Krizi sermayenin krizine çevirelim!
Dışarı gezmelerinden feragat edip ev ziyaretlerine giderken birbirine patates soğan alan kadınlar... Bu dayanışmayı sermaye düzenine karşı bir mücadeleye de çevirebilir pekâla.

Neden ekonomik kriz yaşıyoruz? Bu sorunun cevabı hakkında birçok şey söyleniyor. Muhalefetteki partilerin çoğu ülke ekonomisinin ve siyasetinin kötü yönetilmesi yüzünden kriz yaşandığını söylüyor. Önce krizi inkâr edip sonra kabul etmek zorunda kalan iktidar partisinin cevapları daha çeşitli. Bir gün ‘dış güçler’ sorumlu oluyor krizden, öbür gün ‘darbeciler’; bir gün ‘sebze halindeki teröristler’ öbür gün ‘market lobisi’...

İktidar ve muhalefet kriz yüzünden birbirini suçlarken kadınlar işsizliğe, yoksullaşmaya, hayat pahalılığına çözüm bulmaya çalışıyor. Filler yukarıda tepişirken kadınlar evde krizi yönetmekle uğraşıyor. Bu o kadar zaman alan, o kadar ömür törpüsü bir uğraş ki insanın şunları sormaya mecali kalmıyor: “Sahi bu kriz nereden çıkıyor? Kötü yönetim, dış güçler, market lobisi... Bunlar mı krizin sebebi?”

ORTADA BİR DIŞ GÜÇ VAR DA PEKİ KİM ONLAR?
En iyi yalan içine biraz gerçek katılmış yalandır derler ya, hem iktidarın hem de muhalefetin yalanları da o hesap. Evet, krizin biraz dış güçlerle, biraz yönetme işiyle, biraz da marketlerle, daha doğrusu piyasayla bir ilgisi var. 2008 krizinden bugüne baksak kâfi. Amerika’daki konut sektöründe çıkan krizin bir yıl içinde Türkiye’deki işsizlik oranlarını nasıl artırdığı unutulamayacak kadar yakın. Dünyanın en büyük dış gücü, nasıl çıktı bu işin içinden? Piyasaya milyarlarca dolar sürerek, faizleri düşürerek. İşte o günden bu güne Türkiye’de hızla zenginleşen kim varsa ucuz dövizle zenginleşti. Yatırımlar, teşvikler, ihaleler, borçlanmalar hep dövizle yapıldı. Bu pastanın en büyük dilimleri iktidara yakın olanların tabağına servis edildi, bol bol krediler verildi. Çalışanların ücretlerini artırmak yerine işyerlerine, okul bahçelerine kredi kartı stantları kuruldu, olmayan para harcatıldı. Şimdi ücret denince kimsenin aklına daha refah bir hayat gelmiyor, kredi borcunu ödemek geliyor.

Ortada bir dış güç var evet, Türkiye’ye döviz ihraç ederek ülkeyi göbeğinden kendine bağlayanlar, yani emperyalistler. Peki, kim onlarla işbirliği içinde? Orada burada atıp tutmak kolay olanı, Amerika’yla tüm bağlarımızı koparıyoruz, diyebiliyor mu iktidar? İktidara gelirsek Türkiye’yi yabancılar için ucuz emek cenneti olmaktan kurtaracağız, yabancı sermayeyi ülkeden kovacağız, diyebiliyor mu muhalefet?

SERMAYE DÜZENİ KRİZ OLMADAN YAŞAYAMAZ
Çok değil daha birkaç ay önce dergimizin sayfaları gece vardiyaları, fazla mesailer, hızına yetişilemeyen üretim bantlarının çilesiyle doluydu. Bugün daha çok, kriz yüzünden üretimi durduran, bandı yavaşlatan, vardiyaları azaltan işyerlerinde “işten atılma” kaygısı okunuyor. Peki, zamanında işçinin tuvalette geçirdiği saniyeler bile kıymetliyken şimdi bu durgunluk niye?

Çünkü zamanında çok ürettiler, hızlı ürettiler; bu aşırı üretimin hızına pazarlar yetişemedi, pazar üretim kadar büyüyemedi. Artan stoklar yüzünden üretim yavaşlatılıyor ya da durduruluyor; işyerleri kapanıyor, kapatmayan da daralmaya, küçülmeye gidiyoruz diye faturayı işçilere kesiyor. Ücretlerin gerçek hayattaki karşılığı azalıyor, işten çıkarmalar yüzünden işsizlik artıyor, bu yüzden tüketim yine azalıyor, pazar daralmaya devam ediyor. Bu kısır döngünün ilk adımı neydi peki? Aşırı üretim. Neden? İçinde yaşadığımız ‘sermayeye sermaye katma’ düzeninde üretim, insanlar ihtiyacı kadar tüketsin diye değil kâr için, sermaye biriksin diye yapılır da ondan. Patronlar arasındaki rekabet üretimin dışında geçecek 1 dakikaya bile izin vermez; hep, daha çok, daha hızlı üretmek zorundadırlar. Üretimin insanların geçimi için değil de sermayeyi çoğaltmak için yapıldığı düzende aşırı üretim olmak zorundadır.

Yani ekonomik kriz yanlışlıkla ortaya çıkan bir şey değildir, sermaye düzeninde krizler kaçınılmazdır. İnsan vücudunda kalp krizi neyse, bu sermaye düzeninde kriz de öyledir; nasıl ki damarları tıkanan vücut kriz geçirerek alarm verir ve damarlar açılarak hasta kurtarılır, sermaye düzeni de öyledir.

BU ‘GÜNÜ’ KURTARMAK YETMEZ, KIZKARDEŞİM!
Bugün yaşadığımız da bu; sermayenin damarları tıkandı, tedavi bekliyor. Siyasi iktidar damar yolunu açarak “krizi yönetme” telaşı içinde seçim yarışını başlattı. Patronlar işsizlik fonunu yağmalıyor, vergi indirimlerinden faydalanıyor, kıdemli, kadrolu, sendikalı çalışanlara bonuslar teklif edip “gönüllü” çıkış veriyorlar, yerlerine kıdemsiz, 6 aylık sözleşmelerle asgari ücrete yenilerini alıyor, yani “krizi fırsata çevirmek” için elinden geleni yapıyor.

Peki, emekçiler, kadınlar ne yapıyor? 8 Mart’a doğru yapılan birçok buluşma gösterdi ki kadınlar da hane içerisinde “kriz yönetme” uğraşında. Görünen o ki iktidarın tüketimi artırarak piyasayı canlandırmak için kurduğu 2,5 aylık tanzim satışlar hiçbir yaraya merhem olmamış. Kadınlar, pazarda yapılan kiloluk alışverişlerden vazgeçmiş tane ile alışveriş yapar olmuş. Kadınların anlattıklarıyla sayılar da örtüşüyor; şimdiye dek gıda ve sağlık dışındaki harcalamardan kısan aile bütçeleri artık kursaktan geçen lokmadan da kısar olmuş, aralık ayında yüzde 2,7 daha az gıda harcaması yapılmış.

Yetmemiş, kriz kadınlar için yeni “işler” yaratmış. Market market dolaşarak en ucuzunu bulma işi. Tane tane alınan sebzeyle doyulacak bir sofra kurma işi. Köyden kente taşınıp torun bakma işi. Çocuk kendini okulda kötü hissetmesin diye kantindeki gibi tost, poğaça, kek yapma işi. Haftalık tatil gününde ek gelir olsun diye merdiven silme işi. Kursa gitmek isteyen çocuğa ‘lüks’ ne demek, okul gezisine para verilemeyince ‘kriz’ ne demek açıklama işi. Yoksulluk yüzünden morallerin bozulduğu evde motivasyonu yüksek tutma işi. Kadınlar, hanenin araştırmacısı, ekonomisti, muhasebecisi ve psikoloğu haline gelmiş gelmesine ama günü kurtaracak kadar yemek yapmakla, günü kurtaracak kadar ücret almakla bu krizi yönetmek mümkün mü? Hayır! Daha da önemlisi “krizi yönetmek” biz kadınların işi mi?

8 MART, SEÇİMLER, 1 MAYIS...
Tek adam ittifakına sorulacak olursa evet! Aşırı üretim ihtiyacı için emek gücü lazımdı, çok çocuk istediler. Köyden gönderilen erzakla yoksulluğun etkisi azalsın diye gelenekçi aile bağlarını kutsadılar. Kiralar ödenemeyince evler birleştirildi, ailenin çekirdeği değil genişi makbuldür dediler. Kadın dediğin yoktan var eder, aile ancak böyle geçinebilir dediler boşanmayı imkânsız hale getirdiler. Yetmedi, çocukları dahi evlendirip evlilikleri çoğaltmaya kalktılar, çocuklardan anneler yarattılar. Çünkü bugün iktidarın bekçilik ettiği sermaye düzeninin yarattığı krizin sonuçlarını katlanabilir hale getirecek, aile içinde “krizi yönetme” işini üstlenecek kadınlara ihtiyaçları var. Bu yüzden “Kadın ailenin lokomotifidir” diyorlar. Sermaye düzeninin krize bulduğu çözüm bu!

Çünkü, çok iyi biliyorlar ki bu krizden iki çıkış yolu var; biri sermaye için diğeri emek için, biri patronlar için diğeri emekçiler için. Birinin çözümü diğerinin çözümsüzlüğü! Bu yüzden yerel seçimlere doğru binbir çeşit baskıyla, rüşvetle, göz boyamayla rızamızı almaya gelecekler. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde yine süslü laflar edecekler!

Kadınların tek çıkış yolu belli: Sermayenin krizini yönetme işini reddetmek! Market market dolaşıp en ucuzunu birbiriyle paylaşan kadınlar bu dayanışmayı sermaye düzenine karşı bir mücadeleye de çevirebilir pekâla. Aynı kursa giden çocuklarını dolmuş parasından tasarruf etmek için nöbetleşe götüren kadınlar siyasi kutuplaşmayı kırabilir! Dışarı gezmelerinden feragat edip ev ziyaretlerine giderken birbirine patates soğan alan kadınlar, kendi örgütlerini kurmayı, birleşip örgütlenmeyi başarabilir! Tanzim satışla, kutuplaşmayla, düşmanlaştırmayla krizi yönetmeye çalışan tek adam iktidarına hep birlikte “Bu kriz bizim değil, yükünü çekmeyeceğiz!” diyebilir. Demek de zorundayız!

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için binlerce kadını bir araya getiren sebepler; yoksulluk, işsizlik, kriz, eşitsizlik ve şiddet yeryüzünden silinene kadar mücadele etmek zorundayız. Çilesini emekçilere yaşattıkları bu krizi sermayenin krizine çevirmek zorundayız! Bugün 8 Mart, önümüz seçimler, sonra 1 Mayıs... Buluşmalara devam! Çünkü; krize, eşitsizliğe ve şiddete karşı gücümüz birliğimiz!

İlgili haberler
Ne minnet ne lütuf… Hakkımız olanı istiyoruz!

Rantçı yerel yönetimlerin kadınlara sunduğu kısıtlı imkanlar sanki “lütufmuş” gibi gösteriliyor. Kad...

İşçi kadın buluşmalarının gösterdikleri

Çalıştıkları işyerleri ya da alanları farklı olsa da işçi kadınların hepsi aynı ortak sorunu yaşıyor...

Gerçekleri bir bir haykıracağız

İktidar, kadının değiştirici ve dönüştürücü gücünü bildiğinden her türlü manipülasyonla haklarımızı...