Çocuklar parmaklıklara terk: Cezaevi şartları çocukları korumuyor, suçu önlemiyor
Çocukların ağır suçlarda yetişkinler gibi yargılanması tartışılırken, CİSST Hapiste Çocuk Tematik Alan Temsilcisi Avukat Cansu Şekerci ile bu tartışmaları değerlendirdik.

Son aylarda çocukların ağır suçlarda yetişkinler gibi yargılanmasını öngören yasal düzenlemeler tartışılmaya devam ediyor. “Suça sürüklenmiş çocuk” kavramının kullanılması hedefe alınıyor.

Sistemin suçlu olarak damgaladığı ancak korunmaya ve desteğe muhtaç olan “suça sürüklenen” çocukları, “ıslah” adı altında kapatıldıkları cezaevlerinde daha da ağır koşullar bekliyor. CİSST Hapiste Çocuk Tematik Alan Temsilcisi Avukat Cansu Şekerci ile mahpus çocukların yaşam koşullarını ve tartışılan yeni düzenlemenin olası sonuçlarını konuştuk.

Mahpus çocuk oranı artıyor

Şekerci’ye, Türkiye’de özellikle pandemiden bu yana çocukların suça sürüklenme oranlarında ortaya çıkan somut tabloyu soruyoruz. Şekerci, suça sürüklenen çocukların sayısında artış gözlemlediğini söyleyerek şöyle bir tablo çiziyor:

“TÜİK’in verilerine göre pandemiden beri güvenlik birimlerine gelen çocukların sayısında artış görüyoruz. Bu artış yalnızca fail sıfatıyla değil, mağdur sıfatıyla gelen çocuklar için de geçerli. Mahpus çocukların nüfusu da benzer olarak artış göstermekte. Pandemi sürecinde koşullu salıverilme ve infaz hesaplamalarında yapılan değişiklikler ile azalarak 5 Ocak 2021’de 1596 olan çocuk mahpus sayısı, 1 Eylül 2025 itibarıyla 4 bin 593’e yükseldi. Adalet istatistiklerine göre 2024’te çocuklar en çok vücut dokunulmazlığına ve mal varlığına karşı suçlar dolayısıyla savcının önüne çıkmış. Bu bizim için bir şey ifade ediyor. Yoksulluk ve şiddet, çocuk suçluluğuyla mücadele bakımından büyük önem taşıyor.”

Hapishaneler yeniden suçla ilişkilenmeyi önlemiyor

Şekerci’ye bugün hapishanelerde mahpus çocukların şartlarını soruyoruz. Mahpus çocukların tutulma şartlarının hangi hapishanede tutulduklarına, hatta hangi koğuşta tutulduklarına göre değiştiğini söyleyen Şekerci, sözlerine şöyle devam ediyor:

“Bu, çocuk haklarına dayalı asgari bir tutulma koşulunun sağlanmadığına işaret eder. Hapishanelerin bağımsız denetime kapalı olması ise gerçek tabloyu görmemizi imkansız hale getiriyor. Ancak biliyoruz ki dış dünyayla iletişim, eğitime erişim, psikososyal destek, şiddetten korunma, mahpus çocuklar için çok derin kısıtlılıklar taşıyor. Çocukların tutulma koşulları, tahliye sonrasında ne yapabilecekleri konusunda da belirleyici oluyor. Hapsedilme, onarıcı adalet sisteminin bir parçası olacaksa suç tekrarını engellemelidir. Ancak uygulamada hapishane koşulları ve çocukların yeniden suçla ilişkilenmesi, hapsetmenin mağdur-fail-toplum üçgenindeki onarıcı adaleti tesis etmediğini gösteriyor.”

Kız çocukları karanlıkta kalıyor

Şekerci, mahpus kız çocuklarının somut koşullarına da özel bir parantez açıyor:

“Son açıklanan verilere göre hapishanedeki 4 bin 593 çocuğun 199’u kız çocuktur. Bu, toplam hapishane nüfusunun yüzde 0.04’üne karşılık gelmektedir. Tutuklu kız çocukları kadın hapishanelerinin çocuk koğuşlarında tutulurlar. Hükümlü kız çocuklar için ise müstakil bir eğitimevi bulunur. Kız çocukların sayısının bu kadar az olması, bu konuda aslında onarıcı adalet kapsamında çalışmalar yapılması için iyi bir pilot uygulama olabilecekken içinde bulunduğumuz sistemde karanlıkta kalmaları sonucunu doğurmaktadır. Çocukların karanlıkta kalması, uğradığı hak ihlallerinin de karanlıkta kalması anlamına gelir. Örneğin 300 kişilik bir çocuk hapishanesinde çocuk hakları odaklı çalışmalar ya da izleme ziyaretleri yapılması, personelin buna göre eğitimler alması daha mümkünken 300 kişilik bir kadın hapishanesinin 10 kişilik kız çocuk koğuşundaki çocukların tutulma koşulları ve erişebildikleri uzman desteği çok daha sınırlıdır.”

'Ağır ceza gerekir' tespiti hatalı

“Çocukların yetişkin gibi yargılanması, hapishane şartları ve koşulları açısından nasıl bir tehlike yaratabilir?” diye soruyoruz Şekerci’ye. “Öncelikle hangi noktadan başlamamız gerektiği konusunda doğru kararı vermeliyiz. ‘Suç ortaya çıktıktan sonra bir çocuğu korumak ya da bir çocuğu cezalandırmak için ne yapacağız’ mı demeliyiz yoksa çocuklar fail ya da mağdur sıfatını almadan önce, bir suçun parçası olmasınlar diye mi çalışmalar yapmalıyız?” sorusunu ortaya sererek sözlerine başlayan Şekerci, “Mekanizma nasıl işliyor sorusunun cevabını almadan çözümün peşinen ‘daha ağır cezalar’ olduğunu tespit etmek hatalı bir yöntem” diyor ve devam ediyor:

“Türkiye’de çocuklar, artık çok daha fazla ‘mağdur’ ya da ‘Suça sürüklenen çocuk’ sıfatıyla adli birimlerin önüne geliyor. Bunun için kapsamlı ve bütüncül bir çalışma yürütülmeli. ‘Çocuk Koruma Kanunu nasıl daha iyi uygulanabilir ya da nasıl daha iyi hale getirilebilir’ soruları üzerine çalışmak yerine cezaların artırılmasını çare görmek, çocukları yetişkin sisteminin içine sokmak uluslararası insan hakları standartlarında geriye atılmış bir adım olacaktır. Bu zamana kadar Adalet Bakanlığınca ya da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca yayımlanan stratejik planlar, reform belgeleri -çocuk hakları odağında bütüncül bir çalışma prensibi sağladıkları tam olarak söylenemese de- biraz daha çocuk hakları perspektifinde hedefler koymuşken gündeme getirilen kanun değişikliği, bunun tam zıttı bir yöndedir.”

Çözüm nerede?

Çocukların yetişkin gibi yargılanması talebinin, Türkiye’nin taraf olduğu ve uymayı taahhüt ettiği BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye aykırı olduğunu ve insan haklarını uluslararası standartta tutmaya çalışmanın devletin asli görevlerinden biri olduğunu söyleyen Şekerci şöyle devam ediyor:

“Toplumdaki şiddet vakalarının azalması, çocukların suçtan korunması, çocuk suçluluğu ile mücadele gibi hedefler çocukların daha ağır şartlarda cezalandırılması ile değil, önleyici mekanizmalarla sağlanabilir. Bir çocuğun daha uzun süre hapishanede tutulması ne onu ne de toplumu tahliye sonrasına hazırlayabilir. Türkiye’de bunun üzerine yapılmış resmi açıklamalar olmasa da tahliye sonrası yeniden suçla ilişkilenme oranı son derece yüksektir. Bu da hapsedilmenin caydırıcı olmaya ya da suç tekrarını engellemeye yaramadığını göstermektedir. Çocukların daha ağır şartlarda cezalandırılmasının karşılığı, mevcut sistemimizde daha uzun süreli hapis cezalarına karşılık geliyor. Çocuk hapishaneleri nerelerdedir, nasıl koşulları vardır, çocuklar buralardan nasıl etkileniyor, buradan çıktıktan sonra ne yapıyorlar, mekanizma nasıl işliyor sorularının cevabını almadan çözümün peşinen ‘daha ağır cezalar’ olduğunu tespit etmek hatalı bir yöntem. Kanun teklifi gelmeden önce, şimdiden milletvekillerinin çocukların tutulduğu hapishaneleri çocuk hakları temelinde incelemesi gerekiyor.”

Devletin sorumlulukları ve nasıl bir yöntem izlenmesi gerektiğini soruyoruz Şekerci’ye. “Esas yöntemin çocuk hakları için süreğen ve sistemli bir çalışma olması gerektiğini düşünüyorum” diyen Şekerci şu ifadeleri kullanıyor:

“Örneğin Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının 2023-2028 yıllarını kapsayan bir strateji belgesi ve eylem planı var. Bu planda ‘Çocuk adalet sisteminin iyileştirilmesi ile birlikte çocukların suça sürüklenmelerini ve suç mağduru olmalarını önleyecek asgari koşulların bütün çocuklara sağlanması amacıyla da el birliği ile çaba gösterilmesi’ gerekliliği yer alıyor. O halde gündemdeki kanun teklifi, bu strateji karşısında ne ifade ediyor? Bu teklif hakkında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Meclisin alt komisyonlarından Çocuk Hakları Komisyonu, çocuk alanında çalışan uzmanlar, akademisyenler, sivil toplum ne diyor?”

Eli kulağında teklife karşı mücadele

Son olarak yeni kanunun onaylanmasına karşı neler yapılabileceğini soruyoruz Şekerci’ye. Şu sözlerle yanıtlıyor sorumuzu:

“Her an komisyona sunulabilecek, komisyonda yeteri kadar tartışılmadan apar topar genel kurulun önüne gelebilecek eli kulağında bir teklif var. Öncelikle sürecin bu kadar hızlı ve yetersiz tamamlanmasının önüne geçilmeli. Kanun teklifi paylaşılmalı, görüşler alınmalı, tartışmalar yapılmalı, uzmanlar dinlenmeli, bakanlıkların çalışmaları ortaya konmalı, düzenlemenin hareket noktası, gerekçesi, olası sonuçları uzun uzun tartışılmalı. Bu tartışmalarda sivil topluma ve meslek odalarına alan açılmalı. Sivil toplumun bu konuda kamuoyunu aydınlatmayı amaçlayan, yasa yapıcıya katkı sunan çeşitli çalışmaları var, akademinin araştırmaları var. Metodu olan, araştırmaya ve izlemeye dayanan, öneriler barındıran bu çalışmalara kulak verilmesi çok önemli.”

Fotoğraf: Mark Stebnicki/ Pexels

İlgili haberler
‘Suça sürüklenen çocuklar’ tartışmalarında neredey...

‘Devletin, çocuk refahı ve korunmasına yönelik hizmetleri doğru ve eksiksiz olarak yerine getirmesi,...

Z kuşağı değil, 'Ne iş olsa yaparım' kuşağı

Temmuz ayında 25, Ağustos ayında ise 48 çocuk Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği'ne iş bulmak için baş...

‘Suça sürüklenen çocuk’ tartışmalarında 10 soru 10...

Çocukların yetişkin gibi yargılanması yasa değişikliği tartışması sürüyor. Bu yazıda, suça sürüklene...