Zerrece ‘Keşke’si olmayan inatçı bir kadının hikayesidir
‘Başkasının dayattığı değil de kendi kararlarımı yaşadığım için pişman değilim. Ben kendi hayatımı yaşadım. Ailem kendi kurallarını ve törelerini dayattı, ben reddettim.’

Hakime Toprak, 48 yaşında 3 çocuk annesi emekçi bir Kürt kadını. Onun öyküsü 1982 yılında Diyarbakır’da başlıyor. “Tipik bir Doğu ailesinin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmişim. İlkokulu yeni bitirmiştim İzmir’e göç ettik memleketimden, aile sorunları nedeniyle” diye başlıyor öyküsünü anlatmaya. Öyle güzel anlatıyor ki; onun dilinden paylaşayım sizlerle:
“İzmir’de okula gideceğimin hayalini kurarken, çalışacaksın dediler. Bana oyun gibi gelen pamuk tarlasında günde 12 saat çalışıyordum, 12 yaşında. Sadece pamuk tarlasında çalışmadım. 12 yıl boyunca bilfiil tarlada, narenciyede, fabrikada, ayrıca babamla birlikte sıva işinde çalıştım. Ailem çalışmak için Almanya’ya gittiğinde yalnız kaldım. Fabrikada çalışırken 1995’te eşimle tanıştım ve evlendim. 10 yıl süren evliliğimden 3 çocuğum oldu. Eşim 2005’te faili meçhul bir cinayete kurban gitti, üçüncü çocuğuma 6 aylık hamileyken... Çok zor günlerdi, yaşadığım travma nedeniyle hafıza kaybı yaşadım bir müddet.

İzmir’de akraba çevresinin gelenekçi yaklaşımları, beni istemediğim şeyleri yapmaya zorluyordu. Ben de 3 çocuğumu alıp Kuşadası’na kaçtım. Küçük kızım 7.5 aylıktı henüz, büyük kızım 10, oğlum ise 3 yaşında idi. Tek isteğim çocuklarımı sağlıklı büyütmek, okutmak, meslek sahibi yapmaktı.
Çarşı merkezinde bir buçuk odalı sokağa açılan bir ev buldum. Evin önünde pazar kuruluyordu, baktım kadınlar küçük tezgahlar açmış yaptıkları elişi, takı vb. şeyleri satıyorlar. Ben de hemen küçük bir tezgah açıp takı satmaya başladım. Çevremde gördüğüm insanlara ‘Ev temizliğine ihtiyaç varsa ben yaparım’ dedim, insanlar bana yardımcı oldu, temizliğe de gitmeye başladım.

Çocuklarıma bakacak kimse olmadığı için tam gün bir işe giremedim, bu nedenle sigortalı da olamadım. Büyük kızım okuldan eve geldiğinde çocukları ona teslim eder, hemen işe koşardım.
Otoparkta çalıştım, sitelerin bahçe düzenlenmesine, ev temizliğine, inşaat temizliğine gittim. Hiç dinlenmeden didinirdim çocuklarımın geçimi için. 10 yıla yakın bu şekilde devam ettim. 5 yıl önce tesadüfen şu an çalıştırdığım çay ocağını buldum işletmek için. Sağolsun dostlar yardımcı oldu burayı almam için. Çalışkanlığım, azmim insanlarda bana yardımcı olma duygusu oluşturuyordu.

Bu arada çocuklarım okullarında başarılı örnek çocuklar oldular. Hem okula gittiler hem de boş zamanlarında bana işte yardımcı oldular. Büyük kızım 4 yıllık işletme, 2 yıllık adalet okudu, şu an yüksek lisans yapıyor. Oğlum lise iki, küçük kızım lise birde okuyor. Hepsiyle gurur duyuyorum.
Ben çok ezildim, bu nedenle sosyal konularda duyarlıyım. Şu an bu çay ocağını işletiyorum, temizlik işi çıkarsa hiç yüksünmeden gidiyorum. Ama kendimi geliştirmek ve faydalı şeyler yapmak içinde çabam var. Okul Aile Birliğinde aktif çalışmalar yapıyorum. Engelliler için çalışmalarım var. Ortaokulu dışardan bitirdim, şu an lisedeyim ama üniversite de okuyacağım. Kuşadası’nda yeminli Zazaca ve Kürtçe tercümanlık yapıyorum resmi işlerde. KOSGEP belgem var, mantarcılık, aşçılık kurslarına gittim belge aldım. KUŞAK (Kuşadası Kadın Dayanışma Kooperatifi) üyesiyim. Şallara, çantalara, kravatlara baskı yapıp orada satıyorum. Turşu ve ev ürünleri yapıp satıyorum.”

‘KENDİ KARARLARIMI YAŞADIM, PİŞMAN DEĞİLİM’

O böyle yüksünmeden, büyütmeden anlatırken ben bu kadar şeyin üstesinden gelmiş bu kadına şaşkınlık ve hayranlıkla bakakalıyorum ve soruyorum; bunları yapmayı nasıl başardın? İlk cümlesinden son cümlesine aynı sadelikle konuşuyor: ‘Bilmiyorum’ diye cevap veriyor, sonra ilave ediyor: ‘Mecburdum’. Peki hayatını başa sarsak nasıl bir hayatı olsun isterdi?
“Başkasının dayattığı değil de kendi kararlarımı yaşadığım için pişman değilim. Ben kendi hayatımı yaşadım. Ailem kendi kurallarını ve törelerini dayattı, ben reddettim. O nedenle bana yardımcı olmadılar” diyor, zerre kadar “keşke”si olmadığını gözlerinden anlıyorsun. Keşkesi yok, ama küçücük bir beklentisi var: “Ekonomik kriz beni de çok etkiledi, satışlar düştü, yaşam her geçen gün daha zorlaşıyor. Benim için tatil akşam eve gidince ayaklarımı uzatıp dinlenmek, yıllardan bu yana bu böyle. Tatil bize göre şeyler değil. İleride küçük kızım da üniversiteye gittiğinde, bu işleri bırakıp küçük bir arazi kiralayıp dostlarımla beraber mantarcılık işi yapmak istiyorum.”

ANNEM BENİM İÇİN BİR İDOL
Hakime ile biten sohbetimizi kızı Fidan’la sürdürüyoruz. Fidan, adı gibi fidan gibi bir kız. Güler yüzlü, umutlu, ışıl ışıl. “Annem benim hayatımda tanıdığım en güçlü kadın. Zayıf bir karakter olsa idi bunları başaramazdı. Bizler de annem sayesinde ayakta durabilen, kendi kendine yetebilen, okuyan, araştıran bireyler olduk. Üniversitede iken bir hocam bana başarımın sırını sormuştu bir kez, ‘Annem’ demiştim. Benim için annem bir idol. Yüksek lisansımı annem ve yaşamı üzerinden temellendiriyorum. Akademisyen olmak istiyorum ama maalesef ülkede bu işler liyakat dayalı olmayınca, yönümü yurt dışına döndüm. Oralardan arayış içindeyim,” diyor gülümseyerek. Yolu açık olsun Fidan’ın…


İlgili haberler
Ekmek ve Gül Pilavcısı... İşte bu yüzden varız!

“Ben Hayat TV’de Ekmek ve Gül programını izliyordum. Ekmek ve Gül dergisini de takip ediyorum. Orada...

Yeter mi nefes aralıkları açmak bize?

Her bir hikaye; biz kadınların ittire kaktıra açtığımız nefes aralıklarından çok daha fazlasına ihti...

İçimizden Biri: Yeter

Çok küçük yaşta para karşılığı verdiler beni, erken başladım hayata, üzüldüm, evladımı kaybettim, aç...