Görüntü ve gerçek: Evlilik programları
Evlilik programlarında karşılaştığımız hep aynı manzara: Adam dediğin net olur, erkek güçlü olmalı, erkek kadını mutlu etmeli, erkek çalışır ve birikim yapar. Kadınsa tam tersi...

Medya, bunlar arasında da özellikle televizyon, bugün modern toplumlarda kültürün önemli bir alanını işgal altında tutmakta. Bu nedenle Bourdieu, Televizyon Üzerine başlıklı küçük kitapçığında, modern toplumlardaki medya organlarının ve başta televizyonun, dayattıkları çifte standardı bizzat akladığını, böylece de bir yandan kendilerine kötülüklerle, çetelerle, yolsuzluklarla savaşan bir kahraman görüntüsü vermekte, ama öte yandan da kötülükleri, çeteleri, yolsuzlukları yaratan düzenin işlevinde ve onun içinde var olmaktadır. Bu, demokrasinin totalitarizm haline gelmesinin bir katalizörü olduğu ölçüde, insanı insan yapan değerlerin korunması ve insanın özgürleşmesinin medyanın şartlandırmalarına başkaldırabilmekle mümkün olabildiğini gösterir.
Peki televizyon, çetelerle savaşır görünüp aslında var olan çeteci düzenin sürdürülmesini nasıl sağlamaktadır? Daha genel olarak, örneğin modern değerleri sunma ve temsil etme adı altında geleneksel olanı, demokrasiyi yaygınlaştırma görüntüsü altında totaliter olanı vb. nasıl temsil etmektedir? Bu sorulara yanıt bulmak pek de zor değildir, zira envai çeşit film, dizi, tartışma, haber programlarında bunun örneklerini görmek olanaklıdır. Bu yazıda bizim asıl ilgimiz evlilik programları olacaktır.

REYTİNG İÇİN HER ŞEY MUBAH!

Namus cinayetlerinde sıkça rastlanan durumlardan birkaçı, aşkı yüzünden ailesine direnen bir kızın, yine ailesinin kararıyla kendi babası ya da kardeşleri tarafından öldürülmesi, ya da kocasından ayrılmak isteyen bir kadının, kendisini aldattığı, olmadı başkasına yar etmeyeceği gerekçesiyle bizzat kocası tarafından öldürülmesidir. Dikkat edilirse burada ortaya çıkan gerekçeler, aile kurumunun “kuralları”, daha doğru bir deyimle, aile üyelerinin, yani gerek anne ve babanın birbirini, gerekse çocuklarını denetleme ve yönlendirme konusunda gösterdikleri çabadan kaynaklanır. Burada meselenin daha önemli tarafı, evlilik programlarının gerek içeriğiyle gerekse katılımcılarının tavırlarıyla namus cinayetlerine ilişkin aynı mantığı tekrar tekrar yeniden üretmesinden başka bir şey değildir. Yani basitçe Bourdieu’nun dediği olur: Geleneksel evlilik ilişkisinin yerine geçirilmiş ya da ona karşı gibi görünen bir flört/aşk ilişkisinin kahramanlığını yaparak bunu televizyondan canlı canlı izletirlerken, asıl olarak beslendikleri o geleneksel aile rejimlerini ve dolayısıyla da namus cinayetlerini yeniden üretirler.
Belki de bu programların çok fazla izlenmesinin altında yatan neden de budur: Halihazırda geleneksel evlilik ve aile ilişkilerinden kopamamış olan bir toplumda kendisine, kendi girdiği ilişkilerden tamamen farklı ve “modern” olduğu söylenen bir aşk ilişkisini sunan bir program elbette reytingleri toplayacaktır. Bu programların, hatta televizyonun beslendiği temel tam da budur, yani reytingleri toplamak için her şey mubahtır.

CİNAYETLERİ MEŞRULAŞTIRIYOR

Bu duruma evlilik programlarından bir kaç örnek vermek mümkün. Genel olarak değerlendirildiğinde bu türden programlarda özellikle de katılımcılar tarafından erkek rolleri şu cümlelerle ifade edilir: Adam dediğin net olur, erkek güçlü olmalı, erkek kadını mutlu etmeli, erkek çalışır ve birikim yapar. Kadına düşen ise neredeyse bunların tersidir: Kadın kırılgandır, namusludur, kadın erkeğe uymalıdır, erkeğin istediği gibi giyinmelidir, kadın isterse başarır. Dolayısıyla namus cinayetlerini meşrulaştıran neredeyse her şey vardır: Kadının giyeceği kıyafete yasaklar konur; kadının erkeğin yanında konuşamayacağı, çocuk yapıp evde oturması gerektiği dile getirilir; evlilik öncesi erkeğin yaşadığı her şey mubah kadının yaşadıkları yüz karasıdır.
Bir evlilik programında bir erkek adayın, kadın adaylardan birinin evlenmeden önce kendisiyle ilişkiye girdiğini belirtmesiyle program sunucusunun tepkisi meseleyi anlamamızı kolaylaştırır: “Ben kızıyorum da, sonra bana diyorlar ki bu kadın niye bağırıyor. Bak, gördünüz mü? Bu konuyu kapatın. Bir kere daha nikahtan önce bir görüşürsünüz, kadınlara sesleniyorum, adınız böyle çıkar. Erkeklere bir şey olmaz, erkek erkektir yapar. Kadınlara söylüyorum. Kafanıza göre çıkarsınız, dışarıya çıkarsınız... Yapın yapmayın, doğru olun olmayın, adam burada sinirlendiği zaman kendini aklamak için bir şey derse üstünüze yapışır kardeşim...”
Sonuç olarak düşünülenin tam tersi biçimde bu programların ailede kadının ve erkeğin rollerini tanımlayarak geleneksel aile ilişkilerini besleyip ve büyüttüğü söylenebilir. Bu anlamda medya, insanlar adına ve insanlara sormadan klişe düşünceleri ve buyrukları bir geçmiş, bir bugün ve bir gelecek yaratmaya yeltenmekte, bunu yaparken de geleneksel olanı yeniden üretmektedir.
Elbette ki bu, var olan iktidar için de bulunmaz nimettir. Bu çerçevede, AKP iktidarının bu programları kaldıracağını belirtmesi hiç de gerçeğe uymayacağı gibi, bunu beklemek yerine topluma dayatılanları reddetmek daha doğru bir tavır olacaktır.

İlgili haberler
Flört şiddeti nedir?

Kadınlar için korkutucu bir deneyim! Korkmayın... Ama flört şiddetinin şiddete açılan kapılarından b...

Şiddete uğradığınızda neler yapabilirsiniz?

Şiddete uğrama ihtimaliniz varsa ya da şiddet dolu hayatınızı değiştirmek istersiniz ihtiyacınız ola...

Çağımızın şiddeti: Dijital şiddet

Teknolojik araçlar kadını küçük düşürmek, cezalandırmak, denetlemek için kullanılıyorsa bu dijital ş...