Türkiye’nin örnek gösterdiği Polonya Medeni Kanun açısından bize ne söylüyor?
Medeni Kanun'a yönelik örgütlenen saldırılar boşanma ve nafaka hakkını hedef alıyor. Örnek gösterilen Avrupa ülkelerinde kadınlar, sınırlandırılmış nafaka ve arabuluculukla şiddete terk ediliyor.

Uzun süredir iktidar kanadının tartışması halinde Medeni Kanun. Kadınların haklarına yönelik fiili, resmi saldırılar hızla sürerken bir de bu eklendi torbaya. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi, çocukların, kadınların ve LGBTİ’lerin eşit koşullarda şiddetsiz bir yaşam sürebilmesi için harcanması gereken mesai, çocuk evliliklerini meşrulaştırmak, LGBTİ’lerin yaşam haklarına karşı mitingler örgütlemek, kadınları çalışma hayatında güvencesiz ve ağır koşullara mahkum etmek ve aile içinde şiddet dolu bir yaşama hapsetmek için yapılacakların tartışılmasına harcandı. Geçtiğimiz aylarda gerçekleşen Aile Çalıştaylarından, 8. Aile Şurası’na ve daha sonra da Adalet Bakanlığının çağrısını yaptığı Aile Hukuku Sempozyumuna hep bu mesainin ürünleriydi.

NAFAKA HAKKINA GÖZ DİKEN İKTİDAR

Elbette kadınların yaşamlarına yönelik saldırılar yalnızca bu saydıklarımızla sınırlı değildi. Boşanmaların artışına yönelik iktidar kanadından eleştiriler, çocuk sayısının artırılmasına yönelik ajitasyonlar ve kadınların hayatları pahasına “kutsal aile” vurgusu, hayatın her alanında iktidar tarafından örgütlenmeye devam etti. Medeni Kanun’a yönelik tartışmalar da Aile Hukuku Sempozyumundan çok önce başlamış, eski Aile Bakanı Yanık ve şimdiki Aile Bakanı Göktaş kadınların nafaka hakkının karşısında olduklarına dair beyanlarda bulunmuştu. Benzeri bir şekilde Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da nereden geldiği bilinmeyen bir bilgi (!) ile bir gün evli kalan ancak hayatı boyunca nafaka alan kadınlardan bahsederek, süresiz nafakanın “erkekleri” mağdur ettiğini söylemişti. Bu nafakanın çocuklara ödenen nafaka mı yoksulluk nafakası mı olduğu da ifade edilmemişti. Yeniden Refah Partisi ise TBMM’ye nafaka hakkının beş sene ile kısıtlanması, nafaka alan tarafın mağduriyetinin devamında nafakanın devlet tarafından karşılanması gerektiğine dair bir kanun teklifi vermişti. Bazı gruplar da iktidarla aynı ağız birliği içinde nafaka hakkının Polonya’daki gibi sınırlandırılması gerektiğine dair “talepleri” tartıştırmaya başlamıştı.

Medeni Kanun’a yönelik tartışmalar elbette yalnızca nafakayı gündemine almadı. Boşanmaların iktidarın isteği doğrultusunda azalmaması, “Türk toplumunun” temeli olduğu iddia edilen ailenin “zayıflama” kaygısı ile aile hukukunda arabuluculuk önerileri Medeni Kanun’a yönelik tartışmaların bir ayağı haline gelmişti. Adalet Bakanı Tunç katıldığı bir televizyon programında “Aile hukukunu sil baştan ele alacağız. Aile hukukunda arabuluculuğu getirmek lazım. Aslında birçok ülkede aile hukuku alanında arabuluculuk uygulaması iyi gidiyor” ifadelerini kullanmıştı. Ama velayet, nafaka ve boşanma sürecinde arabuluculuk, toplumsal anlamda geri pozisyonda tutulan ve resmi anlamda da birçok hakkından arındırılmaya çalışılan kadının boşanma sırasında var olan haklarını da kullanamaması demek oluyor. Ancak buraya dair de farklı Avrupa ülkeleri örnek gösteriliyor.

SINIRLI NAFAKA, KADINI ŞİDDETE MAHKUM EDİYOR

Her nasılsa her fırsatta “yerli ve milli” vurgusu yapan hükümet, kadınların haklarını tırpanlama söz konusu olduğunda “Onlarda varsa bizde niye olmasın, neyimiz eksik?” tavrını benimsiyor. Kadınların mücadele ile kazandıkları ileri haklardan ziyade, kadınların hayatlarını altüst edebilecek çeşitli uyarlamalar, iktidar açısından daha kullanışlı.

Medeni Kanun’un “yeni baştan” düzenlenmesi konusunda örnek alınan ülkelerden biri Polonya. Polonya, kadınların kürtaj hakkına baskı ve şiddet uygulamalarıyla engel olması ile biliniyor. Hatta geçtiğimiz günlerde Polonya polisinin, kadınların evini basarak kürtaj hapı ya da kürtaj yaptırdıklarına dair kanıt aradıklarına yönelik haberler yayımlandı. Keza Polonya, geçmişte İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek için çeşitli hamlelerde bulunmuş, boşanma karşıtı propagandaların desteklendiği bir ülke olmuştu.

Polonya’da boşanma aşamasındaki nafaka tartışması şu şekilde ilerliyor. Eğer evliliğin sonlanmasında eşlerden birinin kesin kusuru ya da sorumluluğu varsa, bu durum masum olan eşin ekonomik anlamda zora düşmesine sebep oluyorsa, ki bu zorunlu bir şart değil, nafaka talep edilebiliyor. Diğer durumlarda da maddi anlamda zorluk yaşayan eş, diğerinden nafaka talep etme hakkına sahip. Türkiye’de de olduğu gibi nafaka süreci, nafaka alan eşin başka biriyle evlenmesiyle birlikte sona eriyor. Eğer boşanma sürecinde nafaka talep edilen kişi kusurlu değilse, nafaka almak isteyen kişinin aksi bir talebi olmadıkça, nafaka boşanma sürecinden beş yıl sonra bitiyor. Ancak bu süre, mahkeme kararıyla uzatılabiliyor. Burada bahsettiğimiz eşlerden birinin diğerine verdiği bir nafaka türü, yoksulluk nafakasına oldukça benziyor. Çocuklar için verilen nafaka ise çocuk 18’ine erişene kadar veriliyor. Çocuk 18’ini doldurduktan sonra eğitimine devam etmek istiyorsa nafakanın devamını talep edebiliyor.

Polonya’nın 2023 yılı verilerine göre çalışan nüfusta kadınların oranı yüzde 66.2. Polonya’da asgari ücret ise aylık 3.600 zlotys, aşağı yukarı 810 avroya denk düşüyor. OECD’nin verilerine göre, kadın ve erkekler arasındaki gelir eşitsizliği oranı yüzde 8.7. Türkiye’ye baktığımızda ise OECD verilerine göre 2023’ün ikinci çeyreğinde çalışan nüfusta kadınların oranı yüzde 35.3, ücret eşitsizliği ise yüzde 10 olarak ifade ediliyor. İki ülkenin yıllık ortalama ücretlerini karşılaştıralım. Türkiye’de yıllık ortalama ücret 31 bin 761 dolara tekabül ederken Polonya’da bu rakam, 36 bin 897 dolara çıkıyor. Tüm bu tablodan anladığımız şey, Türkiye’deki kadınlar Polonya’dakilere göre yoksulluğun ve işsizliğin etkisini daha ağır yaşıyor.

Polonyalı kadınların ekonomik anlamda “görece” idare edilebilir durumları dahi, onları şiddetten uzakta tutmaya yetmiyor. Yapılan araştırmalar Polonya’da 6 kadından 1’inin erkek partnerinin şiddetine uğradığını ortaya koyuyor. Mevcut ceza yasalarının uygulanmasındaki yetersizlik (cezaların ertelenmesi vb.), hukuki çözüm yollarına erişememe ve en nihayetinde ekonomik zorluklar kadınları kendilerini şiddete maruz bırakan kişilerden ayrılmamasında etken. Nafaka bağlamında tartışacak olursak, mevcut yasaların uygulanışındaki eksiklik, boşanma süreçlerinde kimin “kusurlu” olduğunun yoruma oldukça açık olması ve nafakanın kısıtlanması Polonyalı kadınların yaşadığı şiddetten kurtulmasını engelliyor! Polonya’daki kadınlardan katbekat yoksul ve savunmasız bırakılan Türkiyeli kadınlar için ise iktidar aynen bu senaryoyu gerçekleştirmek istiyor!

ARABULUCULUK MU BOŞANMA HAKKINA SALDIRI MI?

Boşanmalarda arabuluculuk tartışmasına örnek olabilecek bir ülke ise Fransa. Fransa’nın bazı bölgelerinde boşanmalarda zorunlu olarak arabuluculuk süreci işletiliyor. Bunun dışında boşanmak isteyen çift ya da hakim boşanma sürecinde arabulucu ile görüşülmesini talep edebiliyor. Boşanmada arabuluculuk, boşanmaya karar vermiş ancak boşanmanın sonuçları konusunda anlaşamamış çiftler arasında gerçekleşiyor. Arabuluculuk sürecinde çocuğun velayeti, ebeveynlik otoritesi ve hakları, çocuk için görüş izinleri ve çocuk için alınacak nafaka gibi konular tartışılıyor. Bu konular zorunlu olarak arabuluculuk sürecinde tartışılıyor. Ancak taraflardan biri eşine ya da çocuğa şiddet uyguladıysa ya da özel durumlarda mahkeme kararı ile arabuluculuk zorunlu olmaktan çıkıyor.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Yargı Reformu ile Medeni Hukuk hedefte

Meclis’in yeni döneminde kadınların haklarına, Medeni Kanun’a toplu bir saldırı hazırlığında olduğun...

Hükümetin derdi 91 yıllık medeni kanunla

Müftülere nikah yetkisi verilmesini kapsayan yasayı değerlendiren Avukat Selin Nakıpoğlu, ‘kadınları...

Bir varoluş mücadelesi: Medeni haklarımız

Kadınlar için adeta bir var oluş mücadelesine dönüşen bu süreçte tek bir hakkımızdan dahi vazgeçmeme...