GÜNÜN ŞARKISI: Sinê
Şairin, sesine şiir yazdığı muhteşem bir kadın Serap Sönmez. Dertli zamanların ezgisi, iç geçiren ormanın tınısı, sonu hep iyi biten masallar, yağmurun güneşe açan gamzeleri ve daha niceleri...

Serap Sönmez'in sesinde ne var biliyor musunuz? 

Şair Şükrü Erbaş öyle güzel tanımlamış ki... 

Kirpiklerini yere düşürmemek için bin yıldır hep ötelere bakan bir halkın alın çizgileri var. Akşamları kendisi, sabahları başkası, iki dilli eşikler var Serap’ın sesinde. Bir gökyüzü var, altındaki acılardan mağrur, bin yıldır kimsenin bir yere sığdıramadığı.
Sesini başka sesler içinde yeni yeni duymaya başlayan o çekinik kadınların çocuk sevinçleri var. İki taşın arasında ezilmiş bir el var Serap’ın sesinde.
Bir kuyudan beter adamlar; Süleyman’ın giderken götürdükleri, götüremedikleri; güneşin, her yerden daha ağır battığı Hasankeyf; hapishane camlarına çizilen resimler; Dicle var, dolanı dolanı varıp Fatma Dikmen’in kalbine akan. Hançepek’te bizimle İngilizce konuşmaya çalışan o çocuğun merakı, hevesi, saçlarındaki oyalı toka; bizim o çocuğa olan bağışlanmaz uzaklığımız var.
Celal Güzelses’in Kürtçe söyleyemediği bütün türküler var Serap’ın sesinde.
Serap’ın sesinde ay ışığı var, bulut var, puhu kuşları var. Ay ışığında iç geçiren bir orman; kimlik gösteren adamlar yirmi dört saat; dağlardan çok yataklara yağan kar…Külünden başka yükü olmayan uzun, eğri göçler var Serap’ın sesinde.
Babalarından daha güvenli konuşan çocuklar; yoksulluğu hafifleten yaşama inadı; sansürlü sayfaları bir gazetenin; ölüm ilanları var kırmızı, yeşil…Kasaba minibüslerindeki yüzler var, torbalarını koltukların altına saklayan. Serap’ın sesinde yeni cümle kurmaya başlayan bir alfabe var. O sitem var, bize dilimizi gösteren. Sonu hep iyi biten masallar var, içinde bir tek silah olmayan.
Tarihin acı yükü; bizim başımızı çevirmemiz; kendini öteki kadar sevme güzelliği; ete kemiğe bürünmüş onur; bize hayalsizliğimizi gösteren haklılık; birbirinde eriyen iki beden; yaşamayı hak etmenin hazzı; Mardin garajında gazoz kapaklarıyla düş kuran o adamın geleceği var Serap’ın sesinde…
Hile yok. Uzaklık yok. Küçümseme yok. Kilit değil kimsenin kapısına. Bir yalnızlık çanı en fazla, herkese ötekini duyuran; bir pıtrak, buğday tarlalarında. Askerden yeni dönmüş çocukların sustukları var Serap’ın sesinde. Vadesiz ölüleri takıp koluna, Pülümür üzerinden Erzincan’a gitmek bir gün, bulutlardan başka gölgesi olmadan.
Benim, İstanbul’a her gittiğimde içimden ışıdığım güler yüz var. Kemal’in annesine öğretmeye çalıştığı Türkçe; oğlumun döne döne Dergûş’u dinlemesi var. Serap’ın sesinde, üç aylık çocuğunu memesiyle boğan annenin saklanmasındaki dehşet var.
Acı değil yine de tanrısı; korku, tapınağı değil. Doğanın uyanması Serap’ın sesi. Yağmurun güneşe gamzeler açması… Sur dibindeki çocukların okula gitmesi var Serap’ın sesinde.
Terli terli içilen sular var. Ay ışığının çektiği perdeleri yalnızca seher yelinin açması; bize kendimizi sevmeyi öğretecek o tılsım var, ki elimiz iyilikle değsin başkasına… Anlamaktan ötesi var.
Serap’ın sesinde ateşe tutulmuş barış var. 


Serap'ın sesi gibi güzel olsun ömür... Sizin için bugünkü dileğimiz budur!

İlgili haberler
GÜNÜN ŞİİRİ Mihri Hatun'dan

'Çünkü nakıs akl olur dirler nisa, her sözin mazur tutmatır reva/ Bir müennes yeg dururkim ehl ola/...

GÜNÜN DAYANIŞMASI: Gecekondusunu Suriyeli aileye a...

İkisi engelli 7 çocuğuna, engelli maaşıyla kiralık gecekondusunda bakmaya çalışan kadın kapısını Sur...