Özgürlüğün, dayanışmanın, umudun kampı
‘Çocuklar özgürce, saatlerce anne babaları kaygılanmadan koşup oynuyor, yüzüyorlardı. Çünkü anne babalar herkesin en az kendileri kadar çocuklarını sahiplenip, koruyacağını biliyordu.’

Merhaba Ekmek ve Gül okurları;

Emek Yaz Kampından bahsetmek istiyorum size. Kampa 2012’de katılmak istemiş ama yoğunluk nedeniyle dönmek zorunda kalmıştık. 2013 ve 2014’te katılma fırsatımız oldu. 2013’teki ilk deneyimimi hiç unutmuyorum. Kimse birbirini incitmiyordu. Çocuklar özgürce, saatlerce anne babaları kaygılanmadan koşup oynuyor, yüzüyorlardı. Çünkü anne babalar oradaki herkesin en az kendileri kadar çocuklarını sahiplenip, koruyup kollayacağını biliyordu.

Bu yıl kampa giderken bu güzel günleri ve edindiğim yeni arkadaşlıkları aklımdan geçirdim. İnsanın dostlarıyla, arkadaşlarıyla vakit geçirmesi, tatil yapması, yeni arkadaşlıklar kurması, müthiş güzel bir duygu. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra dost yüzlerdeki tebessümler bütün yorgunluğumuzu alıp götürdü. Bizden önce kampa ulaşanlar hummalı bir çalışma içerisinde hazırlıklar yaparken yeni gelenlere laf atmaktan, gülücükler saçmaktan da geri kalmıyordu.

Kamp denize sıfır küçük bir alandaydı. Çadırımıza gittiğimiz sokağa Cevahir Sokak diyorduk. Tam karşımızdaki çadırda kalan 5 yaşlarındaki Cevo’dan alıyordu adını. Cevo, kampı çok seviyor ve kamptaki diğer çocuklar gibi çok eğleniyordu. Öyle ki annesi ve Ayşegül teyzesini kampın dışına çıktıkları zamanlarda “Çok uzaklaşmayalım kamptan” diye uyarıyordu.

NASIL GEÇTİĞİNİ ANLAYAMADIĞIMIZ BİR HAFTA
Her anlamda dolu dolu geçen ve hepimizin biraz hayalini kurduğu ütopik bir hafta yaşadık. Oldukça zor olan şu günlerde dost yüzler görmek, 10 Ekim’de kaybettiğimiz Dilan’ın annesiyle ağlamak, Soma işçisiyle yüreklenmek bize iyi geldi. Geceleri çadırların önünde bitmeyen sohbetler ettik, sanatçıların ve aramızda bulunan yeteneklerin türküleriyle coştuk, oynadık. Gece şezlonglarda, çok çocuklu ailelerin çocukları gibi yan yana dizilip gökyüzünde yıldızları seyrederek, dalgaların ninni sesiyle uykuya dalıp gecenin sabaha erişirken çektiği sancıyla üşüyüp güneşin doğuşuyla ısındık...

Kantinden bazen parasını vererek, bazen de aşırarak aldığımız sularla yaptığımız çaylara, kantin sorumlusu Mayda’nın “Siz galiba bir yerlerde çay yapıyorsunuz, ben de geleceğim” diyerek aşırılan suların farkında olduğunu ima etmesi, çay kahve içerken yapılan sohbetlere dalgaların da eşlik etmesi paha biçilmezdi.

Duygu öğretmenle çocukların taş boyaması ve değişik materyallerle resim yapması, Özlem öğretmenimizin kadınlarla bir çember oluşturup, oyun tadında sorunlardan yola çıkıp çözüm üzerine konuşulması...

Son gecemizde kadınların yaktığı ateşin etrafında ettiğimiz danslar Afrika kabilelerinin danslarını andırıyordu.

Kamptan ayrılacağımız sabah son kez denize girip, denizin eşsiz maviliğinden sonsuz huzurundan biraz aldıktan sonra duş almak için gittiğimde, duş kabininde gördüğüm manzara beni çok duygulandırdı. Kabinin içinde renk renk açmış çiçekler gibi şampuan kutuları duruyordu. Önce anlam veremedim. Sonra biz buradan ayrıldığımızda gelecek olan gençler geldi aklıma ve bu inceliğe içim sevinç ve övünçle dolarak gülümsedim.

Bir dahaki kampta daha kalabalık olarak buluşmak umuduyla sevgiyle kalın...

İlgili haberler
GÜNÜN BİLGİSİ: Köln Kadın Çeşmesi

Köln’ün gizli kadın anıtlarından biri olan kadın çeşmesinde heykeli bulunan 10 kadının her birinin h...

GÜNÜN GÜZELİ: Kadınlardan ‘kadın çemberi’

Emek Kampında bir araya gelen birlikte üreten, çalışan, okuyan kadınlar katıldıkları atölye çalışmal...

GÜNÜN İLK KADINI: İlk kadın tarihçi Anna Komnena

Anna Komnena on ikinci yüzyılda yaşamış, Bizans imparatoru Aleksios’un başına gelenleri epik bir dil...