Hürrem'in yiyip bayıldığı, Köln'lü girişimcilerin dünyaya yaydığı nefis şey: KOLONYA!
Hürrem Sultan’ın “yiyip” uyuyakaldığı, Macar kraliçesi Elisabeth’in güzellik sırrı, Kölnlü girişimcilerin icadı, salgının baş düşmanı kolonyanın dedikodulu tarihine hoşgeldiniz!

Herkese limon kolonyası ferahlığında merhaba! Bu ilk merhaba yazımda sizlere hepimizi evlere hapseden virüse karşı açtığımız savaşın baş aktörlerinden kolonya ile ilgili bazı enteresan hikâyeler aktarmak istiyorum.

Bu yazıyı bana yazdıran şey aslında geçenlerde rastladığım ilginç bir bilgi; çünkü geçen gün Hürrem Sultan’ın kolonya “yediğini” öğrendim! Hem de daha kolonyaya kolonya denilmeyen 16. yüzyılda. Ayılana gazoz, bayılana limon verilmeyen tee 1520’li yıllar annecim. Süleyman’a yazdığı bir mektupta, o aşk dolu paragraflardan sonra kendisine göndermiş olduğu hediyelerden bahisle, kolonyayı yedikten sonra bi baygınlıklar bi hoşluklar geçirdiğini anlatmış. Kolay mı bebeğim, eğer yediğin şey hakikaten şarap ruhunda damıtılmış baharat ve çiçek özleriyse hafif sarhoşluk kabul edilebilir bir şey. Gerçi içildiğini duyduk ama yenilebilir kıvamda kolonya ne menem bi şeydir, adamlar bunun pestilini de mi yapmışlar hakikaten düşünüyor insan. Üstelik tatlım benim, biz kolonyaya yaklaşık 1700’lü yılların ikinci yarısı Köln Suyu namla (Eau de Cologne) ulaşıyoruz da bizim buralarda kolonya denmesi 19. yüzyıllar, hayırdır bir taraftan? Birazdan sizleri bir miktar aydınlatacağım ama öncelikle Hürrem’in ilgili satırlarına bakalım birlikte:  “Ve sonra ben Gülfem kulunuza bir kutu kolonya, 60 flori altın yollamışsınız. Benim gözlerim karardı bir kutu kolonyayı yedim, evimizde konuk da vardı, ben tüm gün uyukladım. Siz beni elaleme maskara ettiniz.”  Bu cümlelerden sonra da “Dönüşte hesaplaşacağız” minvalde bitirmiş satırları hemşiremiz. Bu noktada kendisi 60 flori konusunda nasıl bir hesap çıkardı insan merak etmiyor değil. Neyse “kolonya” ifadesinin hakikaten kolonya şeklinde geçtiği Recep Ahıskalı tarafından teyit edilmiş. Bahsi geçen mektup da Çağatay Uluçay’ın “Osmanlı Sultanları Aşk Mektubu” adlı çalışmasından. Peki bu nasıl bir kolonya? 

ELİZA’NIN GÜZELLİK SIRRI DA MI KOLONYA YOKSA?

Korona günlerinde millet yayılmış ve bayılmış vaziyette dizi izlerken pek tabii ki ben belgesel ve sanatsal şeyler dışında herhangi bir yapım izlemeyen örnek bir insan olarak TRT 2’deki Tarih Söyleşileri 58. bölümü izliyordum ki kolonyanın tarihine denk geldim. Rana Babaç Çelebi, kolonyanın (alkolün içinde ıtriyattan elde edilen esans olanın) tarihçesini taa Cabir’e dayandırdı. Cabir, antik çağdan gelen damıtma teknolojisini geliştiriyor, Razi de bu noktada alkolü keşfediyor (bu başka bir hikaye), işte bu distilasyon teknolojisinin Avrupa’ya gitmesiyle orada da haliyle olaylar gelişiyor. Güzel bir rivayet var konuyla ilgili, muhtemelen Hürrem’in tükettiği kolonya olabileceğine dair varsayımlarım bu yönde. 1300’lerde, yani 14. yüzyıl oluyor haliyle (içimdeki tarih öğretmeni her şeyi hatırlatır ve kafaya kakar); bir hikayeye göre bir çingene, diğerine göre bir keşiş, şarabı biberiyeyle beş defa damıtarak, elde ettiği özütü Macar kraliçesi Elisabeth’e götürür. Yine aynı rivayete göre Eliza’nın ya başı ağrıyormuş ya da sonsuz güzelliğin sırrını aramaktaymış ki bence başı ağrıması daha muhtemel, koskoca kraliçe nihayetinde. Bu özütü şekerin üzerine damlatarak tüketmiş kraliçemiz. Tam bu noktada işte, Hürrem’e giden kutu böyle elde edilmiş bir şekerleme kutusu muydu acaba diyor insan. Ama kolonya diye bir ifade dönem literatürüne girmemiş ki, işte kafalar bu noktada karışık. Macar Suyu diyorlar bu özüte. Eh, Süleyman da o coğrafyada Macar bırakmadı malumunuz Mohaçlar filanlar, bana yakın bir olasılık gibi geldi.  Eliza’ya geri dönelim, çünkü hikayelerin sonunu güzel bitirmeye meyal benim gibi anlatıcılara göre kraliçe 70 yaşındayken bile öyle dinç ve güzelmiş ki 25 yaşındaki Litvanya kralı ona evlenme teklif etmiş sözde. Bence o Litvanya kralı, günümüz eş arayışındaki erkeklerin atası ama neyse. İyi bir miras, maaş artı sigorta ahaha. Hayır 70 yaşında o kadar güzel olunuyordu da neden kimse Ajda’ya Macar Suyu’ndan bahsetmedi? 

KOLONYA YANİ EAU DE COLOGNE İSMİNİN HİKMETİ

Sonra kolonyanın hikayesi devam ediyor Toscana’da. Cathrine de Medici, Orleans düküne gelin gidiyor ve düğünün görülmemiş bir görmemişlikte olması kaçınılmaz. Santa Maria Novela rahiplerine bu düğün için özel bir koku tasarlama görevi veriliyor. Bu beni güldürdü, misal ben annemlerin mahalle camisinin imamına, İlahiyat Fakültesi dekanına filan koku sipariş edebilir miyim allasen... Tamam bu komik değildi. Neyse efendim, bu rahipler şaraptan distile ettikleri bergamot özüyle bu defa Kraliçe Suyu’nu elde ediyorlar. İşte asıl kolonyanın mucidi diye geçen Feminis’in ürettiği su da bu. Bir seyahat sırasında bu özütü öğrenen Feminis, Köln’e döndüğünde buna limon, lavanta, biberiye gibi değişik ıtriyat da ekleyerek adını da Mucize Su koyarak satmaya başlıyor ve inanın paraya para demiyor. Ne diyor bilmiyoruz.  Sonra olaylar gelişiyor, işler büyüyünce yardıma çağırdığı yeğeni Farina, Köln Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne bildiğin patent başvurusunda bulunup Köln Suyu ismiyle ürünü (Eau de Cologne) tescilletiyor. Cologne ifadesinin daha önce kullanılmasının pek imkanı yok gibi. O dönem Hürrem’e Köln’den bi şey gelmesi de zor gibi. Benim magazin tarihçiliğim arşiv tarihçilerini delirtmeden konudan uzaklaşmak isterim.  Farina, formüle turunç çiçeği ekliyor ve kolonyası inanılmaz meşhur oluyor. Ama çok pahalı. Çünkü bir litre turunç kolonyası elde etmek için sekiz milyon turunç çiçeği gerekiyormuş. Ki çok verimsiz de bir bitkiymiş. Zaten yapay esanslar kullanılana kadar her tür çiçeğin hasadının beklenmesi ve verim elde etmek o kadar güçmüş ki bir şişe kolonya dönemin memur maaşının yarısına tekabül ediyormuş. Ay demek ki memur sınıfı oluşmuş o zamanlar : ) Ben süremezmişim yani kolonya filan.  

İÇMEYİN ANACIM, SÜRÜN BOLCA…

Şimdi eve gelenin başından aşağı boşaltıyoruz, öyle zamanlar. Arada kolonya içenler duyuyoruz ya, eskiden gerçekten ağız apseleri için gargara ya da başka rahatsızlıklar için de içilerek tüketilebiliyormuş çünkü gerçek ıtriyat yani. Şimdi içmeyin annecim, sürün bolca. Şimdi bu camiadaki ciddi insanlar altta kaynak filan isteyecekler, kaynakları metnin içine yedirdim annecim. Bahsi geçen belgeseli deşifre ederek hazırladım öğrenciyi de biraz ferahlatalım hep birlikte deyu. Bu arada Rana Babaç Çelebi’nin nefis bir internet sitesi var, harika yazılarından okumak isteyenler uğrasın, ciddiyetsiz tayfa benim yazılarımı takip edebilir, öptüm bi. Ay yok öpemedim, çünkü kolonya pandemiye çare değil, bu benimki sevda değil.

İlgili haberler
Karantina biter, dertler bitmez bizde!

Korona sonrası dükkanını kapatan ve tekrar dükkanını açmayı bekleyen Nesrin’in sonrası için pek çok...

Patronlara göre hava hoş!

Eşim bir tekne içerisinde 50-60 kişi burun buruna çalışıyor. Hiçbir önlem yok. Biz evde sabahtan akş...

ORTA ÇAĞDAN ÇIKAN DERS: Veba salgını ve cadı avlar...

Kara veba gibi çağın öne çıkan krizlerini oluşturan salgın hastalıkların cadılardan kaynaklandığı ön...