Ne minnet ne lütuf… Hakkımız olanı istiyoruz!
Rantçı yerel yönetimlerin kadınlara sunduğu kısıtlı imkanlar sanki “lütufmuş” gibi gösteriliyor. Kadınlardan da zaten hakları olana ulaşmak için “minnet” etmesi isteniyor.

Nasıl bir hayat hayal ediyoruz? Nasıl bir ülkede, şehirde, mahallede, sokakta yaşamak istiyoruz? Ne olmalı ki şiddetsiz bir ülkede, şehirde, mahallede, sokakta ve evde yaşayabilelim? Gerçek anlamda eşitliğe kavuşmamız için neye ihtiyacımız var? Ne olmalı ki, yolsuzluk, rüşvet ve talan olamasın? Ne olmalı ki siyasetin, sosyal ve kültürel yaşamın dışına itilmeyelim, eşit temsil edilebilelim? Ne olmalı ki benim, senin sözün duyulabilir olsun, bir karşılığı olsun?...

Bugün yerel yönetimler hizmet alanları olmaktan çıkmış, tüm hizmetler parayla alınır satılır hale gelmiş durumda. Elektrik, doğalgaz, su, ulaşım, çevre temizliği, beslenme, barınma, bakım, eğitim, sağlık, sosyal kültürel ihtiyaçlar... Aklınıza ne gelirse hepsine fahiş paralar karşılığında ulaşabiliyoruz. Çünkü tüm bu hizmetler rant kapısına dönüştürüldü. Belediye olanakları ve kent kaynakları özelleştirme ve şirketleşme yoluyla sermayeye peşkeş çekiliyor.

Böyle bir anlayışın emekçi halkın, kadınların, gençlerin, çocukların ihtiyaçlarına yanıt vermesi mümkün değil.

Üstelik, böyle bir anlayışın kadınların yaşamında yarattığı sorunların etkisi iki kat ağır! Çünkü belediyeler en temel hizmetleri sunmadığında, ucuz, erişilebilir hale getirmediğinde ortaya çıkan boşluğu biz kadınlar doldurmak zorunda kalıyoruz.

Bu yokluk, yalnızca yükümüzü çoğalttığı için değil, doğrudan doğruya yaşam seçeneklerimizi daralttığı için de önemli bir sorun. Şiddetin türlü biçimlerine maruz kalan, yoksulluk içinde yaşam sürdürmek zorunda kalan, en temel geçim olanakları kısıtlanan kadınlar aynı zamanda “yurttaş” ve “kenttaş” olarak da zarar görürler.

Görüyoruz ki bugün kadınlar yaşadıkları sorunlar karşısında kamusal bir korumadan yararlanabileceklerini, yerel bir birime danışabileceklerini bile düşünemez hale getirildiler. Şiddet sorunu böyle, işsizlik, yoksulluk sorunu böyle, eğitim alanında, sosyal yaşam alanlarının düzenlenmesi bakımından böyle... Bu alanlara dair rantçı yerel yönetimlerin sunduğu kısıtlı imkanlar ise sanki “lütufmuş” gibi gösteriliyor, kadınlardan hakları olana ulaşmaları için “minnet” etmesi isteniyor.

DERT DE DERMAN DA BİZDE
Yan yana gelmek, sorunlarımızı, taleplerimizi ortaklaştırmak, bunları güçlü bir şekilde dile getirmek, sesimiz, sözümüz, irademiz bu denli yok sayılırken yapabileceğimiz en değerli şey. Tam da 8 Mart yaklaşırken... Bütün dünyada kadınlar taleplerini, mücadelelerini ve dayanışmalarını en güçlü bir şekilde ortaya koymaya hazırlanırken...

Unutmayalım, ne kadar güçlü olursa sesimiz, mücadelemiz, haklarımızın, özgürlüklerimizin çerçevesi de o kadar genişler. O yüzden üç beş, on yirmi, elli yüz, daha çok, hiç fark etmez, sesimizi ortaklaştırmak için her fırsatı kullanalım.

Yan yana gelip konuştuğumuzda çözümü de buluruz, hedefi de...

Hepimiz ihtiyacımızın ne olduğunu biliyoruz. Şimdi bir araya gelip sorunun kaynağına yürümenin, çözümün bir parçası olmanın zamanı!


Sokakta Işık, Binecek Otobüs, Gidecek Sığınmaevi Yok
AMA MEGA PROJELERİMİZ VAR!

Lambası yanmadığı için taciz kol geziyor karanlık sokağımızda. Uyuşturucu satışı sokak aralarına, okul önlerine kadar indi. Sağlık ocağına gitmek için bile araca binmemiz, bir de bunun için para bulmamız gerekiyor. Çocuğumuzu bırakacağımız bir kreş yok mahallemizde, işyerimizde. Yapboz tahtasına dönmüş eğitim sistemi çocuklarımızın gelişimini baltalıyor. Engelliysek, çocuğumuz engelliyse sokağa çıkmak bile başlı başına bir çile. Nitelikli işlere kavuşmamızı sağlayacak kurslar yok. Şiddete karşı ilk adım merkezleri, sığınmaevleri yok. Tıklım tıklım otobüsler, metrolarda balık istifi yolculuk yapıyoruz. Çoğumuz “aman çoluk çocuk bir şey görür de canı ister, alamam” kaygısıyla gezmeye gidemiyoruz, gitsek de her tarafın inşaat şantiyesi haline getirildiği memlekette görecek bir şey kalmadı...
Ama olsun, “Mega Projeler”imiz var! Dünya bizi kıskanıyor!
3. Köprü, İstanbul Havaalanı, Çanakkale Köprüsü, Kanal İstanbul gibi “Mega Projeler” bizim yokluğumuzun üstüne birer “şaşaa anıtı” olarak dikiliyor. Bunlar için araziler arsalaştırılıyor, yandaş kapitalistlere yeni rantlar dağıtılıyor, tarım alanları talan ediliyor, doğa yıkılıyor, kentlerin içme suyu kaynaklarıyla orman varlıkları tahrip ediliyor. Kadınların, gençlerin, işçilerin ve emekçilerin en temel ihtiyaçlarının “bütçe yok” denilerek görmezden gelindiği koşullarda hayatımız “Mega Projeler”e kurban ediliyor.
Vergilerimiz, Mega Projelerle sermayeye aktarılırken, en temel ihtiyaçlarımız bize daha da pahalıya satılıyor. Kadınlar ne zaman kendilerinin, ailelerinin ya da mahallelerinin ihtiyaçları için bir talepte bulunsa “Bütçe yok” diyenler, bizim sırtımızdan oluşturulan bütçenin ağzını patronlara sonuna kadar açıyor.
Talebimiz; bizim paralarımızla oluşturulan bütçelerin yine bizim ihtiyaçlarımız için harcanması... Doğanın talanına, patronların ihyasına, kaynakların peşkeşine son verilmesi...


EŞİTLİĞİ SAVUNMAYA YAŞADIĞIMIZ YERDEN BAŞLAYALIM
Yerel yönetimler kadınların hayatını kolaylaştıracak somut işler yapmadıklarında, sadece hizmetten yoksun kalmıyoruz. Aynı zamanda eşit ve özgür vatandaşlar olmamızın önündeki engelleri de büyüyor.
Eşitlik ve özgürlük, soyut değerler değildir, somut olarak yaşanan ya da yaşanamayan durumlardır. Kağıt üstünde yasal eşit yurttaşlık, kadınların yaşam koşullarının iyileşmesi için yeterli değil. Hele de kağıt üstündeki haklarımızın bile tırpanlanmaya çalışıldığı günümüzde hiç değil!
Yerel yönetimler, kadınların yalnızca genel yurttaşlık haklarını kullanabilmeleri değil, “nasıl yaşadıkları” açısından da çok önemli. Nasıl ki eşitsizlik yerel düzeyde ve somut olarak yaşanıyorsa, o zaman alınacak önlemlerin de yerel düzeyde ve somut olması gerekli.
Kadınların eşit temsiliyetini garantiye alacak politikalar izlemek, sadece ihtiyaç değil bir zorunluluk. Mesele sadece yerel yönetimlerde idarecilerin kadın politikaları üretmesi de değildir. Asıl mesele kadınların yerelin yönetimine ve karar süreçlerine her düzeyde katılabilmesidir. Siyasetten iş hayatına, sokağa kadar hep geri planda bırakılan kadınlara diyoruz ki eşitlik hakkımızı savunmaya yaşadığımız yerden başlayalım.


HALK MECLİSİ, HALK DEMOKRASİSİ
Kadınların “bizim” diyebileceği bir demokrasi yerelden başlar. Bu da tüm süreçlere dahil olabilmek, seçmek, seçilmek kadar, seçilenleri denetleyebilmek, icraatları güven vermediğinde ya da uygun bulmadığımızda her an görevden alabilmek demektir. Halkın tüm kesimlerinin (işçilerin, kadınların, gençlerin...) yönetimde söz, yetki ve karar sahibi olması tüm bunların hayata geçirilmesiyle yani halk demokrasisiyle gerçekleşir.
Kadının tüm karar alma ve denetleme mekanizmalarında varlığının garanti altına alınması yerel yönetimlerin görevi olmalıdır. Kurulacak yerel meclisler aracılığıyla halkın yönetime katılımı olmazsa olmaz. İşçiler, emekçiler, kadınlar ve gençlerin işyeri, fabrika ve mahalleler temelinde örgütlenerek oluşturacağı halk meclisi, kent yönetiminde birinci derecede söz sahibi olmalı. Yerelde yaşanan meselelerle ilgili halkın kendi kararını vermesi, tüm icraatların halkın denetimine açık olması gerekir. Ve halk memnun olmadığında seçtiği yöneticileri görevden alma hakkına da sahip olmalı. Ayrıca başkan ve diğer tüm yöneticilerin aldıkları maaşın ildeki en yüksek işçi ücretini aşmaması gerekir.


NASIL BİR YEREL YÖNETİM İSTİYORUZ?
- Kadınların eşitlik haklarını yaşama geçirecek önlemler alınmalı: Belediye ve il genel meclislerinde eşit temsil uygulansın. Kadın bakış açısının bütün yerel politikalara yansıması için ‘Kadın Komisyonları’ ve ‘Eşitlik Birimleri’ kurulsun.
- Yerel hizmetlerde eşitsizliğin ortadan kaldırılması için cinsiyet odaklı bir bütçe hazırlanmalı.
- Eşitsizliğin yalnızca sonuçlarını değil, onu yaratan koşulları da ortadan kaldırmak için her bir hizmet alanı, kadınların gereksinimleri ve sorunları düşünülerek tasarlanmalı.
- Kadınların yaşam hakkını, sağlık, eğitim, barınma, ulaşım, güvenlik hakkını içeren ekolojik kent planlamaları esas alınsın.
- Kadın, doğa ve toplum karşıtı kentsel dönüşüm projelerini reddediyoruz. Sosyal olanaklarla desteklenmiş ‘yerinde dönüşüm’ yapılmalı.
- Kadınların günün her saatinde rahat ve güvenli hareket edebilecekleri ulaşım olanakları hızlı bir biçimde yaratılsın: Ucuz, sağlıklı, güvenli ve erişilebilir bir toplu ulaşım planlaması istiyoruz.
- Engelli, çocuk, yaşlı ve tüm dezavantajlı grupların ihtiyaç, istek ve talepleri dikkate alınsın.
- Geleneksel cinsiyet rollerine dayalı olmayan, istihdam garantili mesleki eğitim kursları açılmalı. Eğitimi yarıda kalmış kadınlara eğitimlerini tamamlamaları için destek verilmeli.
- Kadınların istihdam olanakları ‘aile bütçesine katkı’, ‘hobi’ ya da ‘ek gelir’ olarak değil, sosyal güvence kapsamında ve sendika hakkına sahip olarak genişletilmeli.
- Kadınların hem çalışma yaşamına hem de kamusal yaşama özgürce katılabilmeleri için, her mahallede, istihdamın yoğun olduğu yerlerde ulaşılabilir, ücretsiz, anadilde eğitim ve 24 saat hizmet veren kreşler açılsın.
- Okullarda kız çocuklarını çok yönlü olarak güçlendiren ve eğitim hakkından eksiksiz ve tam bir şekilde yararlanmasını sağlayan destekleme politikaları uygulanmalı.
- Her mahallede kadın sağlığı merkezleri açılmalı ve kadın sağlığını yalnızca üreme sağlığına indirgemeyen, bütüncül, nitelikli, koruyucu, ulaşılabilir, ücretsiz, anadilinde bir sağlık hizmeti esas alınmalı.
- Evsiz, yerinden edilmiş, şiddet mağduru, engelli, göçmen / sığınmacı kadınlara sağlıklı, güvenlikli, erişilebilir barınma olanakları sağlansın.
- Kültür sanat hizmetleri ucuz ve ulaşılabilir olmalı. Kadınların sanatsal üretimlerini kolaylaştırmak için ücretsiz yararlanabilecekleri atölyeler, çalışma salonları açılsın, bu alandaki eğitimleri desteklensin.
- Göçmen ve mülteci kadınların ayrımcılığa uğramadan güvenceli ve güvenli bir şekilde çalışabileceği istihdam alanları yaratılmalı. Eşit yaşamı temel alan mülteci politikaları uygulanmalı.
- Şiddetin yalnızca sonuçlarına yönelik değil, kaynaklarının ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar sürekli yapılmalı: Öncelikle kadınların sosyal, psikolojik, ekonomik ve hukuki desteklere erişebileceği danışma ve dayanışma merkezleri, sığınaklar açılsın. Şiddet riskini tespit edip müdahale etmek için ‘ilk adım istasyonları’ kurulsun. Çocuk ihmal ve istismarına karşı ‘mücadele ve danışma birimleri’; şiddet mağdurlarına yönelik ‘travma iyileştirme merkezleri’ oluşturulsun.
- Ve elbette kadınlar kent yaşamının planlanması ve uygulamasında her düzeyde söz, yetki ve karar sahibi olmalı.
İlgili haberler
DOSYA| Yerel seçimlere doğru kadınlar

Kadınlar nasıl bir yerel yönetim istiyorlar, talepleri ne, kadın adaylar neler vadediyor? Yerel seçi...

Tencerede ne kaynadığına dikkat!

Kanserden ölümlerin artmasına sebep ne? Yediğimiz yemekteki, içtiğimiz sudaki, soluduğumuz havadaki...