Danıştayda savunma yapan avukatlar: Tüm toplumun hakları Cumhurbaşkanının keyfine bağlı
Danıştay duruşmalarında savunma yapan kadın avukatlar, sözleşmeden çekilme yetkisinin ‘tek adam keyfiyetine’ devredilemeyeceğini söylerken, kız kardeşleri katledilen kadınlar da karara tepki gösterdi.

Danıştay 10. Dairesi verdiği kararla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptali istemini 2’ye karşı 3 oyla reddetti. Danıştay kararında sözleşme Mecliste onaylansa da sözleşmeden çıkma takdirinin Cumhurbaşkanında olduğu ileri sürüldü. Hem Danıştay savcısı hem tetkik hakimi hem de 5 hakimden 2’si Cumhurbaşkanının sözleşmeden çekilme kararının hukuka aykırı olduğunu ifade etti.

Danıştayda gerçekleşen 4 duruşmaya bini aşkın avukat katıldı, savunmalarla fesih kararının hukuksuzluğunu, sözleşmenin kadınlar için önemini anlattı. Duruşmalarda İstanbul Sözleşmesi’ni savunan avukatlarla Danıştay kararını değerlendirdik.

‘KİMSENİN HUKUK GÜVENLİĞİ YOK’

Diyarbakır Barosu adına savunma yapan Av. Hatice Demir, kararın “skandal” olduğunu belirtti. Uluslararası sözleşmelerin feshine ilişkin Anayasa ve kanunda açık bir düzenleme olmadığını ifade eden Demir, buna karşın Danıştayın “Cumhurbaşkanının bu konuda takdiri vardır” demesini eleştirdi. Yargıda tüm idari işlem ve eylemlerin hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerektiğini ifade eden Demir, “Burada temel amaç kamu yararının olup olmadığının, verilen kararın hukuka uygunluğunun incelenmesi. Cumhurbaşkanının takdir yetkisinde olduğu söylenen bu kararın aslında keyfilik içerdiğini görüyoruz” dedi. Danıştay kararında sadece “yetki” konusunun tartışıldığını ifade eden Demir, “Kararın hangi sebeple verildiği, kamu yararının olup olmadığı irdelenmemiş. Dilekçelerimizdeki itirazlarımıza değinmemiş. Tamamen iktidara yaranma kaygısıyla verilmiş bir karar” diye konuştu.

Kararın, tüm toplumun hayatının ve haklarının tek bir adamın takdir yetkisinde olduğu anlamına geldiğini dile getiren Demir “Demek ki hiçbirimizin hukuk güvenliği yok. Bu karar topluma ve kadınlara rağmen verilmiş bir karar. İtirazlarımızı sürdüreceğiz” dedi.

‘TEK ADAMIN YARGISI’

Hatay Barosu adına savunma yapan Av. Mehtap Sert, kararın tek adam rejiminin “Ben ne dersem o olur” dayatmasının bir yansıması olduğunu belirtti. Bir yasanın yürürlük bulması için toplumsal bakış açısının da değişmesi gerektiğini ifade eden Sert, İstanbul Sözleşmesi’nin önemini şöyle açıkladı: “Ceza kanunları başlıca toplumsal bakış açısını değiştirecek kanunlar değildir. Ceza kanunu fiili ceza verip vermemeyi öngörür. Fakat İstanbul Sözleşmesi öyle değildi. İstanbul Sözleşmesi toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak bir sözleşmeydi.”

Cinsiyet eşitsizliğinin yargı kararlarına yansımasına ilişkin de örnekler veren Sert, “Boşanma dosyalarında evde temizlik yapmayan kadın tam kusurlu kabul edilir. Fakat erkeğin ev işlerine yardım etmiyor olması kusur değildir. Ya da kadının erkeğe ‘Sen adam değilsin’ demesi ağır hakaret; fakat erkeğin kadına ‘Sen kadın değilsin’ demesi kusur olarak kabul edilmez” diyerek İstanbul Sözleşmesi’nin toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için önemli bir sözleşme olduğunu belirtti.

‘İSTANBUL SÖZLEŞMESİ KADINLARIN MÜCADELEYLE YAZDIĞI BİR METİN’

Eskişehir Barosu adına savunma yapan avukatlardan Av. Heval Yıldız Karasu, “Mahkeme salonunda bu işlemin hukuki olmadığını günlerce anlattık. Ret kararına imza atanlar kendi yaşamlarını kadınların yaşamlarının önüne koyduğu için tarihsel bir hataya imza attılar” değerlendirmesinde bulundu. İstanbul Sözleşmesi’nin kadınların hayatlarıyla, dirençleriyle yazdıkları bir metin olduğunu vurgulayan Karasu, “Bu sözleşme Ayşe Tuba’dan Hatice Kaçmaz’a, Şule Çet’e yaşamları için şiddete karşı mücadele etmekten geri durmayan kadınların imzasını taşıyor. Bu kararla kadınların mücadelelerini geriye düşürmek isteyenler bilmelidirler ki kadınlar bu sözleşme dahil pek çok sözleşmeyi yeniden yazabilecek güçtedir. Kadınları mücadele, direniş ve dayanışma yaşatıyor” diye konuştu.

SÖZLEŞMEYE KARŞILIK GELEN BİR İÇ HUKUK DÜZENLEMESİ YOK

Türk Tabipleri Birliği (TTB) adına Danıştayda savunma yapan Av. Verda Ersoy “Anayasamız, kişi hakları ve ödevlerine ilişkin konular Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle düzenlenemez diyor. Bu konu doğrudan sağlık hakkı ve yaşam hakkıyla ilgili. Kadına yönelik şiddet bunlarla doğrudan bağlantılı. Temel hak ve özgürlükler söz konusu olduğu için Cumhurbaşkanlığı kararları ile düzenlenemez” dedi.

Kararda sıkça dile getirilen “İç hukukumuz yeterli” savunmasına da yanıt veren Ersoy, “Değil çünkü İstanbul Sözleşmesi ilk defa şiddet tanımını değiştirdi. Şiddet fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik olabilir. Bu genişlikte bir sözleşmeden bahsediyoruz aslında. Üstelik bu 4 şiddet tarifi içerisinde de her şiddet türü için nasıl engelleme araçları geliştirilebileceği, nasıl koruma sağlanabileceği, nasıl kavuşturmada farklı düzenlemeler olabileceği var. Bizim bu şekilde bir iç hukuk düzenlememiz yok” diye konuştu.

BUNDAN SONRA NE OLACAK?
Danıştayın dosyaları reddetmesinin ardından atılacak adımların hazırlıkları da yapıldı. Davacılar bu kararı Danıştay Dava Daireleri Kuruluna taşıyacak. Bu aşamada itirazların incelenme süreci başlayacak.
Daha önce İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin açılan yürütmenin durdurulması davasında ret kararı veren İdari Dava Daireleri Kurulu, esasa ilişkin başvurulara da ret kararı verirse Anayasa Mahkemesine “Anayasa’ya aykırılık” gerekçesiyle başvuru süreci işletilecek. Buradan da ret sonucu çıkarsa iç hukuk yolları tükenmiş olacak. Böylece süreç Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılacak bireysel başvurular ile devam edecek.
‘CUMHURBAŞKANI İSTEDİĞİ SÖZLEŞMEDEN ÇIKABİLİR’
Hukukçular Danıştayın kararını çeşitli yönleriyle değerlendirip eleştirirken; açıklanan kararda “Uluslararası sözleşmelerden çekilmek tamamen Cumhurbaşkanının takdiridir” görüşü sık sık tekrarlanıyor. Cumhurbaşkanının ileride herhangi bir uluslararası sözleşmeden çekilinmesi yönünde karar alabilmesinin yolunu açan cümle kararın 22. sayfasında geniş şekliyle şu biçimde yer alıyor:
“Cumhurbaşkanının TBMM’nin onaylanmasını uygun bulduğu bir uluslararası anlaşmayı onaylama zorunluluğu bulunmadığı gibi, gerek zamanlama açısından gerekse uluslararası alanda değişen ya da gelişen yeni koşullar itibarıyla anlaşmanın onaylanmasını erteleyebileceği, onaylamaktan tamamen vazgeçebileceği ve daha önce onaylamış olduğu bir anlaşmayı (Yasama organının herhangi bir iştiraki olmaksızın) sona erdirebileceği de açıktır. Yabancı ülkelerle Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin yürütülmesi, bu kapsamda milletlerarası anlaşmaların imzalanması, müzakere edilmesi, onaylanması, onaylanmış bulunan milletlerarası anlaşmaların feshedilmesi, sona erdirilmesi ve anlaşmalardan çekilme hususları da Cumhurbaşkanının Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı sıfatıyla temsil yetkisi içerisinde kalmaktadır.”


KIZ KARDEŞİ KATLEDİLEN KADINLAR: İSTANBUL SÖZLEŞMESİ KADINLARIN YAŞAMA HAKKIDIR
Danıştay kararı yalnızca hukukçularda değil; yakınlarını kadın cinayetlerinde kaybeden ailelerin de tepkisini çekti. Adana’da evli olduğu Burhan Dursun tarafından katledilen Tuğba Dursun’un kardeşi Nimet Çermikli, “İstanbul Sözleşmesi’nin feshi kararı sonrası kadın cinayetleri arttı. Devlet buna neden sessiz kalıyor? Cezalar neden ağırlaştırılmıyor?” diyerek karara ve kadınların devlet tarafından korunmamasına tepki gösterdi.
Tuğba Dursun’un geride üç çocuk bıraktığını hatırlatan Çermikli, “Bu çocukların geleceği ve hayalleri de öldü. Başka çocuklar annesiz kalmasın” diyerek sözleşmenin tekrar uygulanmasını istedi. “Devlet kadınları korusaydı kız kardeşim ve kadın cinayetlerinde hayatını kaybeden pek çok kadın ölmezdi” diyen Çermikli, kadın cinayeti davalarında katillere gerekli cezaların verilmesini, indirim uygulanmamasını istedi: “Kız kardeşimi çocuklarının önünde hunharca katleden katile ve bütün kadın katillerine en ağır cezayı istiyoruz. İstanbul Sözleşmesi kadınların yaşama hakkı, bu hakkı elimizden almayın.”
Adana’da kocası tarafından katledilen Kibar Özten’in kız kardeşi Neda Yalap da “İstanbul Sözleşmesi biz kadınların, kız çocuklarının, canice öldürülen kadınların sesidir. Yalnız olmadığımızı ve en önemli olan yaşama hakkımızı güvence altında tutacak olan İstanbul Sözleşmesi yeniden kabul edilmelidir” dedi. Kibar Özten’in davasında bir yılı aşkın süredir karar verilmediğini hatırlatan Yalap, İstanbul Sözleşmesi’nin feshi kararı sonrası yaşanan kadın cinayetlerine dikkat çekerek “İstanbul Sözleşmesi’ni geri istiyoruz” dedi.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ UYGULANSAYDI ABLAM HAYATTA OLACAKTI
Kocaeli’de eski eşi tarafından katledilen Nuray Anar’ın kardeşi Nazan Aykurt, kadınların Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına karşı açılan iptal davasının tüm kadınlar için bir umut doğurduğunu ifade etti. Danıştayın verdiği ret kararının öncelikle erkek şiddetiyle yakınlarını, sevdiklerini kaybeden insanlar başta olmak üzere tüm kadınların umutlarının kırılmasına sebep olduğunu dile getiren Aykurt, “Ülkemizdeki kadınlar başta olmak üzere tüm kesimlerin hukuk nezdindeki mücadelesi devam etmelidir. Bu ülkenin kadınları bu terörü hak etmemektedir. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmemeliyiz. Eğer İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı ablam hayatta olacaktı” dedi. 


İlgili haberler
EMEP: Tek adam rejiminin keyfiyetini onaylayan Dan...

EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi’nin feshine onay veren ka...

Kadınlar 'biz bitti demeden bitmez' diyor, İstanb...

Farklı illerde kadınlar Danıştay'ın İstanbul Sözleşmesi'nin feshini onaylayan kararını protesto etme...

Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi kararı iktidarın k...

İstanbul Sözleşmesi'nin feshi kararının iptali istemiyle açılan davada Kayseri Barosunu temsilen Dan...