İstanbul Sözleşmesi’nin iptali buzdolabına mı kaldırıldı?
Hükümetin, sözleşmeyi iptal etmeyi şimdilik rafa kaldırması, sözleşmenin yükümlülüklerinden sıyrılmak için planlarını askıya aldığı anlamına gelmiyor.

İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinin gündem edileceğinin söylendiği AKP MYK’sı sessiz sedasız bitirildi. Yine sözleşmenin gündem olacağının düşünüldüğü kabine toplantısının ardından İstanbul Sözleşmesiyle ilgili bir açıklama beklerken, beyaz eşya satışlarının arttığını, ekonomimizin “uçuşta” olduğunu öğrendik Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan. O sırada dolar, avro ve altın da uçuştaydı. Damat Berat “Dolarla mı maaş alıyorsunuz ki dert ediyorsunuz” diyordu. Ekonomiyi daha iyi bildiği kesin olan halk ise “la havle” çekiyordu bu arsızlığa. Ekonominin kötü gidişatı da, pandeminin yönetilemez bir hale gelişi de, eğitimdeki belirsizlik ve yükselen kaygılar da, kadınların haklarına yönelik gasp girişimleri de buzdolabına kaldırılıverdi.  

Hükümetin, sözleşmeyi iptal etmeyi şimdilik rafa kaldırması, sözleşmenin yükümlülüklerinden sıyrılmak için planlarını askıya aldığı anlamına gelmiyor. Büyük tepkiler nedeniyle sözleşmeden çekilmeyi göze alamayacaksa da, çeşitli yöntemlerle sözleşmeyi kadükleştirmeyi planladığını duyuyoruz. Örneğin; sözleşmeye yönelik saldırıların en çok yoğunlaştığı sözleşme maddelerine ilişkin Avrupa Konseyi’ne “niyet beyanı” içeren bir deklarasyon iletilmesi, sözleşmeden çıkıp teknik olarak öngörülen 3 aylık süre içinde çeşitli maddelere şerh koyarak yeniden imzalanması, Avrupa Konseyi nezdinde girişimlerle bir “orta yol” arayışı gibi… Hükümete yakın isimler ve kadın örgütleri de, sözleşmeyi destekliyormuş gibi yaptıkları açıklamalarda, aslında bu yöntemleri öneriyorlar. Bunu da “kamuoyunun kimi meselelerdeki rahatsızlığını gidermek” olarak yuvarlıyorlar.

Peki, nedir o ‘kimi meseleler’? Çocuk yaşta evliliklerin yasaklanması, LGBTİ’lere ayrımcılık yasağı, kadına ve çocuklara yönelik şiddet vakalarının kamu davası olarak görülmesi ve şiddet suçunun zararlarını tazmin etme yükümlülüğü… Siz söyleyin; bu kadar hayati konular “kimi rahatsız edici meseleler” olarak ele alınıp, devletin sorumluluğundan çıkarılabilir mi?

Kadın hareketi ise açık açık “Biz bu plandan vazgeçtik, bir tek maddeden bile vazgeçmeden İstanbul Sözleşmesi’ni uygulayacağız” sözünü duymadan, bu sözü söyletmeden durmamayı tartışıyor. Çünkü çok iyi biliyoruz ki; ne zaman haklarımıza yönelik bu düzeyde bir saldırı olsa ve sonra tepkilerle geri çekilse, hemen ardından daha büyük bir saldırı karşımıza çıkarılıyor.

Sözleşmenin iptalinin gündeme getirildiği ilk günden bu yana eylemler ve kampanyalarla, bu saldırıyı sözleşmeyi daha çok kadına anlatmanın, haklarımıza sahip çıkmanın vesilesi haline getiren kadın hareketi, gelinen aşamada yalnızca “sözleşmenin iptal edilmemesi” noktasında kalmayacak. Eşit ve şiddetsiz bir yaşam hakkının tesis edilmesi için adım adım somut talepler üzerinden mücadele etmeye devam edecek.

Nedir bu somut talepler?

- İstanbul Sözleşmesi ile ilgili tartışmalara derhal son verilsin, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Şiddetin Önlenmesi Yasası’nın uygulanmasındaki eksiklikler giderilsin, kadına yönelik şiddete karşı acil önlem planı yapılsın.

- Kadınların 7/24 ulaşabileceği, farklı dillerde hizmet veren, sadece kadın yönelik şiddet alanında çalışan ayrı bir Alo Şiddet Hattı, kadın danışma merkezleri ve yeterli sayıda sığınak açılsın.

- Devletin tüm kademelerinde eşitliği sağlayacak, ayrımcılığa son verecek düzenlemeler yapılsın. Eşit yurttaşlığın tüm gereklerini sağlamak için acilen somut adımlar atılsın.

- Cinsel şiddetle mücadele koordinasyon ve kriz merkezleri kurulsun.

- Dijital şiddet ve ısrarlı takip yasalarda tanımlansın ve cezası belirlensin.

- Toplumsal cinsiyet eşitliği, eğitimin her kademesinde müfredata eklensin.

- Mülteci ve sığınmacı kadın ve çocukların şiddetten korunmada eşit haklara sahip olması için açık ve net düzenlemeler yapılsın.

- Her mahallede kolay ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli ve 24 saat hizmet verebilecek kreşler açılsın.

- Nafaka tartışmalarına, arabuluculuk gibi boşanmanın zorlaştırılmasına yönelik uygulamalara kısacası kadınların kazanılmış haklarına yönelik tüm tartışmalara bir son verilsin. Boşanma süreçlerinde kadınlara istihdam, barınma, sağlık ve eğitim olanakları sağlansın. Kadınları şiddete karşı güçlendirecek politikalar hayata geçirilsin.

- Kadın / Toplumsal Cinsiyet Bakanlığı kurulsun.

Kadınlar en çok ev içinde, yakın ilişkileri olan erkekler tarafından şiddete uğrasalar da çok iyi bildiğimiz bir gerçek var. Şiddet yalnızca evde yaşanmıyor. İşyerinde şiddet, çalışma yaşamındaki ayrımcılık, kadınların kendi hayatlarını kendi emekleriyle kazanmalarının önüne çıkarılan her türden cinsiyetçi, ayrımcı uygulama çok hayati meseleler. Üstelik bu; kadınların ev içi şiddetten kurtulma, kendi hayatı hakkında karar verme ve harekete geçme olanaklarını, dayanaklarını da sınırlandıran temel sorunlardan biri. Taleplerimiz kadınların çalışma hayatındaki, işyerindeki temel sorunlarını, dertlerini, çözüm önerilerini içermedikçe eksik kalacaktır.

Bu taleplerin hem formüle edilmesinde, hem bir mücadele gündemi haline getirilmesinde sendikalara çok büyük bir görev düşüyor. Yalnızca “İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkıyoruz” açıklamaları yetmez. Ötesine geçmek, bu kapsamdaki talepleri formüle etmek, kadın işçilerin sözleşmeye daha çok sahip çıkmasını sağlamak, bu taleplerin hayata geçmesi için mücadele planı yapmak gibi sorumluluklarına yönelik somut adımlar atmalarını bekliyoruz.

* Yazı, Erdoğan'ın AKP'nin kuruluş yıldönümü etkinliğinde yaptığı konuşmadan önce yazılmıştır. 

İlgili haberler
BUZDOLAPLARINI KADINLAR ANLATTI: Zaten içi boş dol...

İstanbul Pendik’ bağlı Esenyalı Mahallesinde kadınlar Erdoğan’ın buzdolabı ve ekonomi söylemini tart...

Mata işçisi kadınlar: İstanbul Sözleşmesiyle uğraş...

Mata işçisi kadınlardan İstanbul Sözleşmesinin hedef alınmasına tepki: ‘Hükümet, ekonomi gündem olma...

‘Dolap var da ne oluyor, içini dolduramıyoruz ki’

Cumhurbaşkanının “Buzdolabı satışları arttı” diyerek gerekçelendirdiği “Uçuştayız” tablosuna tepki g...