Size değil, birbirimize güveniyoruz!
Kadınların buluşmalarından yansıyanlar, bu yan yana gelişlerin önemini ortaya koyarken bu birlikteliğin sadece 25 Kasım’a sıkıştırılmaması gereği de bir kere daha gün yüzüne çıktı.

Buluşacak yerlerin bulunması bile başlı başına sorunken kadınlar bu 25 Kasım’da tüm imkanlarını zorlayarak “işim var, çok yorgunum, şimdi bunca şey varken bir de buna kafa yoramam” demeden yan yana geldiler. Etkinlik, toplantı, buluşma, sinema tiyatro gösterisi, forum, atölye buluşmalarıyla her ilde, her ilçede, yüzlerce mahallede bir şekilde bir araya gelmenin yolunu buldular. Buluşmalardan bunun ne kadar çok gerekli olduğu, bir nefes alanı yaratmanın aciliyeti görüldü. Yaşamımızı saran şiddet, yarınımızı sise çeviren kriz, hayatımızın orta yerinde varlığını sürdüren güvencesizlik, her gün tetikte beklediğimiz taciz, boğazımızı düğüm düğüm eden yoksulluk, işsizlik, omzumuzdaki binbir çeşit yük çıktı ortaya. Bu buluşmalar, tüm bu sorunlara karşı mücadelenin de birlik olmadan çözülemeyeceğini ortaya koydu.

SIRTIMIZI BİRBİRİMİZE YASLAYARAK, İNATLA…

Kadınların buluşmalarından yansıyanlar, bu yan yana gelişlerin önemini ortaya koyarken bu birlikteliğin sadece 25 Kasım’a sıkıştırılmaması gereği de bir kere daha gün yüzüne çıktı.

Örneğin, Sincan’da evde tütün sarararak iki çocuğunun ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan Narin, “Kocam uzun süredir işsiz. Ben de sabah saat 7’de tütün sarmaya oturup akşam 7’ye kadar devam ediyorum. Küçük çocuğumun mama, bez ve ek gıda ihtiyacını karşılamak için tütün sarmak zorundayım” diyor. Küçükçekmece’deki 25 Kasım buluşmasında konuşan bir işçi kadın işyerinde sürekli karşılaştıkları sorunlara ilişkin, “tadımız tuzumuz kalmadı” diye isyan ediyor.
Şişli’de bir araya gelen kadınlar arasındaki konfeksiyon işçisi, iş yerinde maruz kaldığı aşağılamaları sesi titreyerek, öfkesini burnundan soluyarak anlatıyor.
Genç kadınlar geleceklerinin belirsizliği, işsizlik kaygısını daha okurken yaşıyor, yetmeyen harçlıkları, ailelerine yük olma derdini okurken çalışarak hafifletmeye çabalıyorlar ama çalıştıkları yerde de karşılaştıkları tacizden bunalmış haldeler.

Bursa Görükle’de buluşan genç kadınlar “Çalıştığımız kafede tuvalete gittiğimizde sıkıştırılıyoruz, dışarı tedirgin çıkıyoruz” diyerek anlatırken yaşadıklarını, bir başka buluşmada Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisi kadınlar, “Flört şiddeti yaşıyoruz, hepimiz maruz kalıyoruz buna. Bunun için mücadele yolları ayırıyoruz” diyor.
Evet bir mücadele yolu arıyor kadınlar, bu buluşmalarda bir araya gelişlerin en büyük sebebi de bu. Bu buluşmaların sonu hep aynı noktaya bağlanıyor: “Daha çok bir araya gelerek, korkmadan sırtımızı birbirimize yaslayarak inatla dile getirmemiz gerekiyor taleplerimizi.”

‘BİLİNMEYEN BİR EL’ DEĞİL, DEVLET POLİTİKASI!

Kadınlar bu buluşmalarda devletin kendilerinden esirgediklerinin çetelesini de tuttular. Konu ister şiddet olsun ister yoksulluk, ister çocuk istismarı olsun ister işyerinde yaşanan ayrımcılıklar, somut olaylardan somut talepler çıkardılar. Bu sorunların “bilinmeyen bir el”in hayatlarına soktuğu değil, bizzat devlet politikalarıyla önü açılan sorunlar olduğunu, devletin bütçe ayırmayarak, var olan kurumları kadükleştirerek, kadın düşmanlığının önünü açarak, kazanılmış hakları tırpanlayarak, polisi, medyası, yargısı, siyasetçisi, din adamı, vakfı, derneği ile kadınlar üzerindeki tahakkümü derinleştirdiğini tek tek, örnek örnek anlattılar. İster şu partiye oy vermiş olalım, ister bu partiye, yaşadıklarımız söz konusu olunca “suçluları” işaret etmek hiç de zor olmuyor. Kimi zaman örtük de olsa, kadınlar tüm bu sorunların derinleşmesinden politik sonuçlar çıkarıyorlar.

‘ÖZELEŞTİRİ’LERİNİZE KARNIMIZ TOK

Kadını erkeğin yarısı gören, ailenin dışında kadını var eden her hakkı hedefe koyanlar bu 25 Kasım’da kamu spotlarıyla, etkinliklerle, konuşmalarla “Şiddet çok yanlış” dediler. Emine Erdoğan “tarihi” bir konuşma yaptı örneğin; “Her şeyden önce, kadına yönelik şiddetin eşler arası ya da aile arasındaki ‘mahrem alan’ kavramıyla meşrulaştırılmasının önüne geçmeliyiz” dedi. Şimdi hedefte olan 6284 sayılı şiddetin önlenmesi yasasının “öneminden” bahsetti. “Kadınlar kimsenin sorumluluğunda değil” dedi. AKP iktidarının özellikle son 5 yıldır saldırganca tartışmaya açtığı kadınların varoluşuna ilişkin tüm kavramsal, hukuksal ve siyasal ilkelere adeta sahip çıkarak saydı döktü.

Adalet Bakanı, Eskişehir’de sokak ortasında eski eşinin saldırısı ile katledilen Ayşe Tuba Arslan sanki 23 kez başvuru yapmamış gibi, sanki devlet eliyle katiliyle uzlaştırılmaya çalışılmamış gibi “yazıklandı”, hayıflandı. “Onun gibi nice kadınlar, anneler, eşler aramızda olabilirdi. ‘Bu can kurtarılabilirdi’ dediğimiz nice canlar zalimce cinayetlere kurban gitti. Adalet son bir ümitle, son bir çareyle kapısına gelen kadının feryadına sessiz kalamaz, kulağını kapatamaz” dedi.

Bu ikiyüzlü “özeleştiri”lerin memleketin dört bir yanında tüm zorluklara rağmen bir araya gelen kadınların buluşmalarından çıkan sonuçlarla bir ilgisi var elbette. Dedik ya; kadınlar yaşadıkları sorunlarla uygulanan politikalar arasındaki bağı daha açık bir biçimde görüyor, konuşuyor, tartışıyorlar. Bunu bir “dip dalga” olarak okuyan iktidar, sorunlar sanki kendi uyguladıkları neoliberal-muhafazakar politikalardan bağımsızmış gibi “Biz de çok kızıyoruz bunlara” diyerek meseleyi “görünmeyen bir el”e bağlıyor.

ŞULE, RABİA NAZ, NADİRA, AYŞE TUBA…
Sanki saman altından yargı paketiyle nafakayı kısıtlamak ve çocuk istismarına af düzenlemesi yapmak isteyenler onlar değilmiş gibi... Kadınları erkeklere “kul” haline getirip itiraz edene ancak “kötek hakkı”nı layık görenler onlar değilmiş gibi... Kadınlar eşit ve özgür bir yaşam için, hayatları ve hakları için mücadele ederken önüne yasalarıyla, OHAL’leriyle, kayyumlarıyla, adaletsiz yargı kararlarıyla çıkan onlar değilmiş gibi... Bu “Biz de çok üzgünüz” laflarına inanmamızı bekliyorlar.
Size inanmıyoruz.
25 Kasım’da yüzlerce kadının bir araya gelerek konuştuğu gibi... Şule Çet’in ölümünü intihar gibi gösterip kapatmaya çalıştığınızda katillerin peşini bırakmayıp “cinayet” olduğunu kanıtladığımız gibi... Rabia Naz’a, Nadira Kadirova’ya ne olduğunu sormaktan vazgeçmeyişimiz gibi... Ayşe Tuba Arslan’ın yaşadıklarını bir tek kadına daha yaşatmamaya söz verdiğimiz gibi...
Biz kadınlar size değil, birbirimize, birbirimizin gücüne, birlikteliğimizin gücüne inanıyoruz. Bu gücü değiştirici bir güce dönüştürmek için daha çok çalışmaya, daha çok bir araya gelmeye devam edeceğiz!
İlgili haberler
Bir 25 Kasım buluşması: Kadınlar artık yalnız hiss...

Batıkent Kardelen Mahallesi’ndeki kadınlar 25 Kasım dolayısıyla bir araya geldi. Kadınlar, haklarını...

25 Kasım 2019 || Birlikteyiz, değiştireceğiz!

Dünyada olduğu gibi Türkiye’nin dört bir yanında da kadınlar 25 Kasım’da şiddete, ayrımcılığa, eşits...

Londra’da Türkiyeli göçmen kadınlar 25 Kasım için...

Londra’da yaşayan kadınlar Day-Mer Kadın Komisyonu’nun düzenlediği 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete k...