Aile arabuluculuğu kadınları şiddete mahkum edecek
İstanbul Sözleşmesi’ne aykırı olan arabuluculuk sistemi şiddete aile mahremiyeti kalkanı getirecek. Bu sistemle kadınlar şiddet dolu bir yaşama mahkum kalırken, devlet sorumluluğu üzerinden atacak.

Müftülere nikah yetkisi verilmesinin ardından hükümet, boşanma süreçlerinde Aile Arabuluculuğu sistemini getireceğini söyleyip, hazırlıklar yapıldığını açıkladı. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül Ekim ayında gazetecilerle yaptığı bir buluşmada “Aile arabuluculuğu meselesinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızla bu konuyu değerlendiriyoruz. Şu anda tam adı konmuş bir şey yok. Burada da temel felsefemiz uyuşmazlıkların mahkeme kapılarında değil de mümkünse taraflarla bir kez daha iş ciddiye geldiğinde, köprüden önceki son çıkış anlamında bir kez daha müzakere edilmesine imkân sağlama anlamında bir düşünce var. Bu aile müessesesini ayakta tutmaya yönelik çalışmamız. Aynı zamanda çocukların adliye kapılarında, duruşma kapılarında uyuşturucu kullanan ya da katillerle aynı koridorda olmamasını, bir travma yaşamamasını amaçlıyoruz. Bunlar adliyeye gitmeden çözülebilir mi diye çalışma var.” diye anlatmıştı aile arabuluculuğunun arka planındaki mantığı.

2 BİN ARABULUCU, 300 SAAT EĞİTİM: HEDEF BARIŞTIRMAK!
Geçen hafta Habertürk gazetesi Aile Arabuluculuğuna yönelik hazırlıkları manşetine taşıdı; haberden öğrendiğimiz ayrıntılar şöyle:
* Hazırlıkları süren düzenlemeye göre; boşanma, nafaka, mal paylaşımı, tazminat, velâyet, çocukla kişisel ilişki kurma gibi konularda vatandaşlar aile mahkemesi hâkimi tarafından arabulucuya yönlendirilecek.
* “Aile Arabuluculuğu Merkezleri” kurulacak.
* Bu merkezlerde hukukçu arabulucuların yanı sıra değişik alanlardan uzmanlar istihdam edilecek. Hedef; öncelikle tarafları barıştırmak!
* Arabuluculara, boşanmak için gelen çiftlerin barıştırılmasını sağlamak amacıyla “çatışmadan işbirliğine geçmede ebeveynlere yardımcı olmak” başlığı altında eğitim verilecek. İlk etapta 2 bin arabulucu istihdam edilecek. Bu arabulucular 300 saat eğitimden geçirilecek.
* Arabulucu huzurunda sağlanan uzlaşı, her şartta aile hâkiminin onayından geçecek.

ŞİDDETE “AİLE MAHREMİYETİ” KALKANI
Habertürk gazetesi, “Aile mahkemelerinde aile davaları aleni bir şekilde yapıldığı için aile sırları ortalığa dökülüyor” diyerek aile arabuluculuğunu “aile mahremiyetini koruyacak bir uygulama” olarak lanse ediyor. Aynı vurguyu Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanı Hakan Öztatar da yapıyor ve diyor ki “(aile arabuluculuğu ile) ilişkileri yıpranmadan, aile mahremiyeti korunarak, husumetler büyümeden, diğer kişilere yansımadan sorunu barışçıl biçimde çözecekler.”
Oysa biliyoruz ki “aile mahremiyeti” olarak ifade edilenler, çok büyük oranda suç teşkil eden şiddet, istismar gibi suçlar. Olumlu bir şey gibi ifade edilse de “aile mahremiyeti” olarak ifade edilen esas olarak şiddeti kamusal alanın bir sorunu olmaktan çıkarıp özel alana hapsetmek. Aile içinde yaşanan sorunların “aile mahremiyeti” adı altında görünmez kılınması şiddeti ve evlilik içi suçları toplumsal eşitsizliklerden kaynaklanan ve sadece bireysel bir mesele olarak ele alınmaması gereken suçlar olmaktan çıkarıp “özel” bir mesele haline getiriyor. Aslında kadınların mücadeleyle yasalara geçirdikleri “şiddet konusunda devletin sorumluluğu ve önlem alma yükümlülüğü” ortadan kaldırılıp “özel alanın konusu” haline getiriliyor. Aile arabuluculuğu, “kol kırılır, yen içinde kalır” mantığını yaşatıyor.


ARABULUCULUK: HEM EŞİTSİZ, HEM DE PARALI!
* Aile arabuluculuğuna ilişkin şu an açıklanan ayrı bir hukuksal düzenleme yok. Ama aile arabuluculuğuna ilişkin atılacak adımlar, Türkiye’de 2012 yılında çıkarılan Hukuk Uygulamalarında Arabuluculuk Kanuna (HMAK) dayandırılıyor. Bu kanun iş hukukunda patronla işçi arasında da zorunlu arabuluculuk getiriyor olmasıyla tepki toplamıştı.
* Hem İstanbul Sözleşmesi hem Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nda aile içi şiddet iddiası ile işlenen suçların uzlaşma kapsamı dışında olduğu açıkça ifade ediliyor.
Ancak Türkiye’de boşanma süreçlerinde aile arabuluculuğunun “fiili” olarak uygulamaya sokulduğunu biliyoruz. 2012 yılında çıkarılan Aile Danışma Merkezleri Yönetmeliği, bu merkezlerdeki görevlilere “boşanma safhasından önce arabuluculuk yapmak” gibi bir görev de tanımlıyordu. Hatta boşanma aşamalarında kadınları arabuluculuk kurumlarına gönderen hakimler de olmuştu.
* Arabuluculuk Kanunu “mahkemelerin iş yükünün azaltılması” bahanesiyle gündeme getirildi. Aile Arabuluculuğu da “mahkeme süreçlerinde aile mahremiyetinin korunamaması, çocukların mağdur olması, boşanma kararlarının ani kararlarla alınması, anlaşmalı olmayan boşanma süreçlerinin uzun sürmesi” gibi gerekçelerle meşrulaştırılmaya çalışılıyor.
* Arabuluculuk süreçleri ve aile içinde uzlaşmazlığa neden olan sorunlar “gizli” kalacak. Kadınların hangi koşullarda o masaya oturacağını, neyin pahasına “uzlaştığını” mahkeme heyetleri bile bilmeyecek. Örneğin, uzlaşma olarak ifade edilen çözüm yönteminin kamu düzenine aykırı olup olmadığına ilişkin bir denetleme nasıl söz konusu olacak? Bunun açık bir yanıtı yok.
* Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanlığı’nın arabuluculuğu yaygınlaştırmak için hazırladığı afişte arabuluculuğun “ekonomik, hızlı, gizli ve gönüllü çözüm” olduğu söyleniyor. Ancak aile arabulucusunun hizmetlerinden yararlanmak ücrete tabii olacak. Uyuşmazlığın taraflarının arabulucu ile sözleşme yapması zorunlu olacak ve kendisine yapılacak olan görüşme başına belirli bir ücretin ödenmesi gerekecek.
Bu, özellikle boşanma süreçlerinde maddi zorlukları daha çok yaşayan taraf olan kadınlar aleyhine sonuçlar yaratacak.
* Kadınlar zaten adalete erişimde cinsiyetlerinden kaynaklı ayrımcılık, eşitsizlik nedeniyle ciddi engellerle karşılaşıyorlar. Arabuluculuk, kadınların adalete erişmesindeki sorunlara çözüm olmak yerine bir engel olacak.

İMAMLAR DA AİLE ARABULUCUSU OLABİLİR Mİ?
Adalet Bakanı Gül, gazetecilerin sorusu üzerine “Sanki ‘Nikâh kıyanlar arabulucu da olabilecek’ şekline çevriliyor, böyle bir şey yok” ifadesini kullandı. Ancak hemen sonrasında arabulucuların kamu görevlisi olacağını belirtti. İmamlar da kamu görevlisi olduğu için, bu durum, arabuluculuğun da imamlara verileceği kaygılarını pekiştirdi.
Sadece boşanma süreçlerinde değil, evlilik sürerken devam eden sorunlara devlet görevlendirdiği din adamları eliyle “kadınları evlilik içinde tutmak” gibi bir görevi zaten üstlenmiş durumda. Mahalle aralarına kadar yayılan aile merkezlerinde, belediyelerin ve kaymakamlıkların sunduğu danışma hizmetlerinde görevlendirilen sosyal çalışmacılar arasında aile içinde yaşanan sorunları “dini değerlendirmelerle” çözmeye çalışan ve kadınları evliliği sürdürmeye zorlayan “ikna odaları” zaten oldukça yaygın. Aile arabuluculuğu ile, zaten her alana yayılmış “ikna odaları” bir de yargı sistemine taşınmış olacak. Üstelik, aile arabuluculularının “toplumun gelenek ve göreneklerine uygun bir biçimde” yapılandırılacağı, sadece hukukçulardan değil, farklı alanlardan çalışmacılarla uygulanacağı da sürekli söyleniyor. Bu “farklı alanlardan çalışmacılar” arasında ise din adamlarının olmasının önünde hiçbir engel yok!


BOŞANMALARIN ÖNLENMESİ KOMİSYONU DA ÖNERMİŞTİ
14 Mayıs 2016 tarihli TBMM Boşanma Komisyonu raporunda da arabuluculuk, “aile hukukuna ilişkin bir alternatif uyuşmazlık çözüm yolu” olarak gündeme getirilmişti. Komisyon boşanmayı, önlenmesi gereken toplumsal bir “sorun” olarak ele alıyor ve önerileriyle kadınların medeni haklarının büyük kısmını tırpanlayarak “evliliğe mecbur kalmalarını” sağlamaya çalışıyordu. Komisyon, aile hukukunda da zorunlu arabuluculuğunun uygulanmasını önermişti. Kadın örgütleri itiraz etmişti.

AİLE ARABULUCULUĞUNA İTİRAZ EDİYORUZ, ÇÜNKÜ...
* Aile arabuluculuğu Türkiye’nin taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ne aykırı. Sözleşmeye göre, şiddet söz konusu olduğunda arabuluculuğun zorunlu olması yasak.

* Kadınların en çok şiddetle ve ölüm tehdidiyle evi terk zamanında karşı karşıya kaldığı açık. Tarafları boşanma sürecinde zorunlu olarak bir araya getirmek kadınları şiddete “zorunlu” kılmak demektir. - Toplumda kadınların koşulları erkeklerle eşit değil, kadınlar kendi yaşamlarını kontrol etmekte erkekler kadar bağımsız kararlar alamıyorlar ve erkeklerle eşit güce sahip değiller. Arabuluculuk sistemi bütün bu eşitsizlikleri yok sayıp kadınları ve erkekleri “eşitmiş gibi” ele alıyor.

* Arabuluculukta tarafların eşit olması kuralı vardır, ancak kadınlar toplumda erkeklerle eşit değil. Özellikle boşanma süreçlerinde eşitsizlik daha da derin bir biçimde ortaya çıkıyor. Eşit olmayan taraflar arasında “uzlaşı” daha güçlü olanın lehine sonuçlanır. Aile arabuluculuğu ile kadınlar erkekler lehine işleyecek bir sürece sürükleniyor.

* Toplumsal önyargılar, kadının boşandıktan sonra maddi olarak hayatını ikame ettirmekte zorlanacak olması, çocuklar için aile ortamının her koşulda daha iyi olacağı gibi dayatılan kalıp yargılar sebebiyle, bir kadının boşanma kararı verebilmesi hiç kolay değil. Bütün bunlara rağmen boşanmayı tercih edebilecek kadınların aile içinde kendilerini ezilmiş hissettikleri, şiddete maruz kaldıkları, sömürüldükleri ve ayrımcılığa uğradıkları da açık. Kadınların boşanma süreçlerindeki “eşitsiz” konumları gözetilmeden, bin bir zorlukla alınan boşanma kararında kadının önüne yasal engeller çıkartmak, zaten uzun olan boşanma sürecini zorunlu aile danışmanlığı gibi yollarla daha da uzatmak, kadını işkence çekmeye mahkûm etmek demektir.

* Aile arabuluculuğuna ilişkin yapılan açıklamalarda görüyoruz ki “şiddet varsa arabuluculuk olmayacak” denilen şiddet türü yalnızca fiziksel ve cinsel şiddet. Oysa Türkiye’de kadınlar aile içinde boşanma kararı almalarında etkili olan pek çok farklı şiddet türüyle karşı karşıya kalıyorlar. Boşanmaların sadece fiziksel değil psikolojik veya ekonomik anlamda şiddet nedeniyle de gündeme geldiğini biliyoruz. Aile arabuluculuğu fiziksel şiddet dışında geri kalan şiddet türlerini görünmez kılıyor.

* Biliyoruz ki boşanma davaları medeni kanunda düzenlenen boşanma sebeplerinden biri veya birkaçına dayalı olarak açılmaktadır. Bu sebepler “hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığı ve evlilik birliğinin sarsılması” gibi sebepler. Boşanma nedenlerine dayanak olan somut olayların çoğunluğu ise aile içi şiddet unsurlarını zaten barındırıyor. Taraflar çoğunlukla psikolojik şiddet ögelerini içeren tartışmalar yaşamadan boşanma aşamasına gelmez. Yani aslında boşanma davalarının büyük çoğunluğu arabuluculuğa elverişli değildir. Ama düzenleme bu gerçeği görmezden geliyor.

* Daha da vahimi şu; bugün “kadına yönelik şiddet söz konusu olduğunda arabuluculuk uygulanamaz” şartı getiren İstanbul Sözleşmesi ve onunla uyumlu olarak çıkan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Yasası da tartışmaya açılmış durumda. Bu yasaların “kadın haklarını fazla genişlettiği, ülke gerçeklerine uymadığı, ailenin devamlılığı için tehdit oluşturduğu” yönünde tartışmalarla bu yasa ve sözleşmelerin koruyucu hükümleri geriye çekilmeye çalışılıyor. Bu da kadınların her koşulda evliliklerini sürdürmeye zorlanacakları bir toplam yasal sürecin yapılacağı endişesini doğuruyor. Yani aslında toplam olarak kadınların medeni haklarını geriye götürecek bir yasal değişim süreci yaşıyoruz.

* Aile arabuluculuğu ile boşanma ve kadına karşı şiddet ‘özel alan’ kabul edilerek devletin sorumluluk alanı dışına çıkartılmaya çalışılıyor.

İlgili haberler
Müftü nikahıyla evlendirecek, arabulucuyla boşanma...

Müftülere resmi nikah yetkisi verilmesinin ardından AKP’nin yeni hamlesi “boşanmaların artık mahkeme...

Kadın ve çocukların aleyhine bir adım: Arabuluculu...

Adalet Bakanlığının açıklamasıyla tekrar gündeme gelen ‘boşanmalarda arabulucuk’ düzenlemesinin kadı...

Şarkıcı Gülben Ergen’den, temizlikçi Ayşe’ye kadar...

Ya kabul edip yaşamayı sadece nefes alıp vermeye indirgeyerek ölmek, ya da reddedip hiçbir haktan fa...