Gerçekleri bir bir haykıracağız
İktidar, kadının değiştirici ve dönüştürücü gücünü bildiğinden her türlü manipülasyonla haklarımızı kısıtlamaya çalışıyor. Ama biz derinden yaşadığımız tüm gerçekleri 8 Mart’ta yüzlerine haykıracağız.

Uzun zamandır gerçeğin ters yüz edilmesi sözü dolaşıyor dilime; televizyonda, gazetelerde “mağduriyet” manipülasyonlarına rast geldikçe... Bu ülkede her nasıl oluyorsa krizin yaratıcısı sermayedarlar “kriz mağduru” olmasın diye vergiden muaf tutuluyor. İstismarcılar “istismar edilmesin” diye affedilmeye çalışılıyor. Kadın katilleri indirimlerden yararlanıyor...

Tüm bu karmaşa içinde bir Yargıtay Daire Başkanı çıkıp “Kadınlar erkeklerin 80 yıllık haklarını elinden aldı” diyebiliyor. Hep doğruyu söylediğini ve vicdanıyla karar verdiğini vurgulayan hakim bey şöyle diyor: “Sen elin adamıyla evlen, ben sana para ödemeye devam edeyim. Sen elin adamıyla gayrı meşru yaşa, ben sana her akşam içki paranı göndereyim. Var mı böyle bir şey? Ben 1988’den bu yana bu nafakanın süresiz olmasını içime sindiremedim. Ben yatmışım biriyle sen de yatmışsın biriyle. Ben sana bir ömür boyu nafaka... Ben tükürdüm sen tükürdün. Bir ömür boyu nafaka. Böyle bir şey mi olur?”

İŞTE BÜYÜK RESİM
Nafaka hakkının gasp edilmeye çalışılmasını “gayri meşru yaşam”, “kötü yol” ve “içkiyle” meşrulaştırmaya çalışan hakim beyin sözleri, kendisinin Yargıtay Hukuk Daire Başkanı olması, diğer aile hakimlerini eğitiyor olması göz önüne alındığında daha da önem kazanıyor.

Ama olayın asıl anlam kazandığı nokta; Yargıtay Hakiminin bu sözleriyle eş zamanlı olarak YÖK Başkanının “Toplumsal değerlerimiz ve kabullerimizle mütenasip değil” diyerek toplumsal cinsiyet projesini kaldırması ve Akit gazetesinin kadınların haklarının erkekleri mağdur ettiğine dair haberler yayınlanmasında düğümleniyor. Bütün bunlara “kadınların, erkeklerin saygı duyulan eşleri olarak yetiştirilmesi” ifadesinin yer aldığı İslam Konferansı Tüzüğü’nün ve evlilik durumunda çocuk istismarcılarına af öngören yasanın Meclise gönderilmesi de eklenince büyük resim ortaya çıkıyor.

Aslında nasıl bir tablo yaratılmak istendiği 2016’da yayımlanan Boşanmaların Önlenmesi Komisyonu raporuyla ortaya konmuştu. Rapor daha o zamandan “Nafaka hakkını sınırlamayı hedefleyen komisyonun diğer önerileri arasında boşanma davalarında gizlilik, mal rejimi, velayet, çocuk yaşta evliliklerin teşviki, çocuk istismarcılarına af, kadının ev içi emeğinden kaynaklanan miras hakkını elinden alma, erkeklerin evliliğin hiçbir yükümlülüğünü üstlenmeksizin boşanmasını kolaylaştırma, şiddete karşı devlet korumasını belge şartına bağlama” gibi kadınların aleyhine çok sayıda yasal düzenlemeyi içeriyordu.

Tüm bunlar “mağduriyetlerin giderilmesi” adı altında hayata geçirilirken, en yetkili ağızlardan “kadınların mağdur ettiği erkekler”le ilgili beyanlar duyulması, yazının başında bahsettiğimiz gerçeğin ters yüz edilme çabasından başka bir şey değil.

BU YALANLARIN BİR AMACI VAR
Oysa kadınların sadece yüzde 30’u çalışma hayatına katılabiliyor, çalışma hayatında ise kayıt dışı ve güvencesiz çalışmaya zorlanıyorlar. Halen milyonlarca kız çocuğunun eğitimini tamamlamasına engel olunuyor. Çocuk ya da yaşlı bakımı milyonlarca kadını ev içine hapsediyor. Kocaları izin vermediği için evlilikleri boyunca iş yaşamından uzaklaştıkları için boşandıktan sonra iş bulmakta zorlanıyor...

Bir kadına nafaka bağlanması; mevcut uygulamada bile çok zorken ve bağlanan nafaka miktarı ortalama 300-400 TL’yi geçmezken, nafaka ile kadınların “gününü gün ettiği” yalanı, boşanmış kadınların yaşamlarının ortasında duruyor.

Nafakanın kaldırılması ve azaltılmasına dair düzenlemeler sanki yokmuş ve nafaka ödememek için türlü oyunlar oynanmıyormuş gibi “erkeklerin mağduriyetinin” giderilmesine dair düzenleme yapmaya çalışmak ve bunun için kapsamlı organizasyonlar yapmak bu ülkenin gerçeklerini ya görmezden gelmek ya da ters yüz etmeye çalışmaktır. Zira nafaka konusu, kadının toplumdaki yerini, ülkedeki işsizlik ve yoksulluk sorununu görmezden gelerek tartışılacak bir mesele değildir.

Her yıl en az bir kez gündeme getirilen “istismar yasa tasarısı”nda da çocuk yaşta evliliklerin önünün açıldığı, istismarcıların aklanmaya çalışıldığı gerçeği örtülerek istismarcıların “mağduriyeti” tartıştırılıyor... Yine 6284 sayılı şiddetin önlenmesine dair yasanın ya da uygulamaların yetersizliği yerine kadına şiddet uygulayanların yasa sebebiyle “şiddete maruz kaldığı” iddia ediliyor. Uygulamaya konmak istenen arabuluculuk sistemi ise kadın haklarının hukuksal düzlemden çıkarılıp geleneklere ve tabulara göre şekillendirilmesi çabasıdır.

Tüm bu tartışma ve düzenlemelerde amaç; kadının eve hapsedilmesi, devletin üstlenmesi gereken sorumlulukların kadına yüklenmesi, istihdamdaki sorunların ve gittikçe artan kadın işsizliğinin üzerinin örtülmesidir. Buna rağmen kadınlar, mutsuz evliliğini bitirecek cesaret ve güce kavuştuğunda ya da haklarını tartışmaya başladığında, mutsuzluğunun bu sistem tarafından ilmik ilmik örüldüğünü görecek yetidedir. İktidar sahipleri kadının değiştirici ve dönüştürücü gücünü bildiklerinden her türlü manipülasyonla haklarımızı kısıtlamaya çalışıyor. Ancak biz gerçeği o kadar derinden yaşıyoruz ki 8 Mart’ta o gerçekleri ve haklarımızı yüzlerine bir bir haykıracağız.

İlgili haberler
8 Mart’ın dünü bugünü

8 Mart neden ‘Emekçi Kadınlar Günü’ oldu? 8 Mart’a giderken Türkiye’de ve dünyada kadınların hangi t...

Ne minnet ne lütuf… Hakkımız olanı istiyoruz!

Rantçı yerel yönetimlerin kadınlara sunduğu kısıtlı imkanlar sanki “lütufmuş” gibi gösteriliyor. Kad...

İşçi kadın buluşmalarının gösterdikleri

Çalıştıkları işyerleri ya da alanları farklı olsa da işçi kadınların hepsi aynı ortak sorunu yaşıyor...