Hiçbir şey bıraktığı gibi değil Çiçek’in! Ne insanlar ne arabalar ne çevre ne de para!.. Bütün kavramlar gözünde başka! Çağdışı derler ya hani, yirmi yıl sonrasına ışınlanmak gibi!..

Babamın uzaktan akrabası olur Çiçek. Biz kardeşler, onu hala bildik. Hatırlıyorum, görmüşlüğümüz var. Adı gibi çiçektir. Nedendir bilmem, içim kaynamıştı ona. Öyle sevmiş, ısınmıştım ki! Şimdiyse babamın – onun hakkında anlattıkları- içimi yaktı diyebilirim…

Çiçek halam, seksen darbesinde devrimci gençlerle yargılanmış. Daha 18’inde... Yedi yıl hüküm giymiş. Girdiğinde neredeyse çocuk yaşta. Suçu da düşünmek! Düşündüğünü dile getirmek… “İnsan düşünen bir hayvansa, düşünmediğimizde hayvandan ne farkımız kalıyor? Düşünmeden edemiyor insan…”

Önceleri kaçmış, teyzesi kabul etmemiş evine. ‘Çocuklarımın başı yanar! Git cezanı çek!’ demiş. Düşenin dostu olmaz misali; kim duysa, duymazdan gelmiş; kim görse sırtını çevirmiş Çiçek’e! Annesi çabalamış durmuş, kızı karanlık hücrelere girmesin, gençliği çürümesin… Sonunda Fikret dayısı açmış kapısını, evinde saklanmış bir süre. Saklı kalan saklı durur mu? Duyulmuş elbet. Dayısını da gözaltına almışlar. Sorgular, işkenceler… Gözdağı verip yollamışlar Fikret dayıyı eve. Çiçek kaderiyle baş başa kalmış, çekmiş cezasını. Adalet öyle buyurmuş!

Çiçek hala, yirmi beşinde çıkmış mahpustan. Sudan çıkmış balık misali! Özgürlüğün ne demek olduğunu, belki de anlayamadan unutmuş. Çıkmak da istememiş hiç. “Çıksam ne yapacağım? Baba evinde, ana kucağında bile yabancı gibiyim!” Yakınlarda bir dergiye röportaj vermiş. ‘Buzdolabını açmaya bile çekinirdim!’ diye… Hem de baba evinde! Babamın anlatırken doldu gözleri.

Hiçbir şey bıraktığı gibi değil Çiçek’in! Ne insanlar ne arabalar ne çevre ne de para!.. Bütün kavramlar gözünde başka! Trafik bile ne çok artmış o yokken. Çağdışı derler ya hani, yirmi yıl sonrasına ışınlanmak gibi!..

Bir de dışlanmak! Hayata adapte olamamışken… İçerde yatmış, suçlu damgası yemiş. İçerde bir dünya kurmuş, yıkıp yenisini inşa etmek kolay mıymış? Geri dönmeye çabalamış, boşa çırpınmış! Özgürlük, insana kanat taktırıp uçturan, hafifliği baş döndüren özgürlük; ona ağır gelmiş. İşkence görürken kalp kapakları çürümüş, yarım bırakmışlar kalbini! Hayatının baharında tedavilerle geçmiş günleri…

Ah, yüzü gibi gönlü de çiçek halam! Meğer sen ne demirden sağlam kadınmışsın!

Çiçek’e duranlar, baharı büyütürler! Bahar kışı elbet yener!

İLKNUR ÇAKMAKKAYA TÜRKER KİMDİR?
Üniversite mezunuyum. Çalışmıyorum. Okula giden iki oğlum var. Eşim fabrika işçisi. Ben daha önce özel dershanede bilgisayar öğretmeni olarak görevde bulundum. Uzun zamandır öykü, şiir yazıyorum. Bir de bitirdiğim romanım var. Hiçbiri yayımlanmadı… Kısaca herkesçe biriyim.

Görsel: Freepik

İlgili haberler
GÜNÜN ÖYKÜSÜ: İncir çekirdeği

Bir kadının çığlığını gökyüzüyle, bulutlarla, baharla tasvirlemek... Bir kadın yitirdiği baharını ar...

GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Kum gibi

“Annem kitap okumazdı. İşi, gücü temizlik. Bizi, iki kızını sevmeye vakti yoktu. Ev, onun komuta ala...

GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Yalancı dut

“Bekâr olduğunu sanıyordum, çocuğun varmış” dedi. “Evli değilim” dedim, kadın kadına olmanın huzuruy...