alanın ekonomik, sosyal ve kültürel olanakları ile sınırlandırdı, eğitimin bileşenlerini kamusal alandan kopardı, bu nedenle okulların eksikliği çok fazla hissedildi. Uzaktan eğitim yukarıdan aşağı işleyen merkeziyetçi, hiyerarşik, etkileşime görece kapalı olduğu için öğrencilerin çok büyük bir kısmı “yeterince öğrenemediğini”, uzaktan eğitime çeşitli nedenlerle katıl(a)madığını çeşitli araştırmaların bulguları ile belirttiler. 

Dört milyona yakın çocuğun neden uzaktan eğitime katılamadığı araştırılmalıdır. Eğitim Sen’in yaptığı araştırmada öğretmenlerin çok büyük bir kısmı bilgisayar, tablet, internet ağının olmayışı gibi nedeniyle öğrencilerin uzaktan eğitime erişemediğini ifade ettiler.

‘TÜRKİYE OKULLARINI EN UZUN SÜRE KAPATAN ÜLKE OLMUŞ OLACAK’

Okulların eylül ayında yüz yüze eğitime geçmemesi durumunda öğrenciler toplamda öğretimin dört dönemini sözde bir uzaktan eğitimle geçirmiş olacaklar. Türkiye okul günü itibarıyla okullarını en uzun süre kapatan dünya ülkesi olmuş olacak. Öğrencilerin fiziksel, zihinsel ve duygusal sorunları katlanarak artacaktır. Akademik başarının LGS ve YKS sınavlarında görüldüğü gibi zihinsel yetilerin azalması, kas ve eklem sorunları, aşırı kilo alma sorunları ile karşılaşmaları, internet bağımlılığı, ev içi şiddet, ihmal ve istismar, içe kapanma, kaygı duygusal olgular ile karşılaşma olasılıkları artacaktır. 

Uzaktan eğitimle sürdürülen eğitim yaşamı daha az düşünmek, hissetmek ve eylemek demektir, azalmış bir yaşam sürdürmek demektir. Bu nedenle siyasal iktidar tüm kaynaklarını okulları yüz yüze eğitime hazırlanmak için seferber etmek zorundadır. Eğitim sendikaları, demokratik kitle örgütleri, veli örgütlenmeleri siyasal iktidarı, eğitimi, çocukları ve gençleri önceleyen politikalar izlemesi için zorlamalıdır.

‘TELAFİ EĞİTİMİNDE ÖNCELİKLİ ÖĞRENCİ GRUPLARINI BELİRLEMEK İÇİN ARAŞTIRMALAR ÖNEMLİ’

4 milyon çocuğun eğitime erişemediğini ifade ettiniz. Bir buçuk yıldır eğitimden kopmuş bu çocukların telafisi için neler yapılmalı?

Ciddi bir telafi eğitimi yapılmalı. Önce öğrenme kayıplarının belirlenmesi ile başlanmalıdır. LGS ve YKS sınav sonuçları bu konuda kimi ipuçlarını vermektedir. Çocukların ve gençlerin sınavda gösterdikleri “akademik başarı” her alanda çok düşük çıkmıştır. Ancak bu yeterli değildir. Köy çocuklarının, kent yoksullarının çocuklarının, engelli çocukların, anadili farklı olan çocukların, kız çocuklarının, çalışan çocukların ve mülteci çocukların, cezaevlerindeki çocukların pandemide çok ciddi biçimde yaralandıklarını biliyoruz. Ancak bu öğrenci kategorileri için ayrı ayrı araştırmalar yapılmalı. 

Ayrıca okula yeni başlayan birinci sınıf öğrencilerinin, ilkokuldan ortaokula geçen çocukların, ortaokuldan liseye geçen öğrencilerin karşı karşıya kaldıkları sorunlar ortaya konmalı.

Pandemide 50 binin üzerinde yurttaşımızı yitirdik, eğitim ve sağlık emekçilerini kaybettik, çok sayıda veli hastalandı, bu evlerdeki çocuklar çok büyük travmalar yaşadılar, yaşıyorlar. Telafi için öncelikli öğrenci gruplarını belirlemek açısından bu araştırma ve incelemeler son derece önemli.

‘EK BÜTÇE ÇALIŞMASI YAPILMALI’

Öncelikle yüz yüze eğitime geçmek için sadece eğitim için kullanılabilecek ek bütçe çalışması yapılmalı, kalabalık okullar ve sınıflar sorununu çözmek üzere derslik inşası ve öğretmen ataması için bu bütçe kullanılmalı. 

Geleceğin belirsizliği ve bu belirsizlikten doğan kaygıyı aşmak için kitlesel ve yaygın bir aşılama süreci 12 yaş üstü öğrencileri de kapsayacak biçimde hızlandırılmalı.

Eğitim emekçilerinin okula toplu taşınması için yerel yönetimlerle eşgüdümlü çalışmalar yapılmalı, öğrencilerin okullarda bir öğün yemek yemesi için ciddi çaba gösterilmeli.

Okullarda tuvalet sayıları artırılmalı, dersliklerin havalandırılması için önlemler alınmalı.

Daha rahat bir öğrenme yolculuğunun asgari koşulları oluşturulmalı. Bunlar sağlandığında öğrencilerin, öğretmenlerin ve velilerin yüz yüze eğitime devam kaygısı ortadan kalkacaktır. 

Verili öğrenme kayıplarının somut biçimde ortaya konulmasının ardından eğitim programlarında önceki kayıpları karşılamak için seyreltme yapılmalı, çocukların ve gençlerin duygusal ve fiziksel gereksinimlerini (bilim, kültür, sanat, spor, psikolojik destek) önceleyen bir yaklaşımın izlenmesi önem taşımakta. 

Sınav odaklı bir sistemin terk edilmesi için tüm okulları birbiri ile eşdeğer düzeye getirmek, aralarındaki eşitsizlikleri ortadan kaldırmak gerekmekte. 

EVE KAPANMA SÜRECİ İSTİSMAR, ZORLA EVLENDİRİLME TEHDİDİNİ ARTIRIYOR

Eğitimin online devam etmesi kız çocukları özelinde nasıl riskler taşıyor?

Türkiye’de kadın cinayetlerinin artması karşısında kimi zaman kız çocuklarını “koruma” kimi zaman “suçlama” kimi zaman “küçümseme, utanma” gibi karmaşık psiko-sosyal duygu durumları nedeniyle kız çocuklarının özel alana çekilmek istenmesi, kamusal olarak görünür ve duyulur olmaktan uzaklaştırılması yönelimi AKP-MHP iktidarı döneminde ciddi biçimde arttı.

Uzaktan eğitim, öncelikle annelerin emek piyasalarından çekilmelerine yol açtı. Anneler küçük çocuklarını evde yalnız bırakamadılar. 

Geleneksel yaşam tarzı içindeki evlerde kız çocukları özel alanda toplumsal cinsiyet rollerine daha hızlı biçimde yönlendirildiler.

Kız çocuklarının okuldan, eğitimden kopuşlarını hızlandıran bir süreç bu. Küçük yaşta evlendirilme, ihmal ve istismar, eve kapanma dönemlerinde kız çocukları için ciddi bir tehdit.

‘OKUTULACAKSA ERKEK ÇOCUK OKUSUN’ ANLAYIŞI ORTADAN KALKMIŞ DEĞİL

Evin bilgi teknolojisi ile ilgili olanaklarının kız çocuklarının elinden alınma olasılığı daha yüksek. Bu son cümleyi kurarken aklıma bir araştırmanın bulgusu geliyor. Çok çocuklu yoksul ailelerde, hastalanan erkek çocuklarını doktora götürmek için ebeveynler ciddi çaba harcarken aynı çabanın kız çocukları için gösterilmediğine ilişkin araştırma bulguları ortaya çıkmıştı. Yine “okutulacaksa erkek çocukları okula gitsin” diyen anlayış ortadan kalkmış değil. Şimdi bunun eğitim teknolojisi kullanımında söz konusu olabileceğini düşünüyoruz.

Uzaktan eğitimde kız çocuklarının toplumsal cinsiyet kalıplarına uygun eğitim programlarına ve buradan kadınların ev içi rollerine uygun mesleklere yönlendirilme olasılığını da aklımızdan çıkarmayalım.

Uzaktan eğitim süreci tüm çocukları olumsuz biçimde etkiledi, ancak kız çocuklarının, kadınların ve LGBTİ+ bireylerin gelişimini daha da kötü etkilediğini söyleyebiliriz. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden yine bu dönemde bir Cumhurbaşkanlığı kararı ile geri çekildi. Kadınları, LGBTİ+ bireyleri şiddete, ev içi şiddete karşı korumayacağını açıkça söyleyen bir anlayış ile karşı karşıyayız.

‘UZAKTAN EĞİTİMDE SEÇMELİ DERS OLARAK DİNİ DERSLERİ SEÇTİRMEK İÇİN ÖZEL BİR ÇABA GÖSTERİLDİ’

MEB çok önceden beri Diyanet ve başkaca çeşitli dini vakıf ve derneklerle işbirlikleri yapıyor. Pandemi sürecinde eğitim yaşamının Diyanet ve dini vakıfların etkisine sokulması konusunda nasıl bir etkisi oldu? Mesela "hafızlık eğitimleri" olarak MEB işbirliğinde yüz yüze sürdürülüyor. Ama yüz yüze eğitimden bir buçuk yıldır vazgeçilmiş durumda bu MEB'in tutumuna dair ne ifade ediyor? Böyle işbirlikleri önümüzdeki eğitim dönemine dair nelere işaret ediyor?

Okulları en uzun süre kapatan bir ülke olarak MEB ile yapılan protokollerle dini vakıf ve derneklerle ilişkiler, ortak etkinlikler, işbirlikleri sürdürüldü. Yine okullar kapalıyken Kovid-19 pandemisine rağmen Kur’an Kurslarının sürdürülmesi de çelişkili durumlardır. Uzaktan eğitim sürecinde seçmeli dersler arasında yer alan dini dersleri seçtirmek için özel çabanın gösterilmesi de bu sürecin bir parçası oldu. 

İmam Hatip Liseleri ve ortaokullarının siyasal iktidarın “en gözde okulları” olması, okul ve öğrenci sayılarındaki artış, laiklik ilkesi ve insan haklarına aykırı biçimde zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin yanı sıra seçmeli din dersleri sayısındaki artışı da düşündüğümüzde Türkiye eğitim sisteminde söylem ve pratik anlamda laiklik ilkesinden uzaklaşıldığını gözlüyoruz. 

Dinsel dayatmaların yurttaşların, öğrencilerin zihin ve duygu dünyalarında ne tür titreşimler yarattığı, onları nasıl etkilediğine dair bilgimiz sınırlı ancak bir tepkinin olduğu da görülüyor. AKP’nin kamuoyu araştırmalarında oy oranındaki düşüşlerin bir nedeninin de bu tür dayatmalar olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan siyasal iktidarın ve yandaş vakıf ve derneklerin çocuklar ve gençlerde deizm ve ateizm eğilimlerini gördüklerini ve telaşlandıklarını da yaptıkları çalıştaylardan izliyoruz.

Laiklikten uzaklaşma, öğrencilerin bu dünyada yapabilirliklerini sınırlayan bir sonuç ortaya çıkarabilir. Bu dünyanın insanlık ve doğa için yaşanabilir bir yer olmasına dönük çabaları azaltabilir. Eğitim ve bilim emekçilerine ve velilere düşen görev, çocuklar ve gençlere, evimizde, okullarımızda, üniversitelerde, sokakta, her alanda sürekli duygu ve düşünce üretimi içinde olmayı, etik sorgulamayı, somut tekil ve kolektif üretimler için çaba göstermeyi, yeryüzünde şairane biçimde konaklamanın yeni ve özgün yollarını bulmayı düşünmelerini ve eylemelerini sağlamaktır. İnanca bağlı olarak “öte dünya” vardır ya da yoktur, ama yeryüzündeki yaşam tüm somutluğu içinde vardır, buradadır, bize verilmiş bir armağandır. Yaşamı olumlamak için laiklik savunulmalıdır.

Fotoğraf: Freepik

İlgili haberler
Okullarda hijyen ve önlemler yetersiz, kaygılıyız!

Eğitim emekçileri endişeli: ‘Okullar açılıyor ancak kaygılıyız. Devlet okullarında ve özel okullarda...

IPA: Çocuklarınızın eğitimi için aşılanın

Uzmanlar 4. dalga karşısında uyarıyor: ‘Türkiye, dünyada en uzun süre eğitime ara veren ülkelerden b...

Yüz yüze eğitimin koşullarının sağlanmasında ısrar...

Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul: Eğitimde hayat eve sığdırılmaya çalışılırsa, yoksulluk, erken...