‘Nasıl? Nasıl yardım edeceğim? Dilini bilmediğim, dilimi bilmeyen birine -ki o bir çocuksa- nasıl yardım edeceğim? Niye duruyordu bu insanlar? O bir çocuk…’

Bunu ikinci defa fark ediyordu. Böyle anlarda donup kalırdı. Aslında ilki tümüyle kendisiyle alakalıydı. Ama bu sefer hareket zamanıydı. Koşmalıydı. Kaç saniye geçmişti acaba, yoksa dakika mı? Koşmalıydı, koşmalıydı…

Aklından sorular geçiyordu, en az adımları kadar hızlıydı sorular da. Nasıl? Nasıl yardım edeceğim? Dilini bilmediğim, dilimi bilmeyen birine -ki o bir çocuksa- nasıl yardım edeceğim? Niye duruyordu bu insanlar? O bir çocuk…

Düşüncenin hızına şaşırıyordu. Aklına Emani geliyordu. Hatırlıyor muydu acaba insanlar? Hani dokuz aylık hamile olan bir de kucağında on aylık bebeğiyle önce tecavüz edilip sonra öldürülen kadın. Aklına 55 yaşındaki Turkıa geliyordu. Niçin evinin önünde otururken kolundan vurulmuştu? Aklına Üsküdar’da Suriyeli bir ailenin evini basan linççi grup geliyordu. Hatta polis aileye “Gitmek için bir hafta süreniz var” demişti. Unutulmuş muydu tüm bunlar? Yoksa unutmak değil de hiç mi fark etmiyorduk? Yanımızda değil miydi bu insanlar?

İşte bu insanlardan biri hem de bir çocuk… Dokuz-on yaşlarında bir çocuktu onu koşturtan, sorular sordurtan, sorgulatan. Bir anne, üç çocuk, üçü de kız çocuğu… Biri hâlâ kundakta. Annelerin çığlığı hep aynıydı. Çığlığın, acının dili birdi. Onu harekete geçiren de buydu.
Bu çocuklardan birini araba çarpmıştı. Şoför hemen durdu. Onun da arabada çocukları vardı. Bir baba şefkatiyle ilgilendi. Bir şey olmamıştı, çocuk iyiydi. Ama annesine koşunca anladı şoför, Suriyeliydiler. Korku umursamazlığa, baba şoföre dönüştü. Büyü bozuldu. Saat on ikiyi geçti. Prenses Külkedisine dönüştü. Külkedisini kabul edemeyen toplum aynı hâlâ.

Anne, çocuklar ve o kaldı. Herkes dağılmıştı. Konuşamıyorlardı, fakat gözlerden aynı sahneler geçiyordu. Bir halk bir anda bir araba çarparcasına… Korkunç bir savaşa uyandılar. Taraf olmak zorunda kaldılar, kaçtılar, ötekileştirildiler. Özellikle kadınlar dövüldüler, öldürüldüler, tecavüz edildiler ve hatta pazarlarda satıldılar.
Anne ve o anlaşmaya çalışıyorlardı. Çocuk da iyiydi. Ama bu nefret… O ne olacaktı? Ah bizler, biz kadınlar… Ne yapmalıydık? Bundan sonra ne yapacaktık?
Ben diyorum ki; inatla isteyelim, inatla yaşayalım, inatla düşünelim, inatla en çok biz birbirimizi sevelim!

İlgili haberler
Suriyeli kadınlar: Komşularımız, kız kardeşlerimiz...

“Türkiyeli kadınlar, Suriyeli kadınların ‘kişisel bakımlarına verdikleri önemi, ev bakımına vermedik...

Suriyeli kadın tecavüze uğrayıp öldürüldü; kadın b...

9 aylık hamile Suriyeli kadın 10 aylık çocuğu ile kaçırıldı, tecavüz edilip çocuğuyla birlikte öldür...

Buralılar, hesap verin

“Emani’nin Türkçe’de anlamı emanetmiş diyorlar. Ateşten kaçarken erkek saldırganlığının en karanlık...

Emani al Rahmun’un yazılmayan hikayesi

Emani al Rahmun’un hikayesi, zorunlu göçle Türkiye’ye sığınan birçok başka kadının da hikayesi. Ve b...

Emani bana bir şey öğretti

Emani’ye olanlar beni tetikledi. Irkçılıkla mücadele etmem gerektiğinin, kadın hakları ve çocuk hakl...

Suriyeli kız kardeşlerimizle dayanışmak zorundayız

14 yaşındaki mülteci bir çocuk işçi Afef yemek molalarında Türkiyeli işçilerle ayrı ayrı yemek yedi...