22 merkezde 600 kadınla ‘haklarımız var’ dedik: Şimdi yeni yol arkadaşlarımız var
Eskişehir’de KESK, DİSK, TTB ve TMMOB’lu arkadaşlarla kasım ayı boyunca, 22 halk merkezi ve belde evinde yaklaşık 600 kadınla buluştuk. Kadınlar üretmek ve öğrenmek için bir araya gelmişti.

“İşte tam da burada, haklarını bilmeyen kadın kalmasın diye, bıkmadan usanmadan anlatmak gerekiyor kadınlara...”

Ekmek ve Gül dergisinin eylül sayısında yayımlanan Av. Şenay Tavuz’un yazısındaki bu son cümle, bizim başlangıç cümlemiz oldu. Eskişehir’de KESK, DİSK, TTB ve TMMOB’lu arkadaşlarla kasım ayı boyunca, 22 halk merkezi ve belde evinde yaklaşık 600 kadınla buluştuk. Gittiğimiz her yerde kadınlar üretmek ve öğrenmek için bir araya gelmişti. Dikiş, nakış, örgü... Kadınlar işlerine ara verip bazen de el işlerini bırakmadan kulak verdiler bize. Komşusundan duyup gelen de vardı. Derdini dökmeye gelen de, bir avukata danışmak, derman bulmak isteyen de oldu.

“Yargı paketiyle; nafaka, arabuluculuk, 6284, istismara af gibi kadınları yakından ilgilendiren konularda değişiklikler yapılmak isteniyor, sizce bunlar olumlu değişiklikler olur mu?” sorusuyla başlayan sohbetlerimiz, genelde samimi bir düzlemde ilerlediği ve örneklerle tamamlandığı için, bilgilendirme toplantısından dertleşme ve iç dökmeye dönüşüveriyordu. Başta çekingen olan kadınlar bir iki kişinin deneyimini anlatmasından güven alarak “Ben de şunu yaşadım” diye katıldı hemen.

ADI BU MUYMUŞ!

Toplumsal cinsiyet/ kodlama kavramı; kavram olarak çok az kadına tanıdık gelse de gün içerisinde kadınların ve erkeklerin iş bölümünü saat hesabı üzerinden anlattığımızda, bazılarının “Bizim evde dolap beygiri dönüp iş yapmamız, ama hiç iş yapmamış sayılmamız, adamların çok çalıştım deyip eve gelip dinlenmesinin adı bu muymuş?” diye verdikleri tepki, aslında bir farkına varıştı.

“Şiddet sizce nedir?” sorusuna karşılık “Şiddet sadece dayak değildir” hemen hepsinin ortak yanıtıydı. “Peki, neleri şiddetten sayabiliriz?” sorusuna ağırlıklı olarak aşağılama, yok sayma, değer vermeme, fikir sormama, sen yapamazsın deme gibi psikolojik şiddet örnekleri veren kadınların, en dikkat çeken cevapları ise “kombiyi kısmak, eve kilitlemek, kredi kartı ekstresini takip etmek ve sorgulamak, kumanda fırlatmak, akşam evde sana hesabını soracağım bakışı” vs. idi.
Kadınlar, evin parasal yönetiminin illa erkek tarafından yapılmayacağının, bunun ortaklaşa yapılması gerektiğinin farkındaydı, ancak “Ellimiz kolumuz bağlı, biz çalışmıyoruz ki...” diyorlardı. Ortak yaşamda dışarıda çalışan erkek kadar evin işlerini yapan kadının da söz sahibi olduğunu duymak ise onlara ayrı bir güç veriyordu.

HERKESİN SUSTUĞU KONU

Ulaştığımız 600 kadının da bir şeyler söylemesine, bu eğitime katkıda bulunmasına çok özen gösterdik. Kadınlar konuştuğumuz her konuda mutlaka kendilerinden örnekler verdiler; ancak bir konuda herkes sustu: “Cinsel şiddet”! Evlilik içi tecavüzün pek çoğunun canını acıtan bir mesele olduğu dalıp gitmelerinden o kadar belli ki...
“Eskiden biz bunları böyle bilmezdik” diyen bir kadının sorgulaması idi İstanbul Sözleşmesini anlatma çabamızın başlangıcı... Bu sözleşme, devletlere “Şiddeti ortadan kaldırmak için eşitsizliği ortadan kaldırman gerekir ve şiddet toplumsal dönüşümle çözülür, bunun için bütünlüklü, etkili bir sistem kurman ve bu sistemi hızlı işletmen; toplumda farkındalığı arttırman, eğitimin her aşamasında yer vermen, medyada farkındalık yaratman ve somut eşitlik taleplerini karşılaman gerekiyor’ diyor” dediğimizde kadınlar daha bir dile geliyordu. Pek çoğunun aklına okul kitaplarındaki, “aile=mutfakta yemek hazırlayan anne, TV izleyen baba” görüntüsü geliyor, “Okul da mı bize yanlış öğretmiş” diye kızıyorlardı. TV ekranlarından boca edilen şiddetten herkes şikayetçiydi, ancak “Ne izleyeceğiz, ya yemek, ya dedikodu, ya aldatma, ya da öldürme... Biz de memnun değiliz ama yine de bakıyoruz” diyorlardı. “Dizilerde en küçük ayrıntıyı buzlayanlar şiddeti niye bu kadar apaçık bizlere gösteriyor?” diye sorunca “Öğrenmemiz için mi? Yok yok. ‘Bak her yerde var’ dememiz, susup oturmamız için mi?” diye sorgulamaya başlıyorlardı.


BU GÖREVİ BİZE KİM VERDİ?
Nafaka hakkının boşanma aşamasındaki kadınlar için ne kadar önemli olduğunu zaten biliyorlardı. “Bizim ülkemizde kadınlar 20-25 yaş arası çalışır, 25-30-32 arası çocuk doğurur, sonra iş aramaya kalktığında pek çoğu iş yaşamına geri dönemez, dönen de 35’inden sonra çıkmak zorunda kalır. Hem bizi eve hapsediyorlar, çalıştırmıyorlar, hem ‘kadınlar çalışmıyor, adamları sömürüyorlar’ diyorlar, bu nasıl iş o zaman!” diye isyan ediyorlardı...
“Kadınlık görevi diye bir söz dolanıyor, bu görevi size kim verdi? Evdeki temizlik, yemek, çocuk, yaşlı bakımı vs. tüm yükü niye kadınlar üstlenmek zorunda?” dediğimizde “Ta başından böyle gelmiş” diyorlardı. “Evdeki çocuk ve yaşlı bakım işleri için devletin aslında çocuk ve yaşlı bakım evi açma yükümlülüğü var, böyle yerler olsa kadınlar daha rahat hayata karışmaz mı? Ama devlet bu yükümlülüğünü yerine getirmiyor, çünkü zaten kadınlar bunları ‘annelik ve eşlik görevleri’ adı altında ücretsiz yapıyor, bu da işlerine geliyor” dediğimizde ise... “Evdeki işleri ses çıkarmadan yapmamız erkeklerin de işine geliyor” diyordu bir başka kadın. Ve muhakkak içlerinden birisi son noktayı koyuyordu: Evde kocaya itaat, dışarda devlete itaat!


OKUMUŞ OLMAK DA ÇARE DEĞİLMİŞ!

6284 sayılı şiddeti önleme yasasını pek çoğu “uzaklaştırma yasası” diye biliyordu. “Şiddete uğrayan kadın neler yapabilir?” sorusuna cevap aradığımızda, karakol, savcı hepsinin ortak cevabıydı. Alo 183’ün çalışmadığından şikayet ediyorlardı. Baro kadın komisyonları, Adli Yardım ise pek bildikleri başvuru mekanizmaları değildi. Sığınma evine gitme ya da saldırganın uzaklaştırılması hakkını biliyorlar ancak, iletişim araçlarıyla rahatsız etmeme, silah teslimi, adres, kimlik ve yüz değişimi onları şaşırtıyordu. Nafaka ve velayetin bu yolla hızlıca çözüldüğünü öğrenmek onları rahatlatıyordu.

Şiddetin, hor görülmenin suçunu kendinde görenler de vardı az sayıda olsa da. “Her şeyin başı eğitim” diyen de... Halk merkezinde yine öğretici olarak çalışan hocalarımızdan birisi söz alıp gördüğü şiddeti ve eşinden zorluklarla boşandığını anlattığında aynı merkezde öğrencisi olan kadınların şaşkınlıkları görülebiliyordu. Demek ki okumuş olmak, üniversite mezunu olmak da değildi çare.

‘BİZE DE HABER VERİN’

Tüm kadınların kaygısı bir yerde toplanıyordu: Saldırgan bu tedbirlere uymadığında ne olacak? “Zorlama hapsi var” dediğimizde“Ayşe Tuba’nın eşi kaç kez uymamış kararlara, kimse hapse koymamış” diye öfkeleniyorlardı.

İşte bu noktada tüm bu anlattıklarımızın kadınların bugüne kadarki mücadelelerinin bir ürünü olduğunu ancak şimdi birer birer kadınların ellerinden alınmaya çalışıldığını, beraber direnirsek haklarımızı daha ileriye taşıyabileceğimizi anlattık. Her türlü birliğin önemli olduğunu ve bunun çoğu zaman geri adım attırdığını veya kadınların duruşma salonlarında dayanışmasının ne kadar etkili olduğunu anlattığımızda “O zaman siz bize haber verin biz de gelelim” dediler. Buluşmaların sonunda çok sayıda kadın “Başka bir etkinlik daha olursa haber verirsiniz” diyerek telefon numaralarını verdi.

Bundan sonra Eskişehir’deki kadınlar meydanlarda haklarından vazgeçmeyeceklerini bağırırken etraflarına iyi baksınlar. Çünkü oralarda bir belde evinde tanıştığımız “Kızım okumam yazmam yok, şurada yazıyor telefonum ama siz yine de mesaj atın, torunuma okutup gelirim” diyen teyzeyi görebilirler.


AYŞE TUBA’YA SÖZÜMÜZ VAR!
Eskişehir’de yol ortasında satırla saldırıya uğrayan Ayşe Tuba Arslan’ın yaşadıkları tüm buluşmalarda muhakkak gündem oldu. Biz bu buluşmaları yaparken Ayşe Tuba yaşam mücadelesi veriyordu. Onun yaşamaya devam edeceği umudunu hep içimizde tuttuk. 23 kez suç duyurusunda bulunan, bizzat devletin kendi yasalarını, imzaladığı sözleşmeleri yok sayarak katiliyle uzlaştırılmaya çalışılan, sokak ortasında uğradığı satırlı saldırının ardından 44 gün yaşam mücadelesi veren Ayşe Tuba artık yaşamıyor. Omuzlarımızda uğurladık onu. Gözyaşımız öfkemize karışırken Ayşe Tuba’ya sözümüz kadınların özgür eşit dünyasını kurmak oldu!


İlgili haberler
Susmadım, gücümü dayanışmadan aldım

Kızı, eşinin yeğeni tarafından istismara uğrayan G.D., eşi ve eşinin ailesi olayın üstünü örtmek ist...

54’ümde kazandığım hayatımı şimdi nakış gibi işliy...

‘Yaşadıklarımızı çocuklarımız yaşamasın’ diye verilen kararlar, bizi daha beter bir yaşama mahkûm bı...

‘Bu kadını ben yarattım, baştan tırnağa mücadeleyl...

Bu hayatta kendi ayaklarının üstünde durmakla övünen bir kadın Jale. Yoksulluk çekmiş, boşanması eng...