İşe Yarar Bir şey
Bir filmin sizi perdedeki anın içine çekmesi nasıldır bilir misiniz? O an karakterlerin yanında, o diyaloğun orta yerinde gibi. Onun bir parçası. O kadar gerçek, o kadar hayatın içinden.

Pelin Esmer imzalı İşe Yarar Bir Şey tam da insanı içine çeken filmlerden.

Bir kadın şair, Leyla. Kulağa ne güzel geliyor değil mi? Şiirler yazılan değil, şiir yazandır o. Yaşamın derinlerinden çekip alan. 25 yıl sonra lise mezuniyet yemeğine katılmak için yola çıkar Leyla. 25 yıl sonra bir ilktir Leyla için. Yolun sonu eskisi gibi olmayacaktır. Uzun bir tren yolculuğudur bu.
Şairliğin dışında avukattır Leyla; Canan mesleğini sorduğu zaman “Avukatım” der ona. “Çünkü hiçbir şair şairim demez.”
Bir yol hikayesi olan İşe Yarar Bir Şey’de doğallığı, gençliği, toyluğuyla yerini alır Canan da. Yeni mezun, genç bir hemşire. İş görüşmesine gitmek için yola düştüğünü bilir babası, ama gerçek öyle değildir. Bir şairin yanında bir cellattır Canan da. Baba, istasyonda kızını uğurlamak için beklerken gördüğü Leyla’ya emanet eder Canan’ı. Bu tanışma hayatlarını eskisi gibi olmayacak bir geleceğe bırakır. Tren hareket eder, Leyla ile Canan ayrı kompartmandadırlar, rastlaşırlar tren içinde. Uzun bir yolculuk demiştik ya, o uzun yolculuk başlar, iç sancılarıyla...

VE PERDEDE İNCELİKLERİN ŞAİRİ
Karakterlerin hiçbirinin geçmişinden bahsedilmiyor filmde. Leyla’nın niye 25 yıl boyunca mezuniyet yemeklerine katılmadığı yoktur mesela. Eski arkadaşlarıyla büyük bir masada bir araya gelmesi ve trende geçmişten bir anısını paylaşması dışında. Canan’la Leyla arasındaki yaş farkı da sosyo-ekonomik fark da hissettirir kendini bazı sahnelerde.
Canan hemşireliği sevmez, hayali oyuncu olmaktır. Oyuncu olma hayalini gerçekleştirmek için düşmüştür yola, ona kapı aralamak için. Birlikte çalıştığı doktor Hüseyin’in yakın bir arkadaşı- Yavuz, boynundan aşağısı felç- yatağa bağımlı haldedir. Ölümün kendi kendine gelmesini beklemez, bekleyemez. O kadar çaresizdir Yavuz. Canan celladı olacaktır Yavuz’un.
Leyla gözlemler, önünden akıp giden zamanı, yaşamları, insanları gözlemler. Tren camlarında yansıması vardır Leyla’nın Yansır hep yüzü, yüzünün çizgileri, yüzüne düşen ışıklar. Gerçekliği verir yansımalar... Leyla karakalem portreler çizer; bir de Gülten Akın okur, inceliklerin şairini.
Leyla anlamıştır Canan’ın neden bu yolculuğa çıktığını. Yaşadığı ve yaşayacaklarının ağır yükünü kaldıramayan Canan, daha sonra anlatır Leyla’ya nereye gittiğini. Leyla ise bir şair merakıyla takip eder onu, yanında olmak ister. Kimsenin deneyimlemeye cesaret edemeyeceği bir şeydir çünkü ölümü seyretmek.


ÖLÜMÜ BEKLEMEK Mİ DAHA ÜRKÜTÜCÜDÜR ÖLDÜRECEĞİNİ BİLMEK Mİ?
Canan cesaret ile korkusu arasında gidip gelir film boyunca. Bir insanı bile bile öldürmenin yükü ezer onu. Korkar ve Leyla’dan yardım ister. Önce Leyla’nın gelmesini istemez, ama sonra tek başına olamayacağını anlar ve Leyla’yı da alır yanına. Leyla hazırdır zaten bu ikinci yolculuğa. Yavuz’un denizin karşısında, tüm Kordon’un gördüğü evine yol alırlar. Bakıcı kadını uzak bir yere alışverişe yollamıştır Yavuz. Doktor Hüseyin’in Canan’a verdiği anahtarla Leyla girer eve. Aşağıda bekleyen Canan ise Leyla’nın araması ile gelir. Yavuz ilk görüşte tanımıştır Şair Leyla’yı. Şiirden, kitaplardan, edebiyattan konuşur Yavuz’la Leyla. Yavuz’un çello hocası komşusu çello çalar. Sohbet, müzik ve an birbirinin içine işler. Leyla ve Yavuz sanki önceden tanışır gibidir. Canan da şaşırır duruma, sorgular. O gün sohbetle geçer, Yavuz bir gün daha sohbet etmek ister Leyla’yla. Randevulaşırlar. O akşam Leyla arkadaşlarıyla buluşmaya gider, giderken aşağıdan Yavuz’un evine bakar. Yarın ölüme gidecek olan Yavuz sakallarına çeki düzen veriyordur.

Ertesi gün gelir. Canan, Leyla ve Yavuz’un diyalogları, Leyla ile Canan’ın evden çıkışları, Yavuz’u görmesek de evinin denize bakan camından onların gidişini izlemesi, Leyla ile Canın’ın arkalarına dönüp bakarak hayatlarına geri dönmeleri... Yavuz’un ölüp ölmediğini bilmiyoruz filmin sonunda. Sonu seyirciye bırakılan, ancak görüntüleriyle, insanlarıyla, hikayeleriyle, şiirle, karakterleriyle an an yaşamı yansıtan bir filmin kalır aklımızda.

İlgili haberler
GÜNÜN FİLM SAHNESİ: Bisiklet üstünde bağıra çağıra...

Zingarina'dan İtalya işçi marşının en deli, en özgür yorumunu dinleyebileceğiniz filmdir Transilvany...

GÜNÜN ÖNERİSİ: 25 günde 25 film

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Gününe kadar her gün izleyebileceğiniz k...

Gülten Akın: Deli kızların sesini çoğaltan şair

“Erkek dilli” şiir geleneğine devrimci bir tutumla dur diyen Gülten Akın kendinden sonra gelecek “de...