MESS’in ardından: Borçluluk ve güvensizliğin yarattığı sessizlik
MESS’in Birleşik Metal-İş’in greve çıkacağı günden bir gün önce imzalanmasını Bursa’da kadın işçilerle konuştuk. Kadınlar sendikaya tepkili, geleceğe kaygılı.

Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) 150 bin metal işçisini kapsayan grup toplu sözleşmesi, Birleşik Metal-İş’in greve çıkacağı günden bir gün önce imzalandı. MESS ve sendikalar arasında imzalanan sözleşmede yüzde 98 zam açıklandı. Yüzde 98’lik zamla metal iş kolunda ortalama ücret 30 bin TL oldu. İş kolundaki ücretlerin çoğu yoksulluk sınırının yüzde 40 altında kalırken, yoksulluk sınırını bulan ücret ise olmadı.

Sözleşme imzalanmadan Bursa’da metal sektöründe çalışan işçi kadınlarla sık sık yüz yüze gelip taleplerini kaygılarını konuşmuştuk. Sözleşme imzalandıktan sonra yeniden konuşmak istediğimizde ise bir sessizlikle karşılaştık.

EN YAKICI TALEP ÜCRET

Borçlar, gelecek kaygısı ve iş güvencesi metal işçisi kadınların ortak kaygıları haline geldi. Bu süreçte işten atılmaktan, borç kıskacının içinden çıkamamaktan endişelenen ve gittikçe daha çok bu kaygılar yığınının içine düşen metal işçisi kadınların düşünceleri Ekmek ve Gül’e ve Evrensel’e yansımıştı:

“Bizleri açlık sınırının altında yaşamaya alıştırdılar, hayatımız hesap kitap yapmakla geçiyor”

 “Biz işçiler olarak sözleşmeden haberdar bile değiliz. Sendika bize bilgilendirme yapma nezaketinde bile bulunmuyor. Sözleşme taslağında bizi memnun edecek hiçbir şey yok, sendika da zaten yanımızda olduğunu hissettirmiyor.”

Bu sözleri sarf edenler, yıllardır Bursa’nın çeşitli metal fabrikalarında çalışan, fıtık gibi meslek hastalıklarıyla karşı karşıya kalan, emeklerinin karşılığını alamayan, sendikanın varlığını hissetmediklerini söyleyen, her fırsatta işten atılma tehdidi ile yüz yüze kalan kadınlar. MESS ile imzalanacak sözleşme sürecinde ifade edilen zam oranları, işçi ve emekçilerin yaşadığı yoksulluğu katmerleştiren oranlardı. Elbette bu süreçte işçi ve emekçilerin patrona ve sendikalara yönelik öfkeleri de büyümeye başlamıştı:

“Verilen oranlar 2-3 ay güldürür, sonra ömür boyu ağlatır. Markete gitsen elinde avucunda bir şey kalmıyor. Ücretin en az 35 bin lira olması lazım.”

“Su yok, tuvalete gitmek yok. Gizli gizli kaçıyoruz tuvalete. Sendika baskı yapmadığı için oluyor bunlar. Patronla anlaşıyorlar, biz görüyoruz.”

“Maaş konusunda konuşuyoruz, çözüm yok. Servis konusunda konuşuyoruz, çözüm yok. Sen niye geldin o zaman diye sorarlar adama. Sadece bir Whatsapp grubuna yazıyorlar bu maddeler onaylanmıştır, bunlar onaylanmamıştır diye. Greve çıkıyoruz diyorlar ama fabrikada grevle ilgili hiçbir şey söylemiyorlar.”

ÖLÜMÜ GÖSTERİP SITMAYA RAZI EDİYORLAR

İşçiler, sosyal haklarına dair konuşurken ücret meselesinin çok can yakıcı bir talep olduğunu ve sosyal haklarını düşünemediklerini ifade ediyorlardı:

“Sosyal haklardan önce bizim en temel hakkımızı versinler. Yaşamak için insanca bir bütçe istiyoruz biz. Cebime para girmeyecekse sosyal haklar iyi olsa ne yazar?”

Bu şekilde de patronlar açlığı teklif edip, diğer hakları da tartışılmaz kılıp, o haklardan da kıptıkça kırpıyorlar. Yani ölümü gösterip sıtmaya razı ediyorlar.

GÜVENSİZLİK ARTIYOR

Fabrikada çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalıyor işçi kadınlar; tuvaletin bile sınırlı olması, kötü çıkan yemekler, fabrikada kreşin olmaması, akıllarının hep evde, çocuklarında olması gibi birçok sorunu dile getiriyorlar. Görüştüğümüz bir metal işçisi kadın, bu sorunları sendikaya iletmekten çekindiğini, iletse de çözüm bulunacağına inanmadığını söylüyor, sendikaya güvenmediğini hatta temsilcilere selam bile vermediğinden bahsediyor.

Türk Metal ve Birleşik Metal’in anlaşma sağlanmadan önce aldıkları grev kararına dair sohbet ederken “İşçilerin korkuları, hak arama mücadelesinin önüne geçiyor. Grev olursa biz ne yaparız, süreç nasıl ilerler, bu grevden somut kazanımlar çıkartır mıyız ya da işçiler haklarını aramak için mücadeleye devam eder mi, bilmiyorum. Biz birbirimize dahi güvenemiyoruz ki” diyerek belirsizlik içinde kaygılarının daha da arttığını vurgulamıştı bir kadın işçi.

Aldıkları ücretlerin iki katı borcu olan, hastalanmaktan, işten atılmaktan korkan işçi kadınlar, “Yarın ne olacak?”, “Bugünü çıkartabilecek miyim?” soruları ile boğuşuyor. Mücadele etmeyi istediklerini ama bir lokomotif, kahraman aradıklarını dile getiriyor kadınlar. Birbirlerine olan güvensizlik mücadele etme ve bir araya gelmenin de önünü kesiyor.

Tam da bu kaygılar kadınları kendilerini “bireysel olarak” güvenceye alacak yol ve yöntemler bulmaya itiyor. Kimi sendikaya olan güvensizliğinden dolayı "Ben sendikaya üyeyim ama gitmem, onlarla konuşmam çünkü hiçbirine güvenmiyorum" derken, kimi de "Eskiden sorunlarımıza dair fabrikada konuşurduk tartışırdık ama şimdi sohbet edebileceğim kimse yok, kimse kimseyle konuşmuyor" diyor.

Kimi "Ben artık siyaset konuşmak istemiyorum, yarınımı göremiyorum kaybedecek bir işim kaldı, onu da kaybedemem" diyerek her taraftan baskı altına alınan kadın işçilerin, yarın işe tekrar gidebilmek için nasıl bilerek geride durduklarını gözler önüne seriyor.

SÖZLEŞME SONRASI SESSİZLİK

Bütün bu tartışmaları yaparken sözleşme daha imzalanmamış, belirsizlik atmosferi devam ediyordu. İmzalanan sözleşme sonrasında kadınlarla tekrar konuştuğumuzda kadınların sessiz kaldığını hatta “Bilgim yok” gibi kaçamak cevaplar verdiklerini görüyoruz.

Bütün bu kaygı atmosferini düşündüğümüzde, aldığımız bu tepkinin beklenmedik bir tepki olduğunu söyleyemeyiz. Ancak, yanındaki işçiye olan güvenin azalması ve sözleşmenin gidişatını sendikaya havale eden bir yaklaşım; fabrikada koşullarını değiştirmeye yönelik mücadele edemediği, daha fazla zam alabilecekken alamadığı ve söz söyleyebilme hakkından giderek uzaklaştırıldığı koşullara getiriyor işçi kadınları. İşçilerin bu tutumu, patron baskısı ve sendikal bürokrasi; kadın işçilerdeki çaresizlik ve korku duygusunu daha da artırıyor.

İŞÇİLERİN BİRLEŞMESİ GERİ ADIM ATTIRABİLİR

İşçi kadınların birbirine ve sendikalara duydukları güven azalsa da alınan bu zam işçilerin gücünden duyulan korkuyla alındı. İşçilerin örgütlenme, greve çıkma düşüncesi dahi patronları ve sendikaları geri adım atmaya zorladı. Yani, kurtarıcı beklemek yerine kendi yaşamına, fabrikadaki çalışma koşullarına, bütün bir yaşama dair söz söyleyebilmenin yolu birbirine yaslanmaktan geçiyor.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül 

İlgili haberler
Tekstil işçisiyken de depremzedeyken de mücadeleni...

'Ben iş yerimden de şehrimden de keyfimden ayrılmamıştım. Onca baskıya, zor çalışma koşullarına rağm...

Özak Tekstil işçilerinin direnişi sürüyor: ‘Birlik...

51 gündür burada işçiler hakkını arıyor, kimse bunun aksi bir şey yapmıyor ve hakkımızı alana kadar...

Fabrika mutfakları Sovyet kadınlarını yorucu yemek...

‘Fabrika mutfakları’ projesi aslında kadınların hem evde yemek yapma zorunluluğunu ortadan kaldırmak...