Ne çektin be Frida!
‘Kahloizim’ diye bir akım var da bizim mi haberimiz yok. Memleketin her bir yanını sarmış müridleri var da hepimizden gizli mi çalışıyorlar?

6 Temmuz 1907’de dünyaya gelen Frida, o çok sevdiği ülkesi Meksika devriminin gerçekleştiği 7 Temmuz 1910 gününü doğum günü olarak ilan etmiş. Kendi doğumunu ülkesinin yeniden doğumuna bağlayan Frida, Macar Yahudi fotografçı bir babanın ve Kızılderili asıllı annenin, 4 kızından üçüncüsü.

Çocukluğunda geçirdiği hastalıkla başlayan ağrılı ve sancılı günleri, gençliğinde geçirdiği kaza ile birlikte tahammülü zor bir döneme evrilmiş. Toplamda 32 ameliyat geçirip uzun yıllar korseler ve bitmek bilmeyen tedavi dönemleri ile hayatını sürdürmüş.

Bu anlattıklarımız pek çoğumuzun bildiği şeyler öyle değil mi? Hele ki Salma Hayek’in başrolünde olduğu, 2002 yapımı Frida filmini izleyen herkes, Frida’nın ağrıları kadar yaşadığı aşkların da ne kadar derinlikli olduğunu bilir. Öyleyse neden hatırlatıyoruz Frida’yı derseniz, birazdan yazacaklarımız başlıkta olduğu gibi “Ne çektin be Frida” dememize neden olan, ölümünden sonra da süren acılar diyelim. Bitmedi, bitirilmedi bir türlü çünkü. İnsanın, “Sahi Frida size ne yaptı?” diye sorası geliyor? Neden mi soruyorum bu soruyu!


‘GEL GEL FRİDA’LI KÖFTEYE GEL!’
Frida portreli köfteci, tatlıcı, pastane, kafe, elbise, toka, çanta, bardak altlığı, küpe, kolye, saç modeli, kerata, Barbie bebek, mezatçı, organizasyon şirketi, örgü evi, bar klübü, fotoğrafçı, butik, poşet, ev yemekleri lokantası, magnet, art galeri (en uygunu art galeri olmasıdır diye düşünüyorum), seyahat acentesi, tango-dans salonu, bistro, spor salonu, derken hooop işte tam olarak neredeyiz! Bir markanın mayosunda, hem de çok alakasız bir biçimde palmiye ağacının yapraklarının yarattığı karmaşasının tam ortasında, meşhur Frida portresi. Marx’ın da dediği gibi “Gölgesini satamadığı ağacı kesen” kapitalizm, Frida’nın da karşı olduğu bu sistem tarafından alınır satılır bir meta haline dönüştürülmüştü.

Bir rivayet der ki tüm bunların Frida’nın hayranı Madonna, (hatta bu ticarileşmenin de kaynağı olabileceğine dair bir fikir var) yüksek ücretler ödeyerek Frida’nın ailesinden tüm hakların satın almış. Yaşadığı ev, 70 eserinden 50 tanesi ve daha pek çok şey. Dolayısıyla da bir marka haline getirilmeye çalışıyor.

“Hayatta başıma iki korkunç kaza geldi, biri geçirdiğim otobüs kazası, diğeri de Diego” diyen Frida, sevdiği adamın onun için ne büyük felaket olduğunu bu sözlerle açıklamıştı. Ya ölümünden sonra başına gelenleri bilseydi...


GERÇEK FRİDA BİR DİRENİŞÇİYDİ
Frida, 13 Temmuz 1954’te 47 yaşında öldü (7 gün sonra ölüm yıl dönümü). Peki, başta ülkemiz ve tüm dünya Frida’yı ne zaman ve nasıl tanıdı? Yaptığı sanat eserleri tabloları ile mi tanıdı, masallara konu olan aşkı Diego Rivera’a ile yaşadığı sansasyonel yaşamı ile mi? Ya da muhalif kimliğinden mi? Hayır hiçbiri. Elbette ki bu saydığımız özelliklerinden dolayı tanıyanlar var, fakat ölümünden önce hasta yatağında yatarken resmettiği portresi ile kafamızı çevirdiğimiz her yerde gördüğümüz Frida’yı “bıyıklı kadın” olarak bilenlere, onu bir meta haline getirenlere sözümüz.

Evet itiraf etmeliyiz ki ilk başlarda hepimizin hoşuna gitti. Masamızda duran bardak altlıklarını hiç kullanmadık mesela, bez çantalarımızı aldık ama kıyamadık çoğu kez takmaya, ya o tişörtlerimiz, renkleri bozulacak diye, yıkamak zorunda kalmayalım diye giyinemedik. Evet, evet o magnetleri de sevdik… Eee ama yeter artık, bilse tüm bunları Frida, yaşarken yaptığı her şeyi bir kenara bırakıp inzivaya çekilebilirdi.

Diyelim ki kimi şeyler sanatın etkisi ve görünürlüğü açısından kabul edilebilir, fakat tatlıcıyı, köfteciyi, ayakkabı çekeceğini, anahtarlığı Meksikalı ya da esmer bir Japon kadın haline getirmenizi nasıl kabul edelim yahu. Gözler çekik, tek sıra halli kaşları ile Frida dünyanın portleri ile tanıdığı Frida olamaz.

O yaşadığı her türlü acıya rağmen hasta yatağından bir kamyonet kasasında kendi sergisine katılan bir direnişçi! Direnişçi demekte hiçbir sakınca yok. Hayatı boyunca, yaşadıklarına direnmekle kalmamış sosyalist fikri de benimseyerek bugün onu meta malzemesi haline dönüştüren her şeye karşı mücadele vermiş bir kadın.

2016 yılında Mattel’in piyasaya sürdüğü Frida Kahlo Barbie bebeği; düzgün kaşları açık kahverengi gözleri, düzgün formu ve ressama benzememesi sebebi ile tepki çekmişti. Sanatçının beyazperde hayatını oynayan oyuncu Salma Hayek de oyuncuya benzemeyen oyuncak için sosyal medya hesabından “Frida Kahlo hiçbir zaman birine benzemeye veya onun gibi olmaya çalışmadı. O benzersizliğiyle övünüyordu. Onu nasıl Barbie’ye dönüştürebilirler?” açıklamasını yaparak haklı bir tepki göstermişti

Son olarak; “Kahloizim” diye bir akım var da bizim mi haberimiz yok. Memleketin her bir yanını sarmış müridleri var da hepimizden gizli mi çalışıyorlar? Sorarım yani. Meksika’da müze haline getirilen evinde dağıtılan broşürler bile ücretli hale gelmişse bu akımın uluslararası çalışıyor olabileceği insanın aklına gelmiyor değil!


İlgili haberler
Diego her yerde aynı Diego. Var mı ama Frida gibis...

Sizi Erzurumlu Frida’yla tanıştıralım. Instagram’da yüz binlerce kez izlenen, binlerce yoruma mazhar...

GÜNÜN İSYANI: Erzurumlu Frida ve istekleri bitmek...

Bugün Frida Kahlo’nun 110. yaş günü... Eee madem Frida’yı yâd ediyoruz, Erzurumlu Frida’yı da unutma...

La viva Frida!

“Ben bir devrimle birlikte doğdum. Gün ışığını görünceye dek isyanın coşkusuyla dolup, böyle bir ate...