2019 kadınlar için nasıl bir yıldı?
2019 bize bir kere daha gösterdi; tüm saldırılar karşısında kadınlar haklarını ve hayatlarını savunmak için mücadele ediyor.

Adettendir, yılın son yazısında yıl değerlendirilir. Bozmayalım.

2019 yılında kadınların gündeminin baş sırasına kadın cinayetleri yerleşti. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun verilerine göre yılın ilk 11 ayında 430 kadın öldürüldü. Kadınların evlerine molotof atarak, 17 saat işkence ederek, ‘bakımsızsın’ diyerek öldüresiye dövüp hastanelik ederek, sokak ortasında boğazlarını keserek, çocuklarının gözleri önünde, kezzapla, eritilmiş naylonla, kaynar suyla yakarak, 25 bıçak darbesi vurarak, bedenlerini parça parça ayırıp kentin dört bir yanına bırakarak işlenen cinayetler şiddetin artık nasıl bir vahşete dönüştüğünün göstergeleri oldu.

Bu cinayetlerin ağırlıklı olarak boşanma/ayrılma süreçlerinde yaşandığını gördük. Yargının bu süreçlerde kadınların yeni bir yaşam kurmaya dönük her çabasını erkeklerin cinayet işlemesine bir “tahrik” gerekçesi ilan ettiğini, katillerin iyi hal indirimleriyle cezalarının kuşa çevrildiğini izledik. Kadınları her ne pahasına olursa olsun “evlilik içinde tutmak” için devlet-yargı-kolluk faillerle el ele vererek kadınların başka bir yaşam kurma çabasının önüne ceberutça geçti, bunun bir devlet politikası olduğu alenen ortaya çıktı. Üstüne, 2019 yılında özellikle İstanbul Sözleşmesi’ne, 6284 Sayılı Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Yasasına, nafaka hakkına dönük örgütlü saldırıya iktidar tarafından kol kanat gerilmesinin yarattığı gerilim, kadınların yaşamla ölüm arasında giderek incelen çizgide bir hayat sürmek zorunda bırakılmasında çok etkili oldu.

Krizin “teğet geçemeyecek” kadar ağırlaşan etkileri ile gidilen 31 Mart seçimleri, üç büyük kentte AKP için hezimetle; büyük sanayi kentlerinde dikkate değer bir oy kaybı ile sonuçlandı. Bunda ekonomik krizin, artan işsizlik ve yoksulluğun, iç ve dış politikada iktidarın içine girdiği açmazların, “beka” söyleminin ters tepmesinin önemli bir etkisi vardı. Ama kadına yönelik şiddetin ayyuka çıkması, nafaka tartışmaları, boşanmaların önlenmesi için yapılan hamleler, çocuk istismarını daha da derinleştireceği açık olan düzenlemeler, kadın işsizliğinin ve güvencesizliğinin tavan yapması da çok önemli etkenlerdi. Nitekim seçim sürecinde ve sonrasında kadınların yaptığı buluşmalarda bu etkenlerin kadınların AKP’den uzaklaşmasının temel nedenleri olarak sıralandığını gördük. Bu, iktidar tarafından da görülüyor elbette... Bir hatırlatma; 2018 yılında partisinin “metal yorgunluğunu” giderme buluşmalarında Erdoğan, AKP Kadın Kolları toplantısında şu cümleyi kurmuştu: “Kadınların AKP’den uzaklaşmasına izin vermeyeceksiniz! 2019’u kadınlar sırtlayacak.”

Artık mümkün olmayan bir “başarıyı” hanelerine yazmak için atılan adımların eskisi kadar etkisi de hükmü de yok. Örneğin infial yaratan kadın cinayetlerinin ardından Adalet Bakanlığı imzasıyla kadına yönelik şiddet konusunda yayımlanan genelge, kadına yönelik şiddetin devam etmesinin önüne geçebilecek bir ufuk taşımadığı için, kadınların öfkesinin dinmesine de neden olamayacak.

Ayrıca kriz gerçeği var ki bu yalnızca bir “gündem” değil, etkileri yeni yıldan beklentilerimizi bile belirleyen, gündelik hayatımıza çoktan yansımış bir “zor” aynı zamanda. Kadınlar 2019’u kriz ve işsizlik kaygısıyla işyerinde ve evde daha çok şiddetle karşı karşıya kalarak, daha ağır ve kötü koşullarda çalışarak, evin yükü giderek ağırlaşırken olmayanı yetirme çabasıyla daha çok yorularak geçirdi. Öyle ki, örgütlü işyerlerinde toplu iş sözleşmeleri dönemleri işçiler bakımından beklentinin düşük tutulduğu, sendikaların ise mücadeleci bir tutumları olmadığı için bu düşük beklentiyi adeta desteklediği bir tablo vardı. Örgütsüz işyerlerinde ise durum daha vahim. Ancak söylemeden geçmeyelim; yüz yüze yürütülen çalışmalarda; örneğin asgari ücret için yürütülen kampanyalarda, sendikalaşma çağrılarında, krizle mücadele çağrılarının yapıldığı işçi duraklarında kadın işçilerin eskiye göre daha büyük bir ilgiyle tartışmalara katıldığı, örgütlenme eğiliminin ise yüksek olduğu gözlemleri pek çok yerde bize aktarıldı. Bu, umut veren ve değiştirme gücü aşılayan dayanak noktalarından biri.

Önemli bir dayanak noktası da yıl boyunca kadınların bir araya gelmekten, sokağı zorlamaktan vazgeçmemesi. 2019’da 8 Mart ve 25 Kasım etkinliklerinin neredeyse tüm illerde, ilçelerde, mahallelerde yaygın bir biçimde gerçekleşmesi, tüm dünyayı kasıp kavuran “Las Tesis” dansının en çok kentte yapıldığı ülkenin Türkiye oluşu boşuna değil -bu eylemlerin polis saldırısına uğradığı tek ülke oluşu da!

Bizden toplumsal gerçekliğe her gün yansıyan vahşi cinayet haberlerinin, kadın haklarına dönük saldırıların, ekonomik krizin yarattığı umutsuzlukla bakmamızı istiyorlar. Oysa, iktidarın toplum mühendisliğine dayanan “organize işlerine” rağmen başka bir yaşamı arzu ettiğini alenen ifade edenlerin çokluğuyla yeni bir yıla başlamak... Bize lazım olan bu!
2019 bize bir kere daha gösterdi; tüm saldırılar karşısında kadınlar haklarını ve hayatlarını savunmak için mücadele ediyor. Bu, maddi temelleri olan tarihsel bir olgu ve geri çevrilemez. Ama bu gündelik mücadele, hayatta kalma çabası henüz örgütlülüğe dönüşmüş değil. Sorumluluğumuzun büyük olduğu kısım burası: Kadınların canları pahasına gösterdikleri gündelik direnci organize bir direnişe çevirmek... 2020 bu çabanın somutlandığı bir yıl olsun!


İlgili haberler
2019 Almanya’da kadınlar için nasıl geçti?

2019 yılı Almanya’da kadınlar açısından sokağa çıkma eğiliminin arttığı bir yıl oldu. Kadınlar kürta...

2019 kadınlar için nasıl bir yıl oldu?

2019 yılında kadın hareketinde öne çıkan gelişmeleri Ekmek ve Gül Koordinatörü Sevda Karaca ile değe...