Asya kadınların sırtında duruyor
Dünyanın en büyük kıtasında yağma, talan ve yoğun emek sömürüsünden kadınların payına düşen yine ezilmek, yine şiddet!

Asya dünyanın en büyük kıtası, yer yüzeyindeki toprakların üçte birini kapsıyor. Dünya nüfusunun yüzde 60’ı bu topraklar üzerinde yaşıyor. Kuzeyinde Kuzey Buzdenizi, doğusunda Pasifik Okyanusu, güneyinde de Hint Okyanusuyla çevrili. Dağı bol, suyu bol, ormanı da bozkırı da bol. İnsanı çeşit, kültürü zengin. Sömürü ve şiddetle dönmeyen bir dünyada yeryüzünde cennet olabilecek memleketler diyarı. Ne var ki, emperyalist kapitalizm çağında yağmalanacak doğal kaynak, sömürülecek milyarlarca emekçi demek. Tüm bu yağma, talan ve sömürünün kadınlara düşen yine ezilmek, yine şiddet!

EMPERYALİST REKABETİN AĞIR YÜKÜ ÇİNLİ KADINLARIN SIRTINDA
Tarihsel olarak Avrupalı sömürgecilerin boyunduruğunda yaşamış olan Asya’nın bu yüzyılda artık kendi emperyalist yağmacıları ve sömürücüleri yani “süper güçleri” var. Kuzeyde Rusya sosyalizmin 20. yüzyılın ortasından bugüne revizyona uğramasıyla gölgesini Orta Asya’ya düşürüyordu, bugün de yeni silahlarla Ortadoğu pazarına girişine tanık oluyoruz. Ve havada, karada ve adada sürekli bir dalaş içerisinde olan doğunun yükselen yıldızları, ABD destekli Japonya veABD ile “ticaret savaşı” içindeki Çin. Nasıl ki bu ticaret savaşı emperyalist rekabete dayalıysa bu rekabet de kapitalizmin temelinde yükselmeye devam ediyor: meta üretimi. İşte Avrupalı markalara paramız yetmediği için çarşı pazardan aldığımız “çin malı”nın ardında milyonlarca Çinli kadının uğradığı taciz dolu bir emek süreci var.


Çin’de "fabrika kızları" (Kaynak: Sina News)

Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporunda son 10 yıldır sürekli gerileyen Çin’de kadınların iş gücüne katılım oranı yaklaşık yüzde 69. Gelin görün ki kıdemli ve yönetici pozisyonların yalnızca yüzde 17’sinde yer bulabiliyorlar, buna karşılık teknik ve mesleki işçilerin yüzde 52’si kadınlardan oluşuyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü, bu duruma geçen yıl yayınladığı bir raporla ışık tutmuştu; özellikle vasıflı çalışan aranan iş ilanlarının çoğunda “sadece erkekler” ya da “tercihen erkekler” ibaresi var. Bu vasıf hiyerarşisi siyasette de belirgin; parlamentoda kadınların oranı yüzde 25; bakanlıklarda bulabildiği koltuk oranıysa 10. Kadınların itildiği vasıfsızlığın çalışma koşullarıysa taciz dolu bir iş günü anlamına geliyor; Çin’de fabrikalarda çalışan kadınların yüzde 70’i çalışırken tacize uğradığını belirtiyor. Geçtiğimiz yıl üniversitede bir profesörün tacizine uğradığını açıklayan bir kadının ardından ülkede kendiliğinden yaygınlaşan bir #WoYeShi (Ben de) dalgası başlamıştı.

GÜNEY ASYA’NIN KIZ ÇOCUKLARI: YOKSUL, EVLİ VE GEBE
Dünyanın en büyük kara parçasında güneye doğru inerken kadın mücadelesinin ajandasına yeni öncelikler de ekleniyor. Ancak katı nüfus politikaları uygulayan Çin, Hindistan ve Vietnam’da ultrason gibi teknolojilerin yaygınlaştığı 80’li yıllardan bu yana doğum öncesi cinsiyet seleksiyonu kadın düşmanı bir uygulama olmaya devam ediyor. Çocuğunun kız olacağını öğrenen ailelerin gebelikleri sonlandırması neticesinde nüfus dengesizliğinin kadınlar aleyhine ilerlediği gözlemleniyor (100 kız bebeğe karşılık 120 erkek bebek doğuyor).

Kız çocukları için doğmuş olmanın bile ataerkil toplum karşısında ilk kazanım sayılabileceği bölgede çocukluk da mücadeleden azade değil. BM Nüfus Fonu verileri çocuk yaşta evlilik ve gebelikler üzerinde yoğunlaşıyor. Sosyal tecrit, eğitim hakkının gaspı ve geleceğin çalınması anlamına gelen çocuk yaşta evlilik Güney Asya’da o kadar yaygın ki bugün evli olan 20’li yaşlarındaki kadınların yüzde 46’sı çocukken evlendirilmiş. 2010 ve 2030 yıllarını kapsayan 20 yıllık süre içerisinde bu sayının 130 milyon kız çocuğuna tekabül edeceği öngörülüyor. Sayının bu kadar yüksek olmasında en büyük pay Nepal (41), Hindistan (yüzde 47) ve Bangladeş’e (yüzde 52) ait. Afganistan’da da her 3 kadından birinin çocuk yaştayken evlendirildiği kabul ediliyor.


Çocuk yaşta evliliği protesto eden çocuklar

HİNDİSTAN: BEŞİKTEN MEZARA SINANAN KADINLAR
Çocuk yaşta evliliklerin en çok görüldüğü ülkelerin aynı zamanda kölece kadın emeği sömürüsünün en yaygın olduğu ülkeler olması tesadüfle açıklanamayacak kadar büyük bir kesişime işaret ediyor. Hindistan dünyanın en kalabalık 2. ülkesi (1,3 milyar), Nüfus Referans Bürosu varsayımlarına göre 2050 yılında dünyanın en kalabalık ülkesi olacak. Yani nüfus artış hızı en yüksek ülke. Her 100 erkeğe 93 kız yenidoğan var. Thomson Reuters Vakfı tarafından dünyada kadın olmanın en tehlikeli olduğu ülke seçildi. Vakfın bu sonuca varmasındaki etkenler, cinsel şiddet ve taciz riski, kültürel, geleneksel ve kabileye ait pratikler ve son olarak zora dayalı emek, seks işçiliği ve ev köleliğiyle sonuçlanan insan kaçakçılığı. Bu “modern” sorunlar, bir de kadının erkeğe, gencin yaşlıya, alt kastın yüksek kasta tabi olduğu geleneksel kast sistemiyle birlikte düşünüldüğünde Hindistanlı kadınların zor yaşam tablosu tamamlanmış oluyor.


Hindistan - Şiddete karşı yürüyen genç kadınlar

Ülke her ne kadar Cinsiyet Uçurumunu kapatma yolunda görünse de kadınların iş gücüne katılımı yüzde 29 (erkeklerinki yüzde 82). Uçurumu kapatır görünen daha çok eğitim yaşamına katılımlarındaki artış. Parlamentodaysa her yüz sandalyenin sadece 12’si kadınların. Ulusal istatistik kurumunun bu yıl açıkladığı bir rapor ülkede alarm etkisi yaratmıştı; çalışabilir nüfusun ilk kez yüzde 50 gibi yüksek bir oranı istihdam dışındaydı. Bunda da kadınların suçu büyüktü; kadınlar akademik hayatlarını yüksek öğretime kadar devam ettirmek istiyordu haşa huzurdan! Üstelik genç kadınlar geleneksel işleri “beğenmiyor”, gelişen teknolojinin yarattığı yeni mesleklerde çalışmak istiyordu! Ne var ki Dünya Ekonomik Forumu gözlemcilerinin yaptığı bir araştırmaya göre kadınlar şirketlerin ilk 5 yönetici pozisyonlarında sadece yüzde 26 oranında iş bulabiliyor. Uluslararası ölçekte kayıt dışı çalışmayı izleyen kadın girişimi WIEGO, Hindistan’daki kadın istihdamının büyük bir çoğunluğunun kayıt dışında gerçekleştiğini belirtiyor. Çalışabilir istihdam oranındaki düşüş için örtük ya da açık bir şekilde kadınları suçlayan beyler biraz da gerçeklerden bahsetse iyi olacak; Hindistan’da kadınlar aynı işi yapan erkeklerin yüzde 65’i kadar ücret alıyor!


Hindistan - Ayağa kalkıyorum çünkü Hindistan'da günde 66 kadın tecavüze uğruyor

Kısacası ataerkil gelenekle uzlaşmayı İngiliz sömürgesi altında öğrenerek gelişen Hindistan kapitalizmi istiyor ki, daha doğarken sınanan kadınlar okumasın, çocuk yaşta evlensin ve dünya piyasasına pazarlanacak yeni işçi nesillerini doğursun, boş durmasın çalışsın artı değer üretsin, bunu yaparken de tacize, şiddete, tecavüze ses çıkarmasın. Hindistan’daki kadınlar sokağa çıkıp itiraz etmesin de ne yapsın!


Hindistan - Cumhuriyette yaşıyoruz tecavüz cumhuriyetinde değil


Hindistan - Şiddet ve tecavüzü protesto eden kadınlar

ŞİDDET VE SÖMÜRÜDE BİR DÜNYA MARKASI: BANGLADEŞ
Hadi küçük bir deney yapalım. En yakınınızdaki kadına şu markaların adını sayın: H&M, Zara, Benetton, Adidas… İnsanın aklına gelen ilk soru “İndirim mi var?” oluyor ister istemez. Sonra bir de “Rana Plaza” demeyi deneyin, zorlanırsa ‘2013’te bir bina yıkılmıştı, binden fazla işçi ölmüştü’ deyin. Emeğin vahşice sömürüsü üzerine kurulu bir dünyada Bangladeşli kadınların kaşığına düşeni bu küçük hafıza deneyi bile kanıtlar gibi.


Bangladeş - Birçok kez iş cinayetleriyle gündeme gelen Bangladeş'te konfeksiyon işçisi kadınlar işten çıkarken yangın merdivenini kullanıyor (Foto Syed Zakir Kaynak Dhaka Tribune)

Bangladeş’te 5 bin civarı hazır giyim fabrikası var. 4,5 milyon işçi, yüzde 85’i kadın. Moda devlerine üretim yapan terhanelerde haftada 80 saat çalışıp asgari ücret bile alamayan Bangladeşli konfeksiyon işçisi kadınların yüzde 80’i işyerinde cinsel şiddet gördüğünü söylüyor. Her 10 kadından 9’uysa çalışma koşulları yüzünden görme bozukluğu, sırt ağrısı, el ve ayaklarda yaralanma, tükenmişlik ve depresyon gibi sağlık bozuklukları yaşadığını belirtiyor. Başkent Daka’da faaliyet gösteren Karmojibi Nari (Emekçi Kadınlar) adlı STK, ortalama 10 saatlik işgününde işçilerin yüzde 95’inin öğle yemeği dışında hiç mola veremediğini belirtiyor. Kadınlar için bu durum özellikle de regl dönemlerinde çekilmez oluyor. Ped alacak para yok, yüzde 78,5’i kumaş parças kullanıyor, bunları dahi kullanacak vakit tanınmıyor, temiz suya erişim yok.


Bangladeş - Konfeksiyon işçisi kadınlar 8 Mart yürüyüşünde (Foto Zakir Chowdhury, Kaynak Getty Images)

Tüm bunlar yaşanırken kadınların örgütlenerek karşı koyma çabasına girmemesi varlığın tabiatına aykırı elbette. Kadınlar hem sendikalarda hem de çeşitli sivil girişimlerde bir araya gelerek kölelikten hallice bu çalışma koşullarına karşı direniyor. Geçtiğimiz yıl sonu “adil bir asgari ücret” talebiyle başlayan ve 2019’un ilk çeyreği boyunca süren protestolarıpolis şiddetiyle karşılanmıştı. 30 milyar dolarlık hacmiyle ülke ihracatının yüzde 83’ünü üreten konfeksiyon işçisi kadınların talep ettiği asgari ücret baremi aylık 16 bin takaydı (bugünün kuruyla 185 ABD Doları), patronlar yarısını (aylık 93 ABD Doları) vermeye gönüllüydü. Bunun üzerine başlayan protestolarda 11 bin işçi işten atıldı, 3 bin kişiye soruşturma açıldı, işçilerin fotoğrafları fabrika kapılarına asılarak kimlikleri afişe edildi. Kadınlar sokakta takip edildi, evlerine baskın yapıldı, tecavüzle tehdit edildi. Başörtüleri zorla çıkarılarak, gerici kültür tarafından “namussuz” damgası yediler. Ancak tüm bunlara rağmen vazgeçmiyorlar, Fashion Revolution adlı sivil girişim 500’ün üzerinde fabrikada farklı düzeylerde de olsa örgütlülük çabalarının olduğunu belirtiyor.


Bangladeş - Dhaka’da konfeksiyon işçisi kadınlar bu yıl ücretlerinin artırılması talebiyle iş durdurup yolu kapatmıştı (Foto: Munir Uz Zaman, Kaynak: AFP)

Bangladeş’in ortaya koyduğu tablo aynı dev markalara üretim yapan tüm Asyalı kadınları temsil ediyor. Kadınlar, bu yıl #GarmentMetoo (Konfeksiyon Ben de) kampanyasıyla dünyanın dikkatini çekmeye çalışmıştı.

ORTA ASYA’DA ‘KIZ KAÇIRMA’: GELENEĞİNİZ BATSIN!
Düşünün ki 20 yaşında bir genç kadınsınız, okul yolunda yürüyorsunuz. 20’li yaşlarında bir grup adam geliyor, sizi zorla alıkoyuyor, içlerinden birisi tecavüz ediyor. Sonra da bu adamla evlendiriliyorsunuz, yani ömür boyu tecavüze tabi kılınıyorsunuz. Eğer Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ya da Özbekistan’da yaşayan bir kadınsanız yaşadığınız bu travmaya “kız kaçırma” ya da “gelin kaçırma” deniyor ve coğrafyanın kültürel geleneği kabul ediliyor. Şikâyetçi olmaya kalktığınızda polis “arabuluculuk” yaparak tutanak tutmamayı tercih ediyor, geleneğe karşı çıktığınız için dışlanma riskiyle karşılaşıyorsunuz –ki, reddedilen erkek ya da kendi ailenizin erkekleri tarafından henüz öldürülmeyecek kadar şanslıysanız damgalanma cezasıyla yırtmış oluyorsunuz.

Birleşmiş Milletler’in Orta Asya’da faaliyet gösteren birimleri bölgedeki en büyük problemlerden birinin şiddetin boyutunun bilinmemesi olduğunu söylüyor. Örneğin, Kırgızistan’da şiddet gören kadın oranı olarak kabul edilen yüzde 30 rakamının gerçek oranların çok aşağısında kaldığı uyarısında bulunuyorlar. Kırgızistan İçişleri Bakanlığı’nın “filtrelenmiş” polis kayıtlarından çıkan sonuç bile yeterince vahim:Geçtiğimiz yıl kayıtlara geçen ev içi şiddet vakası sayısı 7 bin 178, bu yılın ilk çeyreğindeyse 2 bin 701. Bunlardan ne kadarının “gelin kaçırma” vakası olduğu kaydedilmemiş. Ancak hükümet 2017’de 31 zorla evlendirme vakası tespit etmiş ki bunların 6’sında mağdur çocuk. Kadınlar bu “geleneksel” gericiliğe karşı haklarının yasal çerçeveye alınıp korunması mücadelesi veriyorlar.



Kırgızistan - Başkent Bişkek'te kız öğrenciler beyaz balonlarla “gelin kaçırma” geleneğini protesto ediyor (Foto: Dimitri Motinov, Kaynak: AFP)



Kırgızistan - Geçtiğimiz yıl “Gelin kaçırmaya karşıyım” etiketiyle harekete geçen kadınlar,“Kaçırmak bir kızın geleceğini çalmaktır” “İnsanları kaçırmayı ve bunun normal olduğunu düşünmeyi bırakın” diyerek Bişkek sokaklarında eylem yapmıştı (Foto: Asker Sultanov)


İlgili haberler
Dünya Haritası: Kadınlar İçin Şiddet Atlası

Avrupa, Asya, Ortadoğu, Afrika, Latin Amerika, Amerika... ‘Dünya Haritası Kadınlar İçin Şiddet Atlas...

Dünyada kadına yönelik şiddet atlası

Avrupa’dan Amerika’ya, Asya’dan Afrikaya, en gelişmişten yoksula, barış içinde yaşayandan çatışmalar...

Latin Amerika’da ABD destekli ‘kadın kırımı’

20. yüzyıldan günümüze devam eden ekonomik, politik ve askeri ABD müdahaleleri, uyuşturucu karteller...