GÜNÜN BİLGİSİ: Çocuklar ailenin ve devletin malı değildir!
Ailede, toplumda ve devlette çocuk algısıyla ilgili ciddi bir problem var. Peki toplumun bu algısı ve çocuklar üzerindeki tahakkümü doğru mu?

Çocuk algısı genel itibariyle “çocuğun algısı” anlamından –ne yazık ki- çok uzak bir biçimde; yetişkinler dünyasında çocuğun ne olduğunun, ne olacağının ve ondan ne beklendiğinin yine yetişkinler tarafından tanımlanmasıdır.

Çocuğun tanımı tarihsel süreç içerisinde ideolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel bağlamlarda çocuğun üzerinde kimin, neden, nasıl, nerede ve ne zaman karar sahibi olduğuna yön verir.

Böylece, yetişkinlerin “yetişkin olmayan- reşit olmayan” çocuk üzerinde “kendilerine atfettikleri” karar verme gücü ve erki, yetişkinlerin tahakkümü olarak görünür.

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yetişkinlerin çocuk algısı ve çocuk konusundaki yaklaşımları, tarihsel süreç içerisinde ideolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel bağlamlardan etkilenmekte, değişmekte ve dönüşmektedir. Bu dönüşümde insan hakları mücadelesinin ve insan hakları kültürünün yaygınlaşmasının önemli bir yeri olsa da hak temelli bir yaklaşımın içselleştiğinden ve benimsendiğinden bahsetmek ne yazık ki mümkün değildir. Günümüzde çocukla ilgili düzenlemelerin ve hizmetlerin odağında artan bir biçimde güvenlik, muhafazakarlık, dayatma, tek tipleştirme, cinsiyetçilik, çoğunluk hegamonyası kurma gibi kaygıların bulunduğu görülmektedir (İHEA, 2014) .

Bunun en önemli nedeni çocukluğun halen hem yasal hem de biyolojik olarak yetişkinlere bağımlılık dönemi olarak ele alınması ve çocuk aktörlerin gözardı edilmesidir. Başka bir ifadeyle çocuklar, sadece pasif alıcılar olarak görülmekte ve kişi olarak mevcudiyetleri kabul edilmemektedir. Bunun yanı sıra 18. yüzyılda romantizm akımıyla güçlenen ve halihazırda geçerliliğini koruyan, çocukların kırılganlık, masumiyet ve cehaletlerine atıfla idealize edilmiş anlamda “özel” oldukları iddiası hüküm sürmektedir (Maksudyan, 2014).

Bir taraftan çocuk doğar doğmaz, kendisi için alınmış eşyalardan tutun odasının rengine kadar toplumun kadın ve erkek için uygun gördüğü renklerle tanıştırılmaktadırlar. Çocuktan toplumun beklentisi olan kadın veya erkek cinsel kimliğine sahip olması beklenmektedir. Başka bir ifadeyle aile, toplumun bireye biçmiş olduğu modeli çocuğa dayatmaktadır (Yankı, 2014) . Dolayısıyla çocuk ailenin ve devletin malı ve nesnesi gibi ele alınmaktadır. Bir taraftan da çocuklar gelecek nesil, geleceğimizin teminatı gibi sıfatlarla tanımlanarak, yetişkinlerin beklentilerini sırtlamak ve gerçekleştirmek durumunda bırakılmaktadır. Öte taraftan da çoğulculuğun ve demokrasinin bir göstergesi olan eylem ve protestolara katıldığı ve hatta sadece sokakta protestolara katıldığı için “terörist” ilan edilen çocukların, başta çocuk olma statüleri göz ardı edilmekte ve katılım hakları ihlal edilmektedir…

HER ÇOCUK KOCAMAN DÜNYAYI BAŞTAN KURAR
Oysa çocukluk, yaşam içinde insanoğlunun kendini gerçekleştirmek için sahip olduğu olanakları en yoğun şekilde kullanabileceği bir fırsatlar dönemidir. Her çocuk sahip olduğu insansal olanaklarını kullanarak doğumundan başlayarak kendisi için kocaman bir dünyayı baştan kurar. Bu olanakları ne derece iyi kullanabilirse kendisini o derece iyi gerçekleştirebilir (Gündem Çocuk, 2009) . Çocuğun, çocuk olma durumu temel olarak kendine özgü gelişimsel özellikleri olması ve kendini kendine özgü yollarla ifade etmesine denk gelmekte; çocuğun çocuk olma statüsü ise yetişkin dünyasında oy kullanamama, karar mekanizmalarına katılım veya hak arama mekanizmalarına ulaşım konusunda yetişkinlere oranla daha fazla engel ile karşılaşmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla çocuğun, çocuk olma durumu ve çocuk olma statüsünü dengelemek ve çocuğun pasif değil aktif bir insan, bir yurttaş olmasına olanak sağlamak yetişkinlerin çocuğa tahakküm göstermekten bilinçli olarak kendilerini sakınmalarını gerektirmektedir. Bu noktada kendi çocukluklarında böylesi bir yaklaşıma, insan hakları temelli bir demokratik ortama tanık olmayan yetişkinlerin işinin oldukça zor olduğunu ve yetişkinlerin kendi yaşam deneyimlerinde edindikleri ezberleri bozmaları gerektiğini de belirtmek gerekir.

Kaynak: Bu yazı Ezgi Koman’ın Çocuklar erkek şiddetinin kurbanı olurken... Ne yapmalı? adlı yazısından alınmıştır

İlgili haberler
GÜNÜN BİLGİSİ: Travma yaşayan çocuklar oyunları ay...

Çocukların hep aynı oyunu oynaması yaşadığı bir travmanın dışa vurumu olabilir. Travma yaşayan çocuk...

GÜNÜN BİLGİSİ: İdam neden caydırıcı değildir?

“Çocuk istismarını nasıl önlesek, nasıl kökünü kurutsak” diye düşünmeyen hükümet önerilere kulak tık...

GÜNÜN BİLGİSİ: Mobbing nedir?

Bir taciz türü olarak mobbing daha çok çalışma yaşamında karşımıza çıkmaktadır. Kadınların çok sık k...