8 Mart’ta gözaltına alınan İranlı Ghazale anlatıyor: Katledilen Mona için yürüyecektim
8 Mart’ta gözaltına alınan İranlı Ghazale Moghaddam anlatıyor: Bu ülkede tecavüze uğradım, arkadaşım geri gönderildiği için öldürüldü, İstanbul Sözleşmesi’ni savunduğum için ben de geri gönderiliyorum

İranlı Ghazale Moghaddam İstanbul’da 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşüne katıldığı için gözaltına alınmış ve Silivri Geri Gönderme Merkezine gönderilmişti. Mogaddam, sınır dışı edilme tehlikesiyle karşı karşıya. Ghazale Moghaddam, onu İran’dan Türkiye’ye mülteci olarak gelmek zorunda bırakan koşulları, Türkiye’de yaşadıklarını, geri gönderilirse yaşayacağı tehlikeleri Ekmek ve Gül’e anlattı.

“İran’ın kuzeyinde doğdum. Çocukluğumda annemle beraber Tahran’ın merkezden uzak bir ilçesine taşındık. Yıllarca orada yaşadık ve sizin de bileceğiniz üzere İran’ın baskıcı ortamında bir kadın olarak varlığımı sürdürmeye ve mücadele etmeye başladım. Bu baskıcı ortam yüzünden yaklaşık 3 sene önce İran’dan çıktım ve Türkiye’ye üçüncü bir ülkeye gitmek üzere mülteci olarak geldim ve uluslararası koruma aldım.

TRABZON’DA TECAVÜZE UĞRADIM

Mülteci olarak beni gönderdikleri yer Trabzon’du. Trabzon’a ilk gittiğim günü dün gibi hatırlıyorum. Hiç dil bilmiyordum, hiçbir yer tanımıyordum ve saatlerce dışarda yürüyüp ev ve iş arıyordum. En son bir gençle karşılaştım, biraz İngilizce anlaşmaya çalıştık ve babasının restoranında çalışabileceğimi söyledi. Böylece ilk kez başka topraklarda işe başladım. Dil faktörü şiddeti doğuran en ana faktörlerden biri, bunun nedenini ilerde size anlatacağım. Ben çok zor koşullarda çalışmaya başladım. Uzun mesai saatleri ve patronun baskıları, aşağlamanın yanı sıra bana hep tacizkar bir yaklaşımı vardı. Sanki “Kadınsın, bir de mültecisin, bir de dil bilmiyorsun, ben sana ne yapmak istersem yaparım” gibi, kendinde her hakkı görüyordu. İstemeden oldu gibi göstererek sürekli fiziksel temaslarda bulunup, “Buradan başka ekmek kapın olamaz” diyerek tehdit ediyordu. Sonraları biriyle evlendi ve beni işten çıkardı.

Sonra başka bir iş buldum, orada yaşadığım şey artık kaldırabileceğim gibi değildi. Tecavüze uğradım ve sürekli tehdit edildim. Depresyona girdim ve güvenliğim için Trabzon’da bir kadın sığınma evine gittim. Oradaki kadınların çoğu da göçmendi. Şiddet görmüş, tehdit edilmiş ve başına çok şey gelmiş kadınların hikayeleri her gün kulağımda çınladı.

HEPİMİZ İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NE İHTİYAÇ DUYUYORUZ. ÇÜNKÜ…

Bu böyle olmaz biliyordum. O zamanlar İstanbul Sözleşmesi çok gündemdeydi, ben de araştırmaya başladım. Çeşitli kadın örgütlerini tanımaya başladım ve takip ettim. En önemlisi okumaya ve araştırmaya başladım. İstanbul Sözleşmesi göçmen ve mülteci kadınların haklarını koruyan tek dayanaktı ama kaldırılıyordu. Sığınma evindeki kadınların çok ortak noktası vardı, bunlardan birisi de başka bir ülkeye geçmek için veya daha güvende olmak için Türkiye’den geçmek zorunda olmak. Bu durum bizi Türkiye’deki kadınlarla ortaklaştırıyordu, hepimiz İstanbul Sözleşmesi’ne ihtiyaç duyuyorduk.

Tecavüze uğradıktan sonra karakola gittiğimde “Bunu ispatlayamazsın, dil bile bilmiyorsun vb.” çok şeyle karşılaştım ve başıma gelen en korkunç şeye bile bir cevap ve yardım bulamadım. Ben çözümü mücadele etmekte buldum. Denizli’de İstanbul Sözleşmesi eylemlerine katıldıkları için tutuklanan arkadaşları bildiğim için, Trabzon’da değil daha büyük bir ilde bu sene 8 Mart’a katılmak istedim.

BAŞI KESİLEREK ÖLDÜRÜLEN MONA İÇİN YÜRÜYECEKTİM

Bunun için en uygun yer İstanbul’du. Ben Mona Heyderi için katılmak istedim 8 Mart’a. (Mona Heyderi 12 yaşındayken amcasının oğlu ile zorla evlendirilmiş, evliliği boyunca şiddet görmüştü. Şiddetten kaçarak Türkiye’ye sığınan Mona, kocası tarafından 6 Şubat’ta zorla İran’a geri götürülmüş, götürüldüğü gün kafası kesilerek katledilmişti. Katil, Mona’nın kesilen kafasıyla Kasai Xasyar Meydanı’nda “namusumu temizledim” diye bağırarak dolaşmıştı- Ekmek ve Gül)

Mona İran’dan Türkiye’ye öldürülmemek için gelmişti ancak hiçbir güvencesi olmadığı için kandırıldı ve İran’a geri götürüldü. İran’da bir kadın kafasının şehirde dolaştırıldığını duydunuz mu? İşte o Mona. Ben, unutulmaya yüz tutmuş diğer kadınlar gibi kimsenin bahsetmediği Mona için 8 Mart’a katılmak istedim. Türkiyeli, İranlı demeden tüm kadınlar ve İstanbul Sözleşmesi için oradaydım.

POLİSİN TUTUMU: SEN BİR YABANCISIN, NEYİNE SENİN EYLEME GELMEK!

O gün Taksim’de daha hiç yürüyüş ortada yokken polis beni ve birkaç kadını çevirdi. Diğerlerini bıraktı ve beni tuttu. Benim Türkçem şu an gayet iyi, ilerlemiş durumda, onun için derdimi anlatmaya başladım. Polis bana “pankartını götüremezsin” dedi. Tamam dedim. Sonra da bağırmaya başladı “Sen bir yabancısın ve yabancı gibi yaşaman lazım” dedi, sürekli bağırarak bana bir şeyler söylüyordu. Sakin olmaya çalışıyordum, çünkü derdim polisle münakaşaya girmek değil kadınlarla birlikte olmaktı.

Sonra birden bana çok sert bir şeklide kelepçe taktılar, beni büyük bir polis aracına aldılar. Araçta 20-30 erkek polis ve ben vardım. Onlara panik atak hastası olduğumu ve kapıyı açmalarını söylememe rağmen sürekli bana gülüyorlardı. “Bak araçta bir tek sen varsın, herkes dışarıda. Neyine senin eyleme gelmek…” diye aşağılamaya çalışıyorlardı. Karakolda derdimi anlattığım zaman bu sürecin İl Göç İdaresi tarafından ilerleyeceğini ve benim nezarette kalmam gerektiğini söylediler. Gerçekten yaşadığım durumu anlatmak mümkün değil. Sonra Silivri Geri Gönderme Merkezine gönderildim.

SİLİVRİ GERİ GÖNDERME MERKEZİ: KOMİSYONDAKİ HERKESE TEK TEK AÇIKLAMA YAPMAK ZORUNDA KALDI
Silivri Geri Gönderme Merkezi benim için nasıl geçti anlatayım.
Gözaltına alınmamın ardından yazılı sorgu raporunda İstanbul Sözleşmesi'nin kadınların güvenliğini garanti ettiğini söyleyerek savunmamı sonlandırdım. Geri Gönderme Merkezinde sorgu, komisyon üyeleriyle kademeli gerçekleşiyordu. Silivri’de her komisyon üyesi yazılı ifademi okuyup ve ne anlama geldiğini soruyordu ve ben de yazdıklarım hakkında konuşuyordum.
Birkaç askeri görevli, en az bir üst düzey yargı yetkilisi ve Sürgün Merkezindeki son karar verici, Mona Heydari’yi Google’da arattı ve onlara İstanbul Sözleşmesi ile Mona'nın vahşi cinayeti arasındaki bağlantıyı anlatmaya çalıştım. Açıklamamı okuduktan sonra bana sorulan asıl soru, Mona'nın ölümünün İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmeyle bağlantısıydı.
İstanbul Sözleşmesi, uluslararası hukukta ikamet yeri ne olursa olsun kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesinde bir dönüm noktasıydı. Anlaşma, hükümetlerin kadınların haklarını, göçmenler ve mülteciler dahil koruma taahhütlerinin kapsamını genişletiyor.
Sorgumun ardından Silivri’den tahliye edildim ve 5 gün içerisinde Trabzon’a gitmem ve hukuki süreci oradan takip etmem gerektiğini söylediler.
Şimdiye kadar birçok kadın aile içi şiddetten kaçarak İran'dan Türkiye'ye sığındı. Bu savunmasız kadınlarla dayanışmak için İranlı kadın hakları aktivistlerinin, kaçan kadınların hayatta kalmalarını sağlamak için Türkiye'deki kadın hakları aktivistleriyle güçlü ve sürekli bir ilişkiye sahip olmaları gerekiyor. Bugüne kadar İranlı ve Türkiyeli kadınları arasında zaman zaman mücadele açısından temaslar oldu. Biz birbirimizden ayrışarak bu sorunları çözemeyiz, bunun için yan yana gelmekten başka çaremiz yok.”

Fotoğraf: Burcu Yıldırım/Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Sınır dışı edilmek istenen İranlı mültecilerden ça...

İstanbul Sözleşmesi eylemine katıldıkları için haklarında sınır dışı kararı verilen İranlı mültecile...

Denizli’de İstanbul Sözleşmesi eylemine katılan İr...

Denizli’de İstanbul Sözleşmesi eylemine katıldığı için Denizli Valiliği tarafından haklarında sınır...

Aydın GGM’de tutulan İranlı mülteciler: Psikolojim...

Denizli'de İstanbul Sözleşmesi eylemine katıldığı için sınır dışı kararı verilen ve Aydın GGM’de tut...