‘Sözleşmeden vazgeçmiyoruz’ demek ‘tek adam yönetimini tanımıyoruz’ demek
Sırada çocuğa karşı şiddetin ve istismarın önlenmesi için gerekli önlemleri içeren Lanzarote Sözleşmesi’nin olmadığını kim söyleyebilir?

Danıştay “beklenen” kararı verdi, İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı tek adam kararıyla çıkılmasını “hukuka uygun” bularak, kadınların, çocukların, LGBTİ’lerin hayatlarını tek adamın keyfiyetine bırakmanın adını “hukuk” koydu. Bu karar, başka hukuksuzluklarının, hak gasplarının da önünü tamamen açıyor.

Karar, hakları ve hayatları için mücadele eden kadın ve LGBTİ’lerin uluslararası kazanımlarının ortak belgesi niteliği taşıyan İstanbul Sözleşmesi’ne dair halkın önemli bir kısmının iradesini tanımamakla kalmıyor sadece. Ayrıca, tek adam rejiminin keyfiliğine dokunulamayacağının da ilanını yapıyor. Ve bu, meselenin yalnızca kadın ve LGBTİ’lerin haklarının ve hayatlarının tanınmaması açısından değil, adım adım tek adam rejimini kuran AKP iktidarının geldiği noktanın mahiyetini tanımlamak açısından da önemli.

Kadın hareketi, İstanbul Sözleşmesi’nin bir gece yarısı ortadan kaldırılmasına karşı mücadelenin bir ayağı olarak adalet mekanizmalarını zorlamak adına Danıştay’da kararın yürütmesinin durdurulması ve kararın iptali için yüzlerce dava açtı. 1000’i aşkın kadın avukat, yüzlerce kadın örgütü, siyasi parti, demokratik kitle örgütü, baro, sendika, meslek odasının davacı olduğu bu duruşmalarda aslında yargılanan tek adam rejimi idi. Davacı vekilleri bir yandan İstanbul Sözleşmesi’nin ne anlama geldiğini anlatırken, bir yandan da bu keyfiyet düzenini sorguladı. Bu keyfiyet düzeninin kadınlara, çocuklara, LGBTİ’lere ve aslında tüm topluma faturasını anlattı, belgeledi. Ancak, duruşmalardan birinde, Cumhurbaşkanı kararını savunmak üzere kürsüye çıkan Milletlerarası Antlaşmalar Daire Başkanı “Cumhurbaşkanı kararı yargı denetiminin dışındadır” sözüyle dikkat çekmişti. Danıştay kararı, bu savunmayı onaylamış oldu. Yani ortada bir “hukuksuzluktan” öte, tek adamın hiçbir kararının var olan hukuk sisteminde denetlenemeyeceğini ilan etmeye yönelik yeni bir hukuk yaratma meselesi var.

Danıştay’a İstanbul Sözleşmesi’nin feshi kararının iptal edilmesi için açılan ve henüz duruşması görülmeyen 70’e yakın daha dava var. Danıştay, bu kararla, o duruşmaları da “dostlar alışverişte görsün” diye yapacağını da ilan etmiş oldu. Tam bir garabet olan bu durum, “Sizin ne söylediğinizin ne istediğinizin ne önemi var” manasına da geliyor.

Şimdi bu tabloda; sırada, devletlere kadınlara karşı ayrımcılığın tüm biçimlerini ortadan kaldırma yükümlülüğü getiren Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi’nin, çocuğa karşı şiddetin ve istismarın önlenmesi, faillerin cezalandırılması için gerekli bütün önlemleri içeren Lanzarote Sözleşmesi’nin, hatta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin olmadığını kim söyleyebilir? O çok büyük tepki toplayan çocuk istismarını evlilikle meşrulaştıran önergenin karşımıza yine çıkması şaşırtıcı olur mu?

Durum böyleyken, çeşitli muhalefet partileri kararın hemen ardından “seçim sonrasını” işaret ederek yine “Bizi bekleyin, bize güvenin, biz o işi halledeceğiz” açıklamaları yaptılar.

Mevzuyu hiç mi hiç anlamamışlar. Eğer kadın hareketi İstanbul Sözleşmesi’ni sokaklardan Meclise, adliye saraylarından panel salonlarına, işyerlerinden okullara ilmek ilmek tartıştırarak, mevzunun hayatiliğini anlatarak, hayatın her alanında yan yana gelerek, geniş bir örgütlülük ağı kurarak savunmasaydı, harekete geçmeseydi, kendi gücüne ve geniş kadın kesimlerinin gücüne güvenmeseydi, toplumun geniş kesimlerine sözleşmenin mahiyetini anlatmasaydı, “Bizi iktidara getirin bu işi çözelim” diyenler ağızlarına bile almazlardı İstanbul Sözleşmesi’ni… Tek adamın “ben yaptım oldu” keyfi yönetiminin ağır faturası, altılı masanın bileşenlerinin “Ben yapacağım, olacak” vaadiyle ortadan kaldırılamaz.

“İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz” sözü, bu kararla birlikte daha da açık bir biçimde “Tek adam yönetimini reddediyoruz, tanımıyoruz” anlamına da geliyor. Danıştay’ın bu kararının yalnızca kadınlarla ilgili olmadığını görerek, aynı zamanda bir rejim tartışması olarak sürdürme gereği, tek adam iktidarının keyfiyet hukukunun faturasının halkın her kesimi açısından teşhiri büyük önem taşıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeme mücadelesini yalnızca kadın hareketinin bir meselesi olarak görmeden, tek adam rejiminin keyfiyetinin kaybettirdiği tüm kesimlerin sahiplendiği, bu kesimlerin ittifakının ana mücadele gündemlerinden biri olarak sürdürmeye devam!

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
EMEP: Tek adam rejiminin keyfiyetini onaylayan Dan...

EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi’nin feshine onay veren ka...

Danıştayda savunma yapan avukatlar: Tüm toplumun h...

Danıştay duruşmalarında savunma yapan kadın avukatlar, sözleşmeden çekilme yetkisinin ‘tek adam keyf...

Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi kararı iktidarın k...

İstanbul Sözleşmesi'nin feshi kararının iptali istemiyle açılan davada Kayseri Barosunu temsilen Dan...