
“Bazı kadınlar sessizdir; çünkü sessizlik, hayatta kalmanın başka bir yoludur.”
Gülten Davarcı’nın Sisler Dağıldığında adlı romanı, çocukluk yıllarından itibaren sessiz kalmayı, soru sormamayı, itaat etmeyi öğrenmiş bir genç kadının, babasının ölümünden sonra kendi sesini arayışını anlatıyor. Sisle örtülü geçmişi, bastırılmış duyguları ve baston gibi dayandığımız alışkanlıkları sorgulayan bu hikaye, aynı zamanda ataerkinin görünmez ama derin izlerine dokunan güçlü bir kadın anlatısı.
Romanın ana karakteri İnci, iki kişilik ailesi babasının 58 yaşında kalp krizinden ölümüyle dağıldığında depresyona girmiş, yardım almayı reddeden, kendisini eve kapatmış bir genç kadın. Ara sıra eski sevgilisi ve en yakın arkadaşı tarafından bölünen derin bir yalnızlık içerisinde yaşıyor. Bu içe kapanış, aynı zamanda geçmişiyle yüzleşmeye başladığı bir sorgulama sürecine ve giderek bir iç yolculuğa evriliyor.
“İki kişilik bir ailede biri küserse diğeri karanlığa gömülür.”
Romanın sayfaları ilerledikçe İnci’nin idolü olarak gördüğü ve hayatını onun onayı üzerine inşa ettiği, deyim yerinde ise hayatını onu mutlu etmek amacına adadığı babasının aslında ne kadar manipülatör bir erkek olduğunu anlıyoruz. İnci’yi kimi zaman küserek, kimi zaman türlü söz oyunları ile yöneten “kızını dünyaya uyumlu olsun diye değil, kendine uyumlu olsun diye yetiştiren” bu adam, soru sorulmasından da hoşlanmıyor ve İnci’nin kendisinden başka hiç kimseyle akrabalık ilişkisi kurmasına izin vermiyor. İnci, koca dünyada babası ve kendisinden menkul bu iki kişilik ailede, kendi tercihi sanarak aslında babasının isteği olan pek çok şeyi hiç gocunmadan yapıyor yıllarca.
Görünmez olan açığa çıkıyor
Babasının ölümünden sonra yaşadığı o derin yalnızlık ve yas içeren süreçte ise sorgulamalara başlıyor. Ancak bu sorgulamaları dahi bilinçli olarak yapmaya gücü olmayan bir kadın o. Çünkü yıllarca bastırılmış, yönetilmiş, maniple edilmiş.
Gülten Davarcı’nın Sisler Dağıldığında romanı, kadına yönelik şiddetin çok daha görünmez, çok daha sinsi bir biçimini açığa çıkarıyor: Psikolojik şiddet. Zira İnci’nin yaşadığı evde dayak yok, kavga gürültü, bağırış çağırış yok. Ancak orada, sessizlikle terbiye edilen, küsülerek cezalandırılan, yalnızlaştırılarak şekillendirilen bir çocuk var. Bu anlatı psikolojik şiddetin nasıl görünmez olabildiğini, çoğu zaman farkına varmadan nasıl şekillendiğimizi çarpıcı biçimde gözler önüne seriyor.
2023 Everest İlk Roman yarışmasında jüriden “Baba erkini deşifre etmesi, farklı biçimlerini görünür kılması, bunu yaparken güçlü bir kurgu oluşturması, dili gösteriye kaçmadan olgun ve tutumlu kullanımı, karakterin psikolojik derinliğini yansıtmadaki başarısı nedeniyle bu dosyayı ödüle değer bulduk” şeklinde bir yorumla ödül alan bu roman bize “Bir kadın ne zaman kendi hikayesini yazmaya başlarsa, işte o zaman sisler dağılır” dedirtiyor. İnci yasında ve yalnızlığında yolunu kaybetmiş gibi görünse de her adımında, her sorusunda geçmişin sisli atmosferini de dağıtarak kendini yeniden buluyor.
Davarcı’nın dili yalın ve derin; her cümlesi bir yaraya dokunuyor, her satırda bir iç ses yankılanıyor. Sisler Dağıldığında, kadınların hangi biçimlerde esir edildiğini, sessizliğin nasıl bir silaha dönüştüğünü ve özgürleşmenin bazen sadece “sorma” cesaretiyle başladığını hatırlatıyor. Bu yüzden Sisler Dağıldığında, kendi iç sesinin izini süren her kadın için bir fener olma potansiyelini taşıyor.
Görsel: Canva Pro
İlgili haberler
GÜNÜN KİTABI: Kitaplarla Dayanışma İçerde ve Dışar...
Barış imzacısı olduğu gerekçesiyle 1 yıl 3 ay hapis cezası alan Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın kitabı ‘...
Kırılmaya şiiriyle eşlik eden Zozan Sarıca ve Hypa...
Cizre’de Zozan Sarıca’nın işlettiği ve kitaplar konusunda çeşitliliğin fazla olması nedeniyle ilgi ç...
BİR KİTAP: Leylan
Evet kitap yolculuğumuz Selahattin Demirtaş’ın Leylan eseriyle ötekileştirilenlerin yürek yarasına.....
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.