GÜNÜN KİTABI: Kendine ait bir kalem
‘Kendine ait bir kalem’ kitabını okuyucularıyla buluşturarak kadın yazınını ele alan Nil Sakman ile sohbet ettik. Sakman, erkek egemen dünya ile sessiz paktın aşındırılması gerektiğini vurguluyor.

Nil Sakman, Kendine Ait Bir Kalem’de kuruluş dönemi kadın yazınını masaya yatırıyor. Yazınsal stratejiler, eril dili aşındırma, sızlanış-serzeniş edebiyatı, deneyim ve mekan ilişkisi üzerine tartışmalar yürütüyor. Başka bir anlam dünyasının mümkün olup olmadığı sorusunu okurlara yönelten Sakman, bunu gerçekleştirmek için içselleştirilen erilliği ve erkek egemen dünya ile sessiz paktın aşındırılması gerektiğini vurguluyor.

Kuruluş dönemi kadın yazarların eserlerine yönelik yapılan “sızlanış-serzeniş” edebiyatı tanımlamasına karşı çıkıyorsunuz. Haksız bir değerlendirme olarak görüyorsunuz. Bu konuyla başlayalım. Neden?

Sızlanış ya da serzeniş edebiyatı yakıştırması bakış açısı bütünüyle erkek egemen ve eril bir algının, belirli bir coğrafyada edebiyat kanonuna biçim vermek adına belirlediği esasen son derece muğlak bir dizi kriteri nitelikli edebiyatın anayasası bellemesinden kaynaklanıyor. Bu mevzuyu kitapta kimi boyutlarıyla tartışmaya açmaya gayret ettim. Türkiye’de halen yazma edimi ile gözlem becerisi ya da yazma edimi ile muğlak bir ‘hayal gücü’ kavramının kutsallaştırılması veya yazma edimi ile ‘Kendini sözde bir ötekinin yerine koyarak’ ona ses ve dil ‘bahşetme’ gibi yazarın konum alışının yeterince sorunsallaştırılmadığı bir edebiyat algısı hakim. Oysa yazma edimi ile deneyim arasındaki ilişkiyi göz ardı etmeden edebiyata bakan bir göz, farklı toplumsal cinsiyetlerin ya da normatif varoluş tanım ve pratiklerinin periferinde yer alan kiplerin hem kendi kişisel tarihlerinde hem de makro tarihin inşası içerisinde varoluşlarını deneyimleme biçim ve olanakları ile yazınsal stratejilerine biçim veren dinamiklerin çeşitliliği arasındaki yakın ve kopmaz bağı kolaylıkla görecektir diye düşünüyorum.

Çalışmanızda üzerinde durduğunuz konulardan biri kuruluş dönemi kadın yazınında “deneyim ve mekan”... Kadın yazınının kuruluş döneminde “deneyim” edebiyata nasıl yansımış. Bu yansımanın arka planında neler yatıyor?

Deneyimin kadın metinlerine yansıyış biçimini kitapta kimi örnekler aracılığıyla tartışmaya gayret ettim. Şu kadarını söyleyebilirim. Tanzimat’tan kuruluş dönemine kadın deneyimini, eserlere açık bir biçimde yansıyan kimi pratikler ile toplumsal kabulün dışında kalmaları nedeniyle ancak meşru bir zemine çekilerek ya da sansürlenerek veya ima edilerek ve kimi yazınsal stratejiler benimsenerek aktarılan deneyimler olarak ikiye ayırabiliriz. Örneğin evlilik gibi bir mevzu Ahmet Mithat Efendi gibi dönemin kabul gören erkek yazarları tarafından da işlendiği için kadın yazarlar da Mithat Efendi gibilerin vurgu yaptığı mantık evliliği ile anlık bir kıvılcımın sonucunda gerçekleşen aşk evliliği gibi bir ayrımı kadınları ‘eğitmek’ amacıyla romanlarında konu ediniyorlar. Diğer taraftan iş istenmeyen bir hamilelik, istemediğin bir erkekle evli olup sevişme zorunluluğu, ya da lezbiyen aşk gibi konulara geldiğinde bu mevzuları kimi yazınsal stratejilere başvurarak romanlarına konu edebiliyorlar ancak. Kadın toplumsal cinsiyetine has deneyimin edebi üretim bağlamında ne anlama geldiği, bunu dil gibi bir anlam sürecinde eksiltmeden, içini boşaltmadan ve en önemlisi eril dünyada karşılığı olmayan bir yeniden-anlamlandırma sürecini mümkün kılarak gerçekleştirme çabası kuruluş dönemi kadın yazarlarının belirgin bir özelliği. Kitapta elimden geldiğince bu bağlamda devrede olan yazınsal stratejileri tartışmaya gayret ettim.

Biraz da kadın yazınındaki yazınsal stratejilere değinelim. Hangi niyetle kullanılıyor?

Önceki sorunun yanıtında ifade ettiğim üzere kadınlık deneyiminin erkek egemen dünya algısı ve bu algının dayatmaları kadar tahakküm kurma biçimleri nedeniyle dile gelemeyecek yönleri genellikle yazınsal stratejiler aracılığıyla eserlerde örtük bir biçimde beliriyor. Bir diğer ifadeyle kadın eserlerinde ikinci bir okuma eserin farklı yönlerini ortaya çıkarabiliyor. Benzer bir biçimde ben kuruluş dönemi kadın yazarlarının bir arada okunmasından yanayım. Hepsinin eserleri okunduğunda ortaya daha bütünlüklü bir resim çıkıyor. Tek bir yazara odaklanmak ise kimi vakit yanıltıcı sonuçlara götürebiliyor. Genellikle yeniden-yazım, parodi, eril edebiyatta genel kabul görmüş kimi metaforların aşındırılması gibi stratejiler hakim, kuruluş dönemi kadın yazarlarında.

Temsili ve eril dili aşındırmak için hangi araçları kullanmalıyız?

İnsan önce kendi bakış açısını, varoluşunu aşındırmalı. Düşmeli, kalkmalı. Kendi heteroseksüelliğimizi, aile terbiyemizi, toplumsal tekrarlarımızı, klişeleşmiş siyası doğruculuklarımızı, sosyal medya nedeniyle giderek artan, papağan gibi birbirimizi tekrar ettiğimiz linç kampanyalarımızı ya da bunlara üstenci bir bakışla kınayan ‘Sağduyulu bir aydınım ben’ personamızı yıkmazsak hiçbir araç bir işe yaramayacaktır. Bir diğer ifade ile içselleştirdiğimiz erilliği ve erkek egemen dünya ile sessiz paktımızı aşındırmadan katedilecek bir yol olduğunu düşünmüyorum.

Başka bir dil mümkün mü?

Bu uzun zamandır yöneltilen bir soru. Gerekçeleri yerinde olsa da soruda bir hata olduğunu düşünüyorum. Bana göre esas soru başka bir anlam dünyasının mümkün olup olmadığı. Kendi adıma buna odaklanamyı tercih ediyorum.

NURAN’IN KENDISI BILIYOR KIM OLDUĞUNU
Bir bölümünüzün başlığı Huzur ve Nuran Muamması... Neden muamma... Huzurdaki Nuran kadın yazınına dair bize neler söylüyor?
Nuran’ın varlığı bir muamma olarak kalıyor çünkü. Hem kendisi hem anlatıcısı hem de yazarı için. Nuran’ın kadınlık deneyimi tüm gelgitleriyle ortaya seriliyor Huzur’da ve bu da ister istemez bu kadın yaşamı nereden okuyor, hayata nereden bakıyor sorularını yönlendirmemize neden oluyor. Tanpınar’ın Huzur’unu bu kadar güçlü kılan en önemli nedenlerden bir tanesi Nuran’ın muammasını olduğu gibi yansıtmış ve öylece bırakmış olması. Kim bu kadın? Bilmiyoruz. Bana sorarsanız ne Tanpınar ne anlatıcısı ne de Nuran’ın kendisi biliyor kim olduğunu. Kadınlık meselesi Nuran’da cisim bulmuş bir muamma olarak kalıyor.

NİL SAKMAN HAKKINDA?
Nil Sakman Ankara’da doğdu. Edebiyat, Dramaturji, Cinsiyet Çalışmaları ve Siyaset Bilimi dallarında lisans ve lisansüstü çalışmalarını tamamladı. 14 yıl Orta Doğu Teknik Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalıştıktan sonra İstanbul’a taşındı. Tavan Arasındaki Deli Kadın, Giacomo Joyce gibi kuramsal ve edebi yapıtları Türkçeye kazandırdı. Edebiyat ve sanat dergilerinde kuramsal metinleri ve öyküleri yayımlandı.

İlgili haberler
GÜNÜN KİTABI: Süper Kadın Süper Zor

2016’da aramızdan ayrılan yazar ve gazeteci Filiz Bingölçe, 55 kadınla görüşmeler yaparak ortaya çık...

GÜNÜN KİTABI: Yakından Geçen Mülteci Öyküler

Kadın yazarlar ‘Yakından Geçen Mülteci Öyküler’ kitabında ‘mülteci olma’yı kaleme aldı. 20 öyküde ye...

GÜNÜN KİTABI: Bakır Sesli Kadınlar

Özelde kadınların beslendiği kıvrımları birer aksesuar olarak edebi zeminde kendine özgü bir biçimde...