Kadın düşmanlığında birleşen bir toplum eleştirisi: Kutsal Örümcek
İranlı yönetmen ve senarist Ali Abbasi’nin Kutsal Örümcek filmi, ülkenin ikinci büyük şehri Meşhed’de 2000-2001 arasında 16 hayat kadının öldürüldüğü bir dizi cinayeti konu alıyor.

“—Lütfen saçınızı kapatın!

—Seninle bir ilgisi yok.

—Ama ahlak polisi...

—Kendi işine bak.”

Bu diyalogu duyduğum an gözümde canlanan Mahsa Amini’nin ahlak polisi tarafından katledilişi ve sonrasında rejime karşı yükselen protestolar oldu. Kutsal Örümcek Mahsa’nın ölümünden önce çekilmiş olsa da yaşananların bir gün bir kadının başına geleceğini bilmek çok da zor olmasa gerek. İranlı pek çok yönetmenin tutuklanma, yargılanma ve idam edilme pahasına filmleriyle İran rejiminin ataerkilliğini ve ikiyüzlülüğünü gözler önüne serdiği gerçeği ortada dururken…

Danimarka’da yaşayan İranlı yönetmen ve senarist Ali Abbasi’nin Holy Spider/Kutsal Örümcek filmi, ülkenin ikinci büyük şehri olan Meşhed’de 2000-2001 yılları arasında 16 hayat kadının öldürüldüğü bir dizi cinayeti konu alıyor. İliklerinize kadar işleyen bir gerilim sahnesi ile başlangıç yapsa da film ne bir gerilim filmi ne de sadece bir seri katilin portresi. Beyaz perdeye yansıyanın arkasında İran rejiminin dini ideolojik dayatması ve bu dayatmanın kadınların hayatına etkisi var.

Film afişi

O ÇOK SORULAN SORU: KATİL KİM?

İran’daki erkek egemenliğin yansıması, “ahlak”ın yılmaz savunucu Said, Irak Savaşı gazisi eski bir asker. Arkadaşlarını savaşta kaybetmiş, ölmemiş olması onu toplum için soylu bir şeyle anılma isteğine itiyor. Said için soylu olmak, İran rejiminin değerleri için bir şey yapmak…

Sessiz, sakin hatta silik denecek derecede kendi halinde olan Said, tam bir aile babası! Çok uzak gelmeyen bir manzara aslında bu. Dışarıdan uyumlu, sakin, eşraf tarafından sevilen, saygı duyulan erkeklerin dört duvar arasında bir canavara dönüşmesi gibi. Said de toplumun kurallarını besleyen dini kaidelere sırtını yaslayarak işlediği cinayetleri meşru görüyor. Yaşadığı şehri hayat kadınlarından arındırmaya yemin eden bu adam işlediği cinayetleri “ahlaksızlığa karşı cihad” olarak savunuyor, “Sokaklarımızı orospulardan temizleyeceğim, durmayacağım” diyor. Topluma ayna tutan bu karakter işlediği cinayetlerden bir sanat eseri ortaya koymuşçasına da gurur duyuyor. Yakalandığı zaman ona ceza vermemek için meczup raporu aldırmayı salık veren kolluk ve adalet güçlerinden de aynı övgüyü duymayı bekliyor. Eşi, ailesi, komşuları, mahalle bakkalı, manavı da Said’e hayranlık besliyor. İdamın yaşam hakkı ihlali olması tartışması bir yana, rejim onu asarak cezalandırmıyor aslında, bir kahraman yaratıyor. Polis, yargı sistemi, halk yani toplumun bütünü ataerkil zihniyetin bir parçası olarak apaçık karşımızda duruyor.

TOPLUMUN İÇİNDEN, TOPLUMA KARŞI!

Kendini mesleğine adamış, gözü pek ve cesur gazeteci Rahimi ise aykırı bir kadın karakter. Rejimin her türlü pisliğine ve hukuksuzluğuna alışmış olsa da görmezden gelmiyor. En önemli talebi suçluların açığa çıkıp cezalarını çekmesi. Polis için öldürülen kadınların yaşamının hiçbir değeri yok, o nedenle “Buradayım” diye bağıran katili bulup yakalama niyetleri de yok. Tüm bu cinayetler Rahimi’nin hayatını tehlikeye atması ile çözülüyor. Film sahneleri ile gerilimin en üst seviyesini yaşayan izleyici, belki de en çok kadınlar Rahimi’nin canını hiçe sayarak cinayetleri çözmesi ile adeta nefes alıyor. Bir “oh” derken de “Bizim yaşadıklarımıza ne kadar da benziyor” demeden geçemiyor. Tıpkı Türkiye’de, özellikle dezavantajlı gruplara karşı işlenen suç davalarında kadınların mücadelesiyle adaletin yerini bulması gibi.


DİN VE AHLAK ÇATISI ALTINDA YAŞANAN İKİYÜZLÜLÜK

Said’in karısı ise ona ne öğretildiyse onu yapan, ona göre yaşayan bir kadın. En önemli görevi iyi bir eş ve iyi bir anne olmak. O da bunu layıkıyla yerine getirmeye çalışıyor. Kendine göre fazlaca yaşlı ve çirkin olan eşini çok seviyor, sürdürdüğü standart yaşamından memnun. Kocasının bir katil olması onu sahiplenmesine engel değil, çünkü kocası bir amaç uğruna, toplum adına yapıyor bunu. Bir fikri var mı o bile tartışılır. Kendine sunulan hayatın kocasıyla birlikte yok olmamasını istiyor, bu nedenle onun kurtulması için kendini paralıyor.

Filmde Said’in oğlunun babasının cinayetlerini canlandırdığı sahne benim için en dikkat çekici sahnelerden biriydi. Büyük bir soğukkanlılıkla babasının kadınları nasıl öldürdüğünü kız kardeşini de bu gösteriye katarak anlatan çocuk, bir çocuktan nasıl bir katil doğabileceğinin alt metnini sunuyor bize. Babasının bir katil olmasına ve bundan rahatsız olmamaya kendini bu derece ikna eden bir çocuğun böylesi bir toplumda kadın katili olma ve babasının cinayetlerini sürdürme olasılığı da çok yüksek.

Bir röportajında “Bu davanın sadece Said ile ilgili olmadığını hissettim. Meselenin özünde kadın düşmanlığı yatıyordu” diyen yönetmen filmi olayın geçtiği yerde çekebilmek için İran’daki devlet kurumlarına ve Kültür Bakanlığına müracaat etmiş. “Mehşed şehrinin bu seri katil olayındaki rolünü yerinde tespit etmenin doğru olacağını düşündüm” diyen Abbasi, bir yıl boyunca cevap alamayınca, bunun istenmediğine kanaat getirmiş ve 2001 yılında geçen olayın filmini Ürdün’de çekmiş.

Kutsal Örümcek, İran Devleti’nin “hayat kadınları” ekseninde kadınlara ve tüm dezavantajlı gruplara yaklaşımını çok cesur bir biçimde ortaya koyarken, İran’da adalet arayışında hemen her gün maruz kalınan haksızlık ve eşitsizlik giderek büyüyor, derinleşiyor, tıpkı Türkiye gibi…

İKİ FİLM ÖNERİSİ DAHA

Bugün pek çok İran filmi toplumsal meselelere değinirken, erkek egemen toplum eleştirisi de İranlı yönetmenlerin kadrajında. Bu filmlerden biri Leyla’nın Kardeşleri. Yönetmenliğini Saeed Roustayi üslenen film İran’da yaşayan yoksul bir ailenin hikayesi. Film ailenin tek kızı olan Leyla’nın hayat mücadelesini mercek altına alıyor ve çürümüş, kimseye zarardan başka bir getirisi olmayan ve baskıcı yapıya bir şamar atıyor…

Bir diğer film ise Beyaz İneğin Türküsü. Çağdaş İran toplumunda kadınların yüzleştiği ahlaki ikilemleri anlatan, yas ve pişmanlık duygularını inceleyen gerilimli bir öykü. Yönetmen koltuğunu Behtash Sanaeeha ile paylaşan Maryam Moghaddam, başrolde, kocası suçuz yere idam edilen bir kadının adalete ulaşmak için gösterdiği dirayeti cisimleştiriyor.

Fotoğraflar: Kutsal Örümcek filminden bir kare

İlgili haberler
İranlı Aida: 'Ayakta durmazsak çok şey kaybederiz'

13 yıl önce İran'dan Türkiye'ye gelen Aida ile İran'da süren halk ayaklanmasına dair konuştuk.

GÜNÜN FİLMİ: Peki şimdi nereye?

Savaşın acılarına kadınların gözünden bakan bir film olan 'Peki şimdi nereye?' tüm engellemelere ra...

GÜNÜN KİTABI: Futbolda cinsel şiddet ve cinsiyet a...

CŞMD geçen yıl gerçekleştirdiği, Türkiye'de futbol alanında cinsel şiddet ve cinsiyet ayrımcılığına...