Kadınlar İstanbul Sözleşmesi için 3. kez Danıştay’da
'İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz' demek için kadınlar, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının iptali için açılan davaların görüleceği Danıştay'da.

İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının iptali talebiyle açılan 200’e yakın dava için Türkiye’nin birçok yerinden kadınlar Danıştay’da buluştu. Siyasi partilerin, baroların, derneklerin de arasında bulunduğu dava öncesi kadınlar Danıştay önünde basın açıklaması yaptı. İstanbul Sözleşmesi'ne sahip çıkacaklarını ifade eden kadınlar güvenli ve şiddetsiz bir yaşamın hakları olduğunu ifade etti.

Açıklamaların ardından kadınlar duruşmayı izlemek üzere Danıştay’da görülecek salona geçti.

Bugünkü duruşmada, daha önceki iki duruşmada fesih kararının iptali yönünde mütalaa sunan savcı Aytaç Kurt yerine İYİ Parti’nin başvurusuna, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde “İstanbul Sözleşmesi Cumhurbaşkanı kararıyla feshedilemez” şeklinde mütalaa sunan savcı Nazlı Yanıkdemir katıldı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in başvurusuyla başlayan duruşmada, Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) başvurusuyla devam etti.

İlk olarak duruşmaya katılmayan başvurucu Akşener’in yerine avukatları beyanlarda bulundu.

TGS: MÜCADELEMİZ BİTMEYECEK

Sonrasında TGS Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu adına Ayşe Banu Tuna söz aldı. Tuna, “Hem kadın hem gazeteciyiz. Bugün Türkiye’de hem kadınlık hem de gazetecilik tehdit altında. Kadın cinayetlerinin tıpkı ekonomi gibi uzmanlık gerektiren bir alan olmasını istemiyoruz. Kadına yönelik şiddet haberleri bitmeden mücadelemiz de bitmeyecek” dedi.

Ardından söz alan TGS avukatı Ülkü Şahin, Türkiye’de kadın gazeteci olmanın zorluklarına değinerek, “Gazetelerde okuduğumuz haberleri yapan gazetecilerdir. Pınar Gültekin’in fotoğrafını ilk görenlerdir. Kırıkkale’de öldürülen Emine Bulut’un videosunu ilk izleyenlerdir. Bu faillerin ailelerinden aldıkları tehditlerle boğuşanlardır. Başak Cengiz’in ölüm anını filtresiz bir şekilde izleyen kadın bir gazeteci, sokakta nasıl güvende yürüyebilir. Gazetecilik ve kadınlar saldırı altıdayken, gazeteci kadınların halini siz düşünün. TGS’nin bir anket araştırmasına göre, gazeteci kadınlar iş yerinde ve haber takibinde birçok erkek tarafından şiddet görüyor. Sırf kadın olmalarından dolayı kolluk güçlerince cinsel saldırı tehditleri alıyorlar. Daha çok çalışmalarına karşın erkek meslektaşlarından daha az maaş alıyor, iş yerinde iş bölümü cinsiyetleri üzerinden yapılıyor. Daha çok magazinel haberlere yönlendiriyorlar. Sözleşmede, tüm şiddet biçimlerine karşın düzenlemeler yapılmıştır. Sözleşmeyi feshetmeye yönelik niyet beyanı kritiktir. Devlet diyor ki: ‘Ben artık kadınları çocukları korumayacağım.’ Anayasa’nın 104’üncü maddesi uyarında bu tür anlaşmaların Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile feshedilmesi mümkün değildir” diye belirtti.

'AKLIMIZLA DALGA MI GEÇİYORSUNUZ?'

Fesih kararının Anayasa’ya aykırı olduğunu vurgulayan avukat Selin Nakıpoğlu da, “İstanbul Sözleşmesi hiçbir zaman tam anlamıyla uygulanmamıştır. Devletin kendi sorumluluğunu yerine getirmemesi nedeniyle kanunlar uygulanmıyor. Bu nedenle de ‘Uygulanmayan kanunlar işlevsizdir’ diyerek, sözleşme feshediliyor. Aklımızla dalga mı geçiyorsunuz. Sözleşme doğrudan kadına, çocuğa ve LGBTİ+’lara yönelik şiddeti bahanelerle meşrulaştırmasının önünde bir engel. İstanbul Sözleşmesi yaşatır, vazgeçmiyoruz” dedi.

Napıkoğlu’nun konuşmasını alkışlayan kadınlar, sözleşmeden vazgeçmeyeceklerini haykırdı.

TİP’İN DAVA EHLİYETİ

Sonrasında davacı Türkiye İşçi Partisi (TİP) adına söz alan avukat Yelda Koçak, kararın esastan reddini talep ederek, şöyle dedi: “Kadına yönelik şiddeti önleyici politikalar yürütmek müvekkil partimin görevidir. TİP, bu sözleşme sayesinde hakları korunan kadınlar tarafından kurulmuştur. Bu sözleşme kadın hareketinin bir kazanımıdır. Her yerde ‘Kadın cinayetleri politiktir’ diyoruz. Politikanın özneleri kimlerdir? Siyasi partilerdir. Bu nedenle buradan ‘TİP’in dava ehliyeti yoktur’ kararı çıkamaz.”

KADIGİL: O BİZE SÜRTÜK DİYOR AMA…

Duruşmada söz alan TİP Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil’in “ 'Bir yüzükle yola çıktım ben’ diyen ve bugün karun kadar zengin olan Erdoğan hala siyasal İslamcı olduğunu bir grup yobaza ispatlamak için bir gecede bu sözleşmeden çıktı” sözlerine  Mahkeme Başkanı "Sayın vekilim, lütfen Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsına yönelik bir cümle kullanmayalım" diyerek karşı çıkınca Kadigil “O bize sürtük diyor ama” ifadeleriyle yanıt verdi. Kadıgil’in sözleri duruşma salonunda büyük alkış aldı.

'SÖZLEŞMEDEN ÇIKILMASI KADINLARA SÜRTÜK DEME CÜRETİNİ GETİRDİ'

Yasamanın faaliyet alanında yürütmenin işlem yapmasının fonksiyon kaybına neden olduğunu söyleyen Candan Dumrul, "Siyasette çözülemeyen bir konunun yargı eliyle çözülmeye çalışılıyor. Temel insan haklarına ilişkin bir konuda, bir gecede İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması kadınlara "sürtük" denilmesi cüretini getirdi. İstanbul Sözleşmesi kadınların Magna Carta'sıdır. Kadınların yaşam hakkına müdahale anlamına gelen bu çekilme kararı, çocukların istismarına kadınların öldürülmesine yol açıyor ve kamu yararına aykırıdır. İstanbul Sözleşmesi’ni alacağız, uygulatacağız"diye konuştu.


DANIŞTAY’IN KARARI AYŞE TUBA’NIN SORUSUNA YANIT OLACAK
Eskişehir Barosu adına, söz alan Av. Heval Yıldız Karasu, bu davanın Ayşe Tuba Arslan’ın öldürülmeden önce sorduğu “Beni korumak devletin görevi değil mi? Beni ne zaman koruyacaksınız?” sorusunun yanıtını verecek bir dava olduğunu söyledi. İstanbul Sözleşmesi’nin yüz yıllardan beri verilen kadın mücadelesinin diğer pek çok yazılı metin gibi bir ürünü olduğunu belirten Karasu, “Kadınlar bu metinleri dişleriyle, tırnaklarıyla ilmek ilmek örerek yaptılar. O yüzden diyoruz ki bu mücadele tek bir kişinin imzasına karşı milyonların imzasını taşıyan bir mücadele. Bizler burada o milyonları sesi ve gücü olarak burada bulunuyoruz. Bu mücadele adliye kapılarında, karakol kapılarında bıkmadan usanmadan gidenlerin, dilekçe verenlerin mücadelesi. İstanbul Sözleşmesi’nden hiç haberi yokken ‘Beni korumak devletin görevi değil mi? Beni ne zaman koruyacaksınız?’ diyen kadınların mücadelesi. İstanbul Sözleşmesi’nin bir ürün olduğunu söylüyoruz ama İstanbul Sözleşmesi tüm bu yazılı metinlerin, tüm bu kazanımların, tüm bu mücadelenin en kapsamlı yazılı hali” diye konuştu.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıyla birlikte uygulamadaki geri gidişlere dikkat çeken Karasu, şunları söyledi: “İstanbul Sözleşmesi’nin bütüncüllüğünü anlamayanlar şöyle bir yanılsamaya düşüyorlar: ‘bizim milli, yerel 6284’ümüz var’ diyorlar. Biz de diyoruz ki araba çalışmıyor, siz bagajda ilkyardım çantası var diyorsunuz. Araba gitmiyor diyoruz. 6284 yürürlükte olsa dahi şu an alınan tedbir kararları içler acısı durumda. Yani 10 yıl öncesine dönmüş durumdayız. Tedbir kararları alamaz durumdayız.”
Sözleşmeden çekilmeyle birlikte gündeme gelen iki yargı kararından örnek verdi:
“Biz Eskişehir’den geliyoruz; 23 kez beni koruyun diyen, devlete her defasında gidip eli boş dönen Ayşe Tuba’nın şehrinden. Ayşe Tuba korunamadığı için şehrin en işlek caddesinde başına satırla vurularak öldürülen bir kadın. Biz onun hep beraber davasına baktık. Yerel mahkeme Ayşe Tuba dosyasında şunu gördü: ‘Evet biz bu kadını koruyamamışız, evet ekonomik şiddet, cinsel, fiziksel şiddet var; boşanma davası çok öncesinin meselesi, boşanma davasından çok sonra gerçekleşmiş bir cinayet, haksız tahrik yok, tasarlayarak insan öldürme var’ dedi ve çok güzel bir karar verdi. Peki istinaf mahkemesi ne yaptı? Bir ceza dosyasından çıkarıp o aile mahkemesi dosyasını inceledi ve dedi ki ‘biriyle görüşmüş, bunu aldatma sayalım.’
TRT sanatçısı Hatice Kaçmaz dosyasında Yargıtay Genel Kurulu, ‘evlilik teklifini kabul etseydi öldürülmeyecekti’ diye bu ülkenin yüzkarası bir karara imza atmış durumda.”
Bu kararların bir zihniyet ürünü olduğunu belirten Karasu, “Kadınlar olarak her yerde mücadeleye devam edeceğiz. Bu mücadele ortak seslerin türküsü. Bu türküyü birlikte söyleyemeyeceğimiz arkadaşlarımız var, bunlardan biri Ayşe Tuba. Bu dava Ayşe Tuba’nın sorusuna cevap verecek bir dava olacak” dedi. Heval Yıldız Karasu sözlerini Ayşe Tuba’nın katledilmeden önce verdiği dilekçeyi okuyarak sonlandırdı.


2022’nin ilk 6 ayında öldürülen kadıların isimleri heyete teker teker okunurken Danıştay’da davayı takip eden herkes ayağa kalktı.


Danıştay önünde üçüncü kez bir araya gelen kadınlar, “İstanbul Sözleşmesi yaşatır, Yaşasın kadın dayanışması” sloganlarını attı.


Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın Komisyonu, İlerici kadınlar, CHP Kadın Kolları, İyi Partili Kadınlar, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) , Kadın Meclisleri, Türkiye İşçi Partili Kadınlar, Eskişehir Barosu, Adana Barosu, Mersin Kadın Platformu ve birçok baro katılım sağladı.

‘DANIŞTAY HAKİMLERİNE TARİHİ SORUMLULUĞUNU HATIRLATIYORUZ’

EŞİK adına açıklamayı okuyan Fidan Ataselim, “Sözleşmeden Cumhurbaşkanı kararıyla çekilmenin hukuka aykırı olduğunu 20 Mart 2021 tarihinden itibaren söylüyoruz. Bir kişinin kararı kabul edilemez. Bu çekilme kararı ve böylesi bir gerekçe hukuki ve siyasi olarak da kabul edilemez. Kadınların yaşam tarzına, konser yasaklarına, kadın örgütlerine açılan kapatma davaları, yapılan bu sistematik saldırılardaki vahim tabloyu göz önüne sermekte. Bizler bu tabloyu görüp haklarımıza sahip çıkıyoruz. Danıştay’ın bu davada vereceği karar kadın cinayetlerini seyrini değiştirip belirleyici olacak. Danıştay hakimlerine ve üzerlerindeki tarihi sorumluluğa hatırlatıyoruz. Vazgeçmiyoruz” diye konuştu.

İleri Kadınlar Derneği’nden Umut Kurucu, “Bu mücadele bugün başlamadı. Bu mücadele İstanbul Sözleşmesi’nin bir gecede geri çekilmesiyle başlamadı. Kadınlar yüzyıllardır mücadele ediyor. Bugün burada ya şeriata ya laikliğe karar verilmiş olacak. O yüzden yurttaşlıktan da özgürlükten de sözleşmeden de en çok da laiklikten vazgeçmiyoruz” dedi.
Tarım Orkam Sen’den Serap Baysal ise duruşma öncesi, “Sözleşme yanlısı olsun olmasın bütün kadınlar fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddetle karşı karşıya kalmakla baş başadır. Güvenli ve şiddetsiz bir yaşam en temel hakkımızdır” diye konuştu.

‘İKTİDAR FAİLLERİ GÜÇLENDİRMİŞTİR’

TGS adına konuşan Ayşe Banu Tuna, “Sözleşmeden çıktığımız günden bugüne 500 kadın öldürüldü. Kadınları koruyan başka sözleşmelerin olduğunu söylüyorlar. İktidar İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak şiddet ve istismarın faillerini güçlendirmiştir. Bugün Türkiye’de hem kadınlık hem gazetecilik tehdit altında. Her gün şiddet sıranın bize gelmesini beklemek istemiyoruz. Artık kadına yönelik şiddet haberleri yapmak istemiyoruz” dedi.

‘GÖRÜLECEK HESABIMIZ VAR’

TİP’ten Sera Kadıgil “Her gün onlarca kadın davası görülüyor. Görülecek bir davamız görülecek bir hesabımız var” dedi.
İYİ Parti Kadın Politikaları Başkanı Ünzile Yüksel, “Bugün önemli bir gün. Tüm kadınların davası görülüyor burada. Taraf devletler hala sözleşmeyi uygulamaya devam ediyor. Fesih işlemlerine de uymuyor. Karardan vazgeçmek partili başkanlık sistemden geçmektedir. Türkiye, hukuk devleti olacaksa İstanbul sözleşmesi yaşatır diyoruz” dedi.

BAROLAR KEYFİ UYGULAMALARA KARŞI DANIŞTAY’DA
Adana Barosu: “Kadınların mücadelesinin geri dönüşünün olmadığını çok iyi biliyoruz. Adana Barosu olarak başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere sözleşmeden vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz.”
Balıkesir Barosu: “İstanbul Sözleşmesi bizim kırmızı çizgimizdir” dedi.
Eskişehir Barosu: “Biz avukatlık kanunumuzun bize vermiş olduğu güçle buradayız. Bir önceki davada daha biz Danıştay’dayken bir meslektaşımız eski eşi tarafından kurşunlandı.”
İzmir Barosu: “Gece yarısı kararnamelerinden bıktık. Bu karanlık gidecek kadınlar yaşayacak”
Manisa Barosu: “Yürütmenin başı olan cumhurbaşkanın nasıl yürütmenin başına geçtiğini anlatmak için buradayız”
Mersin Barosu: “Uluslararası sözleşmeler anaysa hükmündedir. Biz mücadele ile kazandığımız hakları tek imza ile yönetmeyeceğiz”

Fotoğraflar: Burcu Yıldırım/Ekmek ve Gül