Sarı sendika, patron, devlet girdabına karşı gücümüz birliğimiz
Sendikalı kadınların başat taleplerinin göz ardı edilmemesi de burada kadınların birliğinden geçiyor.

26 Eylül bu yıl metal iş kolunda MESS ile toplu iş sözleşmesi sürecinin başladığı tarih. Ücretleri her yıl bir öncekine oranla giderek eriyen metal işçileri doğal olarak bu sene sözleşme sürecini çok daha yakından takip ediyor. Bu yıl ekonomik zorluklar daha da fazla hissediliyor. Metal işçileri 10 yıl önce asgari ücretten ortalama yüzde 91 fazla alırken şu an yüzde 8 fazla alıyor. Türk Metal sendikası yapılan sözde anketlerle çıkarılan sözde sonuçlar doğrultusunda aslında işçinin hiç de istemediği bir taslak ortaya çıkardı. Bu taslakta ortaklaşılması durumunda işçileri mutlu edebilecek tek şey kıdem zammı oldu. O da sadece eski işçilerin içine belki biraz su serpti. Ancak yeni işçiler açısından durum böyle değil. Süreç sır gibi işletilirken taslak maddeleri ancak işçilerin tepkisi sonucu açıklanmaya başlandı. İlk başta taslağa itiraz edildi ancak işçilerin tüm çabasına rağmen taslak bu şekilde sunuldu.

Yılın başından bu yana ekonomik olarak zor günler geçiren metal işçilerinin ses çıkarmalarının, tepkilerinin, diğer bir sonucu alınacak zammın bir kısmının önceden verilmesi oldu. Bu şekilde alınacak 4 bin 500 lira brüt ücret ise vergi kesintileri ile 2 bin 900’e gerilediği için hızlı bir biçimde eridi. Gelinen son noktada ise asgari ücretin açıklanmasından sonra bir görüşme yapıldı ve MESS’in ilk 6 ay için olan yüzde 50’lik teklifi kabul edilmedi. 4 Ocak’ta yapılan görüşmede ise MESS teklifini yüzde 60’a çıkardı. Tüm metal işçilerinin umudu olan kıdem zammı da bu teklifin içinde yer aldı. Aynı zamanda masada özel sağlık sigortasının iptali ve sözleşmenin 3 yılda bir yapılması gibi kazanılmış haklara da saldırı devam etti.

MESS’in yaptığı tekliflere karşı sendika ne yapıyor? Yemekhanede çatal kaşık vurma eylemi ve iş çıkışlarında sesli eylemler gerçekleştiriyor. Bunlar işçilerin tepkisini dile getirmesi için önemli eylemler olsa da üretimi durdurmayan, üretim hatlarında olmayan eylemler. MESS’in ilk verdiği teklif olan maaşlara yüzde 35 zam, asgari ücretin açıklanmasından sonra yüzde 50’ye çıkabildi. Zaten Türk Metal de çok yüksek değil sadece yüzde 80 zam talep etmişti. Onu bile alabilmesi için bu eylemler yeterli değil. Metal işçilerinin de tepkisini belirttiği üzere üretime dokunmayan hiçbir eylem MESS karşısında bir gerçeklik barındırmıyor.

Metal işçileri ise sendikanın patron için değil işçi için mücadele etmesi gerektiğini her fırsatta dile getiriyor. Sonuç böyle olduğunda elbette sendikaya olan güven azalıyor, sendikasız metal fabrikalarının verdiği yüksek ücret ve ikramiyeler görülüyor. Bu da sendikasızlaşma algısını giderek büyütüyor.

UZAKTAN SÖYLENMEKLE DEĞİŞİM OLMAZ

Peki metal işçileri nasıl bir sendika istiyor ve sendikalar nasıl olmalı? İşçinin öz örgütü olan sendikalar bir avuç para yiyiciye teslim edilmemeli. Başkanlar ve sendikacıların lüks hayatlar yaşadığı düzene bir son verilmeli. Son günlerde yakından takip ettiğimiz Özak Tekstil işçilerini hepimiz görmüşüzdür. Özak işçileri sendikalaşma haklarını kullanmaları gerekçesi ile işten atıldılar ve mücadele ediyorlar. Sendikaları BİRTEK-SEN de bize sendikacılık nasıl olmalıdır sorusunun cevabını veriyor. Sendikacılık işçilerin hakkından başka bir şey gözetmemektir. İşçinin onayı olmadan hiçbir karar vermemek demektir. Böyle bir örneğimiz varken devlet-MESS-Türk Metal üçgeninde ezilen metal işçileri bu düzeni değiştiremez mi? Elbette değiştirebilir.

Öncelikle bulunmadığımız hiçbir alanda değişime dair adım atılmasını sağlayamayacağımızı bilmemiz gerekiyor. Sendika odasını sadece sendika yakınlarının kullandığı bir ofis modundan çıkarmamız şart. Sendikalar da odaları da işçinindir. Değiştirmek için sahiplenmek ve muhalefet etmek şart. Dönem açısından sendika eylemleri uzak durulması değil aksine gidip kendi taleplerimizi haykırdığımız yerler haline dönüştürülmeli. Kendi bölümümüzde birliğimizi oluşturmalıyız. Çünkü ek zam sürecinden bu yana da görüyoruz ki işçilerin birlik olduklarından alamadıkları çok az şey vardır.

MÜCADELE BUNUN NERESİNDE?

Sözleşme taslağında asla kadın işçilere dair bir madde ya da talep görmüyoruz. Regl izni, ücretsiz kreş gibi talepler uzun zamandır kadın işçilerin talepleri arasında yer aldı. Ancak Türk Metal Sendikası gözünü ve kulağını da buna kapatmış durumda. Örneğin kapsamlı aile sigortası bundan önceki taslaklarda talep edilmişti ancak bu taslakta yoktu. Sorulduğunda ise “İstedik verilmedi” gibi cevaplar alındı. Bir sendikanın görevi talep etmek değil midir? Talep etmekten vazgeçiliyorsa mücadele bunun neresindedir?

Sendikalı kadınların başat taleplerinin göz ardı edilmemesi de burada kadınların birliğinden geçiyor. Örneğin Koç Holdingin güzide fabrikası Ford Otosan’da her gün bir webinar yapılıyor kadınlarla ilgili birçok şey söyleniyor. Örneğin toplumsal cinsiyet ayrımcılığı tartışılıyor, konu ile ilgili seminerler düzenleniyor ancak bunun karşısında kadınlara hatlarda yapılan ayrımcılıkla ilgili başvurulabilecek bir alan yok. Bir iş yapılamadığında “Sen kadınsın o yüzden olmuyor” denildiğinde, “Kadınlar yüzünden maaşımız az” dendiğinde gidilecek hiçbir yer bulunmuyor. Taciz, şiddet gibi durumlarda elbette insan kaynaklarına şikayet yolu açık ancak o yola girmek de o yolda yürümek de işçi kadınlar için oldukça zor. Çünkü her fabrikada olduğu gibi burada da ilk öncelik erkek egemen sistem. Regl izni sözü açıldığında hemen kapatılmak isteniyor. Ya da kreş istendiğinde sürekli başka bahaneler sunuluyor.

Hem sendika hem patron hem de devletin iç içe geçtiği bu girdaptan çıkışın tek yolu işçilerin birliğinden geçiyor. Bugün belki sadece sosyal medyadan bir tepki veriliyor ancak bu tepkinin de daha örgütlü bir hale gelmesi yine bizim elimizde. Sendikal bürokrasiye ve patronun zulmüne karşı birleşmekten başka yol yok. Atölyelerimizde her gün bize dayatılan “Kadın kadının düşmanıdır” görüşüne karşılık, kız kardeşliğimizi pekiştirmek zorundayız. Nasıl ki sokağımızda en yakınımız bir kız kardeş ise fabrika da bundan azade değil. Hatta yanı başımızda çalışan kız kardeşlerimizi düşman olarak değil hem kız kardeş olarak hem sınıf kardeşi olarak görmek mücadelemizin başlangıcıdır…

Fotoğraf: Ekmek ve Gül