Demir çubukla ateşi karıştırıyor Sevim. Saca dizdiği hamurları dans ettirir gibi oynuyor sonra. ‘Eskiden kuma çok evde vardı’ sözlerini savuruyor ardından...

Yaşadığımız onca zulme ve haksızlığa karşı sesimizi yükselttiğimiz, bizi susturmak isteyen herkesin gözüne baka baka, umudumuzu, direncimizi perçinlediğimiz yeni bir 25 Kasım’ın daha ardından tekrar sıcacık bir merhaba!

Çocukluğumuzdan bu yana, hepimizin hayatında izler bırakmış pek çok kadın tanımışızdır mutlaka. Kapımızdan girdi mi içeriye, yüzünde güneşin tüm saklı renklerini görürsünüz bu kadınlarda. Pişirdiği ekmeğin taze buharı vardır ellerinde. Acı tatlı fark etmez, ne varsa yaşadığı, emek süzgecinden geçirir, bir yudum aziz su gibi sunar size gözleriyle. Annemizi, ablamızı, kız kardeşimizi tadarız onların sohbetlerinde.

Sevim Hanım da işte böyle bir kadın olmuştur benim hayatımda. Uzun boylu bir uğraştan sonra, nazlı küçük bir kız havasında anlatmaya başlıyor öyküsünü. 1946 Varto depremiyle hayata merhaba demiş Sevim. Yaşamla ilk kavgasını, göçük altında kalmış kundaktaki bir bebek olarak vermiş. Hele ki bu depremde annesini kaybetmiş olması, etraftakilerin onu kurtarma çabasını da zayıflatmış elbette.

Ocağın başında, bir eliyle ateşi harlarken diğerini türlü şekillere çevirerek anlatmaya devam ediyor: “Millet üşüşmüş yaralı çıkartmaya. Bana sıra ne gelsin? Atmışlar bir ağaç gölgesine. Beklemişler ölür mü kalır mı diye?” Beklenenin aksine, Sevim bebek tüm gücüyle sıkı sıkı sarılmış hayata, babası da küçük yavrusuna...

Kalabalık bir aile içinde büyüse de, annesinden kalan tek kız evlat olması, yörenin tüm kadınlarının ona buruk bir merhametle bakmasına neden olmuş. “Saçlarımı ören kadınlar sorardı bana; iyi yıkandın mı, üstün başın, kirlin var mı?” Okula hiç gidememiş Sevim. Sevgiyi, ilgiyi akraba kadınlardan görmüş hep. Babası yeni evlilik yapıp, yeni kardeşler de gelince, evde bir şenlik olmuş anlattığına göre. Hiç tanımadığı öz annesini, çevre halkının ona duyduğu saygıyla ifade ediyor sadece.

‘ELÇİ’NİN GETİRDİĞİ HABER
Bir sabah kapı önünde oyun oynarken, kendisine “elçi” geleceği söylenir. Henüz 13 yaşındadır ve bunun ne anlama geldiği hakkında hiçbir fikri yoktur. Komşu köyden gelen birkaç akraba, Sevim’i evlendirmek için aracı seçilmiş kişiler yani elçilermiş. Sevim, olayı anlayıp babasına cevap verecek vakti bulamadan, kendisinden on iki yaş büyük damat adayı tarafından kaçırılır. Yüzünde acılı ince bir gülümsemeyle, “O zamanlar bu işler hep böyleydi. Ha evlenmek, ha kaçmak. İkisi de birdi” diyor.

Gelin olarak geldiği evde Sevim’i oldukça zorlu hayat şartları beklemektedir. Fakat o, bunları henüz anlamadan, yarım kalan çocukluğuna burada da devam etmek ister. Kayınvalidesinden, alışık olduğu komşu kadın ilgisini, ailenin diğer üyeleri olan dört kayın biraderden ise oyun arkadaşlarının yerini almasını bekler. Eşi, çalışmak için sık sık uzak illere gider, Sevim ise bulduğu her imkanı değerlendirerek çocuk sevincini ayakta tutmaya çalışır.

Maddi yetersizlikler hat safhadadır. Ev halkının temel ihtiyaçları kıt kanaat karşılanmaktadır. Sevim bir yandan, kayınvalidesinden ekmek pişirmeyi öğreniyor, bir yandan ikna ettiği küçük kaynı ile kapıda bacada saklambaç, birdirbir oyunları oynuyormuş. Uzun sarı saçları örgülü, gözlerinin içi gülen, bu akça pakça küçük kız, kendisine yüklenen “ev kadını” rolünü sırtından her atıp coşup oynamasının bedelini azar işiterek ödüyormuş. Zaman geçip giderken Sevim büyüyor, üç beş haftada bir gördüğü eşinin ona şart koştuğu görev ve sorumluluklara da adapte olmaya çalışıyormuş. Bu görevler bazen dağdan odun getirmek, bazen tonlarca çamaşır yıkamak, bazen de ev halkının ayaklarını yıkamak oluyormuş...

KUMAYLA KURULAN DAYANIŞMA
Sevim, evliliğinin ilk senesini doldururken, artık tecrübeli bir ev kadını yerini almıştır. Pişirdiği ekmek civarda nam salmış, komşu kadınlardan ince oya dantel işlerini öğrenmeye başlamıştır. Bir akşam, ev halkının gizli saklı yaptığı sohbete tanık olur Sevim. Arada kendi ismi de geçince dayanamaz, sorar. Öğrendikleri karşısında şaşkın ve çaresizdir. Kocası, kendisinden önce başka bir akraba kızıyla nişanlıymış. Aile arası anlaşmazlık yüzünden anne babalar inatlaşmış, evliliği engellemişler. Fakat yarım kalan bu “namus” konusunun çözülmesi gerekliymiş. Sevim şimdi neden köylerinde değil de başka bir ilde yaşadıklarını daha iyi anlamıştır. Mecbur edildiği çaresizlikle, kumasının yolunu beklerken bulur kendisini. Diken üstünde geçen birkaç günden sonra, eski nişanlı çift çıkıp gelir. Artık Sevim için sözün bittiği yerdir.

Elindeki demir çubukla ateşi çabuk çabuk karıştırıyor Sevim. Üstündeki saca dizdiği hamurları dans ettirir gibi oynuyor sonra onlarla. “Eskiden kuma çok evde vardı Meltem” sözlerini savuruyor ardından. Cümlenin ağırlığından mıdır nedir, yanı başımızda asılı duran elek odanın ortasına savruluyor.

Evin ikinci yeni gelini, Sevim’le aynı kaderi paylaşmak üzere çoktan yola çıkmıştır. Dağlar aşırı yürüyerek geçen birkaç günün sonunda eve varılmıştır. Hane halkı, yaşantılarına sanki hiçbir şey olmamış gibi kaldığı yerden devam eder. Zaman içinde, hayatın getirdiği ne varsa, evin kadınları imece usulü paylaşır. O dönem üniversite eğitimi almak, hele de kırsal illerin gençleri için imkansız olsa da, Sevim ve kuması, kayınbiraderlerinin eğitim hayatında son derece fedakar davranırlar. Kocası çalışmak için Avrupa’ya gittiğinde evde kurdukları iş bölümü ve dayanışma ile “ele güne karşı” örnek bir tavır sergilerler.

Geçip giden onca seneden sonra, doğurup büyüttükleri çocuklarını yaşam kaynağı edinmiş Sevim, kuması ve onların nezdinde tüm kadınlarımıza sunduğumuz hikayemizi çayımızın eşliğinde yudum yudum aktarmak istedik. İyi niyetten, dirençten yana hissemizi almak umuduyla...



İlgili haberler
‘Türkiye tipi’ kumalık

Türkiye'de kumalık ne zamandan beri var, neden var, kim kuma gidiyor, kim kuma alıyor, kumaların yas...

Esenyalı’da bir gün: Şiddet, kuma, yoksulluk ve ta...

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğinde bir gün: 10 yıldır kumayla yaşayan, şiddete uğrayıp karakola gid...

Eğilip yıkılmayan Mahmure

Mahmure bir gün okula gelmedi. Bir hafta sonra, okul yolunda karşılaştım Mahmure’yle. Yanında kocama...