Sosyalizmi kurmak Adem’den değil, Havva’dan başladı
Devrimden önce çalışan kadınlar sadece evlerde hizmetçi ya da çiftliklerde işçiyken, sağlanan eğitimler ve toplumdaki düzenlemelerle artık kadınların binlercesi öğretmen, doktor, mühendis ve dahasıydı

Sağlıksız, güvencesiz işlerde çalışanlar, günde 12 saat haftanın neredeyse her günü çalışanlar, iş bulamayanlar, çocuklarını bırakacak hiçbir yeri olamadığı için işsiz kalanlar, işçi ya da işsiz her gün kendini tekrar eden ev işlerinde boğulan kadınlar...

1917’deki Ekim Devrimini görmüş olsak, bizler için yapılan onca şeyi bizzat yaşasak fena mı olurdu? Olmazdı, tabii. Ama tarih geriye değil, ileriye doğru gidiyor. Her ne kadar kayıplar yaşanmış olsa da, bizim de tarih gibi ilerlememiz gerekiyor, hem de o dönem ortaya konan programların çok daha iyilerini önümüze görev olarak koyarak... Yapılanların hepsini tek bir sayfaya sığdırmak çok zor, ama Sovyetlerde kadınların durumlarına bir bakalım...

YASALAR YETMEZ, BU DAHA BAŞLANGIÇ
Kadınların, erkek işçilerin ücretlerinin yarısını bile alamadığı, geniş Rusya topraklarının dinci gericiliği altında en çok ezilenler olduğu bir dönemde, ilk siyasi görev olarak Çarlık iktidarını yıkmayı ve cinsiyet, din ve milliyet gözetmeksizin her yurttaşın eşit sayılacağı demokratik bir Cumhuriyet kurmayı hedefleyen Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) 1903 parti programına şu maddeleri koymuştu:

6) Kadınların, kadın organizmasına zararlı tüm dallarda çalıştırılmasının yasaklanması; kadınların doğum öncesi 4 hafta, doğum sonrası 6 hafta, bu dönemde ücretleri eskisi gibi ödenerek işten muaf tutulması;
7) Kadınların çalıştığı tüm atölye, fabrika ve diğer işletmelerde meme çocukları ve küçük çocuklar için kreş ve çocuk yuvalarının kurulması; emziren kadınların en azından üç saatte bir ve en az yarımşar saat işten muaf tutulması.”

İngiliz sosyalistleri Sidney ve Beatrice Webb birlikte yazdıkları ‘Sovyet Komünizmi-Yeni Bir Medeniyet’ kitabında, Lenin ve yoldaşlarının yeni Rusya halkının inşasında Adem’den değil Havva’dan başladığını yazar. Gerçekten de, 24 Ekim 1917’de gerçekleşen Büyük Sosyalist Ekim Devriminden hemen 4 gün sonra kadın emeğinin korunmasına ve annenin korunmasına ilişkin kararname, Aralıkta da evlilik ve aile ilişkileri ile ilgili kararname ilan edildi. Lenin’in 1919’da ‘Sovyet Cumhuriyetinde Proleter Kadınların Görevleri’ üzerine yaptığı konuşmada gururla dediği gibi; Batı Avrupa’daki özgürlük savunucularının yüzyıllardır istediği ve almakta zorlandıkları eşitlik hakkı, ancak işçi diktatörlüğü kurulduğunda tamamıyla alınabilmiştir.
Ancak ‘Yasalar yetmez, bu daha başlangıç’ diyor Lenin. “Kadınlar ev işlerine mahkum oldukça, kısıtlanmaya da mahkum olacaklar. Kadın erkek arasında gerçek eşitliği kurmak için sosyal ekonomiye ve kadınların üretime katılmasına ihtiyacımız var. En mükemmel eşitlikte bile, üretici hiçbir değeri olmayan, sıkıcı, yorucu ev işleri kadınların üzerine kaldıkça, kadınların gelişimine hiçbir katkıları olmayacak.” Lenin’in bu konuşmayı yaptığı yıl, ağır bir askeri sorun ve yiyecek sorunu yaşanıyordu ve henüz kadınları o tür işlerden kurtarabilecek aşevleri, çocuk yuvaları vs. yoktu. Ancak o, tüm bu düzenlemeleri devletin sunacağı vaadini vermek yerine partili-partisiz tüm kadınların önlerine görev olarak koyuyordu. Onları politikaya ve sosyalizmin inşasına aktif bir şekilde katılmaya çağırıyordu. “İşçinin özgürleşmesi, kendi eseri olmalıdır diyoruz; bunun gibi, kadın işçilerin kurtuluşu da, kadın işçilerin kendi eseri olmalıdır.”

EV EKONOMİSİ YERİNE KOMÜN EVLERİ, AŞEVLERİ
Rusya Komünist Partisi (Bolşevik) 1919 Programıyla kendisini ‘biçimsel hak eşitliğiyle sınırlamayan bir parti’ olarak ifade ediyor ve önüne ‘eski ev ekonomisi yerine komün evleri, kamu aşevleri, merkezi çamaşırhaneler, çocuk yuvaları vs. geçirerek kadınları ev işlerinin maddi yüklerinden kurtarma’ görevini koyuyordu. Belki de buradaki en büyük sorumluluk 1930’da örgütsel yapıdaki değişiklikle kaldırılana dek çalışma yürüten Sovyetler Birliği Komünist Partisinin Kadınlar Arasında Çalışma Kolu, yani Jenotyel’indi. Çünkü daha önce kadınlar arasında böyle çalışmalar hiç yapılmamıştı. Çok kısa sürede bu görevler yerine getiriliyor ve kadınlar hızla toplumsal üretime çekiliyordu. Kadınların yasal olarak korunması için yeni yasa taslakları hazırlanıp kitleler önünde tartışılıyordu. Kadınların partide, Sovyetlerde ve sendikalarda aktif olması için çalışma yürütülüyordu. En önemli sorunlardan biri olan fuhuşla mücadele ediliyordu.
Çocuk bakımı sadece ana-babaların üzerinde bir yük değildi artık: Annelerin kendilerine ve küçük bebeklerine bakabilmeleri üzerine seminerler, gündüz kreşleri, çocuk grupları ve yuvaları, sağlık evleri, hasta çocuklar için sağlık yurtları, lokantalar, okulda ücretsiz yemekler, ders kitaplarının, giyeceklerin ve ayakkabıların eğitim kurumlarında dağıtımı...
Eski sistemde aileleri gece gündüz çalışmak zorunda kalan ve sokağın tehlikeleriyle büyüyen çocuklar, öncekiyle asla karşılaştırılamayacak kadar iyi bakılıyordu bu kurumlarda. Ve bunların hepsi ücretsizdi. Anne babalara kalan ise çok küçük bebeklerin bakımı, büyütülmeleri, eğitimi ve sevgi...



DÖRT DUVAR ARASINDAN YAŞAMIN HER ALANINA
Başta okuma-yazma ve mesleki eğitim olmak üzere bütün eğitim kurumlarının kapıları kadınlara açılmıştı. Aleksandra Kollontay 1946’da yayınlanan ‘Sovyet Kadını-Ülkesinin Tam ve Eşit Vatandaşı’ kitabında, eski Rusya’da sadece 19 kreş ve 25 çocuk yuvası varken, Sovyetlerin o zamana kadar 20 binden fazla kreş açtığını yazıyor. İşçi kadınlar hamileyken ve doğumdan sonra işlerini kaybetmedikleri gibi ücretli izne çıkarılıyordu. İster tek başına yaşasın, ister geniş bir aile olsun çocuk yardımı sağlanıyordu.
Devrimden önce çalışan kadınlar sadece evlerde hizmetçi ya da çiftliklerde işçiyken, kadınlara sağlanan eğitimler ve toplumsal yaşamdaki düzenlemelerle artık çalışan kadınların 750 bini öğretmen, 100 bini doktor, 250 bini mühendis, 33 binden fazlası laborant ve araştırmacı, 25 bini akademisyen olmuştu ve yükseköğrenim görenlerin yarısı kadınlardan oluşuyordu. 166 kadın ise bilimdeki ve çalışmalarındaki başarılarından dolayı Devlet Ödülüne layık görülmüştü. Ve binlerce kadın da politika içerisinde yer alıyordu.
Bunlara rağmen ev kadınlarının sayısı hâlâ milyonları buluyordu. Çünkü hiçbir kadın ev işinin yerine fabrikada çalışmaya zorlanmıyordu, kadınların özgür seçimine bırakılıyordu. Sovyet yasaları, ev kadınlarının yaptığı işi tam, eşit değerde bir çalışma olarak değerlendiriyor ve yukarıda bahsedilen toplumsal kurumlarla, ev kadınlarının onları dört duvar arasına sıkıştıran ağır işleri hafifletiliyordu. Böylece ev kadınları da kendilerine politika ve toplumsal faaliyetlerde yer bulabiliyordu.



DEVRİMİ ‘ANLAŞILIR BİR DİLLE’ YAZAN KADIN: KOLLONTAY
Kadınların koşullarının iyileştirilmesinin ancak ve ancak özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacağını ve bunun da komünizmle başarılabileceğini savunan Aleksandra Kollontay, varlıklı ve ilerici bir ailenin çocuğu olarak 19 Mart (1 Nisan) 1872’de St. Petersburg’da dünyaya geldi. Ailesinin yaşamının güzelliği yanında, evlerinde çalışan işçilerin ve dışarıda gördüğü işçi çocukların yaşamlarına tanık olduğunda ilk defa hayatı sorgulamaya başladı. Ve bu sorgulama, yaşamını yitirdiği 1952’ye dek sürdü.
20 yaşında aşık olduğu adamla evlenene kadar o, çeyiz yerine kitaplar biriktirmişti. Marx ve Engels’i keşfetmişti. Çarlığın kitaplara uyguladığı sansürlere rağmen, kalın dergilerde çeşitli makaleler bulup en yakın arkadaşı Soya ile okuyordu. Kendisi de yazar olmak istiyordu. Ancak yazdığı bir hikayeyi bir profesör ‘propaganda yazıları yazsaydınız daha başarılı olurdunuz,’ diyerek geri çevirdi. Belki de profesör bunda haklıydı, çünkü yıllar sonra onun kaleme aldığı ‘Savaşa kimin ihtiyacı var’ bildirisinin ünü Rusya topraklarını bile aşmıştı. Hatta devrim yaklaşırken gündem çok yoğun olduğu için makale yazamayan Kollontay’a kızmıştı Lenin, “Senin toplantılara katılmaktan daha önemli bir işin var; yazmak. Bizim, devrimi açık ve sade dille anlatmaya ihtiyacımız var.” Ne var ki ertesi gün başka bir toplantıya daha göndermek zorundaydı Kollontay’ı.
Devrimden sonra Devlet Yardımı Halk Komiserliğine atanan Kollontay, daha sonra Sovyetlerin ilk kadın büyükelçisi olarak birçok ülkede görev yaptı. Bir mektubunda “Şöyle iki nesil sonra, önemli bir tarihi dönemin objeleri olarak inceleneceğiz…” diyor Kollontay.
Biz de bugün onun günlüklerinden ve anılarından oluşturulan kitapları, politik makaleleri ve ajitasyon metinleri sayesinde, Çarlık Rusyasının durumuna, Sovyetlerin kuruluşundan itibaren yaşananlara komünist bir kadının gözünden bakabiliyoruz.

İlgili haberler
GÜNÜN BELLEĞİ: Artyuşina Kadın Komünü

Yüzyılların getirdiği alışkanlıklarla toplumsal yapıların değişimi o kadar kolay olmuyor. Sovyet Rus...

BİR MESLEK: Ev kadını

Koca bulmak da yetmiyordu. Zaten koca bulmamak gibi bir seçenek sanki yoktu. Önemli olan bulduğun ko...

GÜNÜN BELLEĞİ: Uzayda ilk kez yürüyen bir kadın -...

35 yıl önce bugün 1984 yılında bir kadın uzayda ilk kez yürüyüş yaptı. 3 saat 35 dakika boyunca uzay...

GÜNÜN KADINI: Eşitlik ve adalet peşinde bir kadın...

‘Adalet ve Eşitlik’ talebi yıllardır kadınların talebi olmaktan çıkmadı. Binlerce kadın tarih boyunc...

Kadına eşitlik neden lazım oldu?

Bir yandan kadınlara neyi hak edip etmedikleri dikte ediliyor diğer yandan kadınların kazanımlarını...

Keramet nikahta değil 1917’de

Tam bir yüzyıl önce Osmanlı’da nikah ve aile ile ilgili ilk hukuki düzenlemeler hayata geçirilirken,...