‘Flormar patronu hükümete güvenerek böyle davranıyor’
Sendikalaştıkları için işten atılan Flormar işçileri direnişte 115 günü geride bıraktı. Direnişin kendilerine çok şey kazandırdığını anlatan işçiler, patron kadar hükümete da tepkili.

Petrol-İş Sendikasında örgütlendikleri için işten atılan Flormar işçilerinin direnişi tüm baskı ve yasaklara rağmen kararlılıkla devam ediyor. Çoğunluğu kadın olan işçilerin direnişi 115 günü geride bıraktı. Direnişin kendilerine çok şey kazandırdığını, her gün yeni şeyler öğrendiklerini söyleyen işçiler, patron kadar hükümete da tepkili. “Hükümet, devlet arkamızda dursaydı işveren bize bunu yapabilir miydi? Tersine işverenin arkasında duruyor. Flormar patronu hükümete güvenerek böyle davranıyor zaten” diyorlar.

Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu Flormar’ın yüzde 51 hissesi Fransız kozmetik devi Yves Rocher’e ait. Flormar’daki ağır çalışma koşullarına, düşük ücrete, patronun ve temsilcilerinin kötü muamelelerine karşı örgütlü hareket etmeye karar veren işçiler, Petrol-İş Sendikası’nda örgütlenmeye girişti. Patron sendikalaşmayı engellemek için örgütlenmeye öncülük eden işçilerden başlamak üzere işten atmaya başladı. İşten atılan 127 işçiden bazıları sadece direnişe ilk çıkan işçi arkadaşlarına alkışlayarak, el sallayarak destek verdikleri için atılmıştı.

Kıyafetlerini değiştirmelerine dahi izin verilmeden fabrikadan çıkarıldıklarını söyleyen Yağmur Özgören, “Çevik kuvvetle yangın merdiveninden indirdiler bizi o gün” diye anlatıyor.


İÇERİDE ÇOK YOĞUN BASKI VAR
Direnişteki işçilerle fabrikada çalışmaya devam eden işçilerin görüşmesini, buluşmasını engellemeye çalışan Flormar patronu, fabrika bahçesine koca koca kapılar taktırmaktan metrelerce yükseklikte brandalı tel örgüler örmeye kadar pek çok yola başvurmuş. Direnişteki işçiler tırmanmasınlar diye kapıya gres yağı bile sürdürmüş! Ancak işten atmalar ve tüm bu engellemeler direnişteki hiçbir işçiyi yıldırmaya yetmedi. Patronun baskılarına rağmen arkadaşlarıyla evlerinde ya da dışarıda görüşmeye devam ediyor işçiler.

Patronun baskılarının çalışan işçilerin bir kısmı üzerinde etkili olduğunu söylüyor direniştekiler. İşten atılma korkusuyla bazı arkadaşlarının kendilerini sosyal medya hesaplarından bile sildiğini aktaran Ayşe Öztürk, “Ekmeğini bölüştüğün, çay ikram ettiğin arkadaşlarımız bize cephe aldılar düşmanmışız gibi. Aradığımızda telefonlarını dahi açmıyorlar. Çünkü baskı var” diye dile getiriyor tepkisini.

“İçerideki işçiler sustukça durum değişmez” diyen bir başka kadın işçi şu çağrıda bulunuyor: “Fabrikanın içine servis giriyor mesela perdeleri kapatıyorlar, kulaklık takıyorlar. Duymazdan görmezden geliyorlar. Aynı tabaktan yemek yediğimiz insanlar... Üretimi biraz yavaşlatarak bize destek olun, birlik olmak lazım.”

ÜCRETLERİMİZE AİLELERİMİZ BİLE İNANMIYOR
Ücretlerin düşüklüğü en önemli sorun. Zam talebiyle gittiklerinde kapıların sürekli yüzlerine kapandığını söyleyen Zuhal Akçay, “Benim iki yetim çocuğum var. Asgari ücretle çalışıyoruz. Patrona zam talebiyle gittiğimizde bizi sürekli oyalıyor, bahane üretiyordu. Hakkımızı ve paramızı isteyemediğimiz için sendikaya başvurduk” diyor.

“Aldığımız ücrete ailelerimiz dahi inanmıyordu. Beş yıldır fabrikada çalışan bir işçinin maaşı nasıl hiç artmaz, diyorlardı” diyen Arzu Akyüz, şöyle devam ediyor: “Otellerde toplantılar yapıyorlardı, şu kadar büyüdük bu kadar arttı ciromuz diyorlardı ama size de şu iyileştirmeyi yaparız demiyorlardı. Sadece kendilerini büyütmenin derdindeler. Zam istediğimizde en son, isteyen kalır beğenmeyen çeker gider dediler, artış yok diye açık açık söylediler.”


HÜKÜMET DE PATRON YANDAŞI
İşçiler patronun bu cesareti hükümetin uygulamalarından aldığını direniş süresince daha iyi görmüş. Arzu Akyüz, hükümete tepkisini, “Onlar da patron yandaşı” diye dile getiriyor. “Biz seçiyoruz, biz o konuma getiriyoruz. Televizyonlarda sendikaya üye olun diye söylüyorlar, biz size güvenerek üye olduk, Anayasal bir hak olduğunu düşünerek üye olduk, niye arkamızda durmuyorsunuz?” diye soruyor.

Daha önce “bizim polisimiz” dedikleri polisin, patronun çıkarını koruduğunu da yine direnişte görmüşler. “Ben direnişe çıkarken siyaset olarak bakmadım” diyen Zuhal Akçay şöyle devam ediyor: “Seçimden önce bütün partiler geldi. Ancak şimdi kimse yok. Bu ülkenin vatandaşıyım, oy veriyorum, vergimizi veriyoruz. Ama devletin işçiye sahip çıkması gerek. Arkadaşlarımız kaymakamlığa gittiler, valiye gidildi, hatta Ankara’ya gidildi, ama hiçbir geri dönüşü olmadı maalesef. Her şeye bir kılıf uyduruyorlar. Arkaları çok kuvvetli, sesimizi kestiler, pankartımızı yasaklandı. Vali kaymakam kaç kere geçmiş buradan, bi selam verip derdiniz ne diye bile sormadı. Onlar da patrondan yana olduklarını gösteriyorlar. Burada işçiye sahip çıksınlar. Ben evlatlarımı okutamadım. Belki bekçi olacak ama sendikalı bir fabrikada daha yüksek bir maaşla çalışmasını neden istemeyeyim?”

Direnişin başladığı dönemin seçimlere denk geldiğini ve o dönem tüm siyasi partilerin direniş alanına geldiğini söyleyen bir başka kadın işçi, “Oy için geldiler, eğer bizi desteklemek için gelselerdi şimdi de burada olurlardı. Seçimden sonra CHP geldi. Ben anladım ki herkes koltuğunun peşinde, eskiden bu kadar çok olduğunu düşünmüyordum. Ben burada aç kalmışım, açıkta kalmışım kimsenin umurunda değil. Muhtarından cumhurbaşkanına kadar herkes kendi koltuğunun sevdasına düşmüş” diyor.

SENDİKALI OLMAK GÜÇLÜ OLMAK DEMEK
İşçilerin pek çoğu sendikanın ne olduğunu direnişte öğrenmiş. Sekiz yıldır Flormar’da çalışan İlknur Arslan, “Sendikalı olmak işçinin güçlü olması demek” diyor. “En çok zorumuza ne gidiyor biliyor musunuz? Biz kendi ülkemizde üvey evlat muamelesi görüyoruz” diyen İknur Arslan şöyle devam ediyor: “İşçi alt zeminde olduğu için eziliyor. Bu kadar bekliyoruz illa bir karşılık alacağız. Patron tepeden işi götürüyor. Oralardan baskı uyguluyor. Sadece bizimle olmuyor, destek olması lazım.”

Yıllardır yan yana çalıştığı halde tanışamayan, konuşamayan işçiler, direnişle birlikte kaynaşmış. “Burada ayrım yok, herkes aynı sınıftan. Emeğimiz bizi birleştirdi” diyen Yağmur Özgören, sınıf nedir, sendika nedir, direnişte öğrenmiş.

Bir başka kadın işçi de “7 yıldır burada çalışıyorum. Bölüm sorumlusuydum, 2 bin 200 TL alıyordum. Bana deselerdi ki dört ay burada böyle bekleyeceksin, yok canım derdim. Ama oluyormuş” diye anlatıyor.

OKULA MASRAFLARI İÇİN ALYANSIMI BOZDURDUM
“Çocuklarımızın geleceği için sendikalaştık” diyen işçiler, çocuklarının okul ihtiyaçlarını karşılayamama kaygısı taşıyor. İki çocuk annesi Zuhal Akçay, eşini kaybettiğini belirterek, ailesinin desteği olmasaydı yapamayacağını söylüyor: “Ailem olmasaydı bulaşıkçılık ya da tekstil içinde çalışacaktım. Biz biraz daha maaşımız artsın, biraz daha geçimimiz kolaylaşsın diye bu kadar diretiyoruz.”
Eşi kendisinden 4 gün önce işten atılan bir başka kadın işçi ise şöyle anlatıyor evdeki durumu: “Her akşam eve gittiğimde ‘sıkıldık, tatile gitmek istiyoruz, denize gitmek istiyorum, hamburger yemek istiyorum’ diye başımın etini yiyor çocuklar. İkimiz de çalışıyorken istediklerini yapabiliyorduk. Şu anda hem anneleri hem babaları işsiz benim çocuklarımın. Ve ben hala direnmeye uğraşıyorum. Parmağımdaki alyansımı bozdurdum çocuklarımın okul kıyafetini alabilmek için...”

NE SARAY İSTEDİK NE SALTANAT!
“Biz onlardan ne saray istedik ne saltanat. İnsanca yaşamak için sendikal haklarımızı istedik. Çocuklarımıza daha iyi bir gelecek sağlayabilmek, eve ekmek götürebilmek için güzel bir maaş istedik. Daha güzel yaşamak için daha iyi şartlarda çalışmak istedik. Patron bize daha çok para vermeyi istemedi. Bizden daha çok iş istedi. Hep iş istedi. Ama biz istediğimiz zaman hemen kapının önüne koydu” diyor Şükran Akyıldız. Direniş alanına kızı Aylin ile gelmiş.
Krediyle aldıkları ev borcunu ödemek için sürekli mesai kaldığını anlatıyor. “Asgari ücretle bir kenara zaten para koyamıyorsun aksine içeri giriyorsun her ay. Bir oğlum bir kızım var. İkisi de öğrenci, okuyorlar. Bunların servis parasıydı, masraflarıydı, en ufak şey biliyorsunuz bir dünya para” diyor. Zorluklara rağmen mücadelede ilk günkü kadar kararlı: “Bir an için bile buraya gelmemek direnişe katılmamak gibi bir düşüncem hiçbir zaman olmadı, asla da olmaz. Flormar’a sendika girecek, başka yolu yok. Flormar değil direniş güzelleştirir!”

KPSS’YE HAZIRLANIYOR
Direniş alanında kitap okurken gördüğümüz genç işçi Feryat Gökçen, henüz 2 buçuk aydır Flormar’da çalışırken atılmış. “İki buçuk ay, iki buçuk yıl kadar uzun geldi” diyor, çalışma koşullarının zorluğundan bahsederken. “Biz burada bütünleşmeyi öğrendik, birlikte hareket etmenin güç verdiğini öğrendik” diyen Gökçen, bir yandan da KPSS’ye hazırlanıyor.


İlgili haberler
GÜNÜN ÇİZİMİ: #FlormarDeğilDirenişGüzelleştirir

Çizer Aslı Alpar'dan #FlormarDeğilDirenişGüzelleştirir çizimi... Sizce de çok güzel değil mi?

Flormar ve diğerleri... Kadın dostu maskenizi alaş...

Kadınların, farklı mücadele alanlarını birleştirme zorunluluğunu, zorluğunu ve başarısını gösteren b...

Flormar işçisi kadınlar: Eşitlik istiyoruz!

38 gündür direnen Flormar işçileri, güne Gebze OSB içinde yaptıkları yürüyüşle başladı. Yürüyüş sonr...

İşten çıkarılan metal işçisi kadından Flormar işçi...

Kayseri'de, 2 aya yakın süredir çalıştığı fabrikadan hiçbir sebep gösterilmeden çıkarılan metal işçi...

Yukarıdan talimat varmış: Polis Flormar işçilerini...

Sendikalaştıkları için işten atılan Flormar işçilerine baskı artıyor. Direnişin 84. gününde polis, ‘...

GÜNÜN DAYANIŞMASI: Direnişteki Flormar işçilerinin...

114 gündür direnişte olan Flormar işçilerinin çocukları için Emek Partisi Kocaeli İl Örgütü dayanışm...