Şehir Hastanelerinde sağlıkçı olmak: 'Sinir hastası olduk'
“Gittikçe artan kriz yüzünden işimizi bırakamaz olmuşken üzerine eklenen pandemi nöbetlerimiz ve çalışma saatlerimizin artması psikolojik bunalımı beraberinde getiriyor.”

Herkese merhaba,

10 senedir sağlık personeli olarak çalışmaktayım. Yeni açılmış bir kamu hastanesinde taşeron durumunda 4 senedir laboratuvar personeli olarak görev yapmaktayım. Benim işkencem 4 sene önce başladı. Ben ve diğer arkadaşlarım hepimiz işimizi bırakıp buraya geldik çünkü vadedilen şeyler daha iyi çalışma şartları, daha yüksek maaş, daha düşük çalışma saati vb. olumlu koşullardı. Ekip özelikle tecrübeli çalışan personelden oluşturuldu. Şehir dışında işini evini bırakıp gelen arkadaşlarım da vardı. Vardı diyorum çünkü çoğu kişi dayanamadı, zamanla istifa ettiler. İşi öğrenip yanımızdakilere öğrettikçe bize ihtiyaçları kalmadı. Yönetim hiyerarşik bir şekilde mobbing uygulamaya başladı. Önce kendi adıma yaşadıklarımdan kısaca bahsetmek istiyorum.

İşe başlarken bana vadedilen laboratuvar birim sorumlusu olmam ve maaşımın bana yetecek miktarda, yani asgari ücretin üstünde olmasıydı. Uzun yorucu nöbetlere başlattılar, maaşımı yavaş yavaş ve bitmek bilmeyen vergi dilimi bahanesiyle düşürdüler. Ben hakkımı savunup itiraz ettikçe özlük haklarımla tehdit edildim, verilmeyen yıllık izinler, performans notu, ki bu notu nedense laboratuvar ekip sorumlusu değil de yüzünü altı ayda bir gördüğümüz yönetici belirliyordu. Yani hiç içerde çalışmamış biri bana performans notumu düşük vererek ceza ve gözdağı vermeye çalışıyordu. Eşimle çalıştığım firma aynı fakat bulunduğumuz bina aynı olmadığı halde neden eşimle yemekhaneye gidiyorum ya da molalarda buluşuyorum diye sorunlar çıkardılar. Tabii bu sorunlar aynı iş yerinde eşimle görüşememem eve de yansıyor. Bitmek bilmeyen gece nöbetleri yüzünden eşimi görmüyordum gördüğüm zamanlarda sohbetten çok uyumayı tercih ediyordum. Haftada bir gün iznim oluyor ve ben ne temizliğe, ne misafir ağırlamaya ne gezmeye, ne dinlenmeye vakit ayırabiliyorum. Arkadaşlarımla mola saatlerinin çoğunda işten yakınıyor hep şikâyet ediyoruz. İş hayatında yaşadığımız sıkıntılar ortak olduğu gibi dışardaki sıkıntılar da ortaktı. Ev kredi borçları, kirada oturmak, çocukların okul, dershane, bakıcı masrafları vb…

Gittikçe artan kriz yüzünden işimizi bırakamaz olmuşken üzerine eklenen pandemi nöbetlerimiz ve çalışma saatlerimizin artması psikolojik bunalımı beraberinde getiriyor. Ben ve arkadaşlarımın çoğu derdimizi anlatmaktan çekinmedik en tepedeki yöneticiye kadar sorunlarımızı dile getirdik, dinlettik ama dillendiremedik çünkü sosyal medyaya yansıması halinde işten farklı kodlar ile çıkarılmakla tehdit edildik. Elimizden gelen şey CİMER’e ve Başhekimliğe şikâyet dilekçesi yazmak oldu. Bir çözüm getirmedi ama rahatsız ettik mi, bence ettik. “Su içmeye, yemek yemeye, uyumaya, ailemizle vakit geçirmeye, hastalanınca dinlenmeye zaman ayıramıyoruz; kısacası insani ihtiyaçlarımızı bile karşılayamıyoruz, lütfen buna bir son verin mutlu ve verimli olamıyoruz” diye defalarca yazdık. Dünü kurtarmak için günden, günü kurtarmak için yarından olmayalım diye diye ben de dahil tüm sağlık personeli arkadaşlarım elbirliğiyle sinir hastası olduk.

Umut var mı hep var. Belki "Gezide" olduğu gibi bir meşale yanar ve hepimiz onun arkasından gidiveririz kimbilir…

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Biz demiştik bu şehir hastaneleri sağlığa zarar di...

Ağır çalışma koşulları, az çalışanla çok iş, korunaksızlık, psikolojik baskılar... Sağlık emekçileri...

Şehir hastaneleri efsaneleri

Ankara Şehir Hastanesinden hizmet alacak olan Ankaralıların da bazı konularda kaygılanmaları gerekti...

ŞEHİR HASTANELERİNDE ÇALIŞAN KADINLAR: Yorgun, tük...

‘Beş yıldızlı otel konforunda hastaneler açıyoruz’ denilerek açılan Mersin Şehir Hastanesini hemşire...