Sendikal bürokrasinin duvarları kadınları sendikanın dışına itiyor
Ankara’da belediyelerde farklı sendikalarda örgütlü kadın işçilerin anlattıkları sendikalarda kadın işçiler olarak sözünü söylemenin, sendikalarda temsil edilmenin zorluğunu ortaya seriyor.

Belediye iş kolunda kadın emekçilerle her sohbetimiz; istekli de olsalar üyesi oldukları sendikayla bağ kuramadıklarını, sendikanın içine girmenin nerdeyse imkânsız olduğunu, faaliyete katılmak için de sendika içinde kimi görevlere yükselmek için de sendikal bürokrasinin izni ve onayı gerektiğini ortaya koyuyor. Anlattıkları da gösteriyor ki; işyerlerine dayanmayan, sendika şube binalarına, salon ya da otel toplantılarına hapsedilmiş faaliyetler, hangi sendika olursa olsun emekçileri ama en çok da kadın emekçileri sendikal faaliyetin dışına atıyor.

SENDİKANIN İÇİNE GİRMEK AKP’DE SİYASET YAPMAKTAN ZOR

Seniha, AKP’li bir belediyede çalışan her şeye hevesli çok sosyal bir kadın. Aynı belediyenin bulunduğu ilçede AKP Kadın Kolları Başkanı. Şirket işçisi olarak partisinin ilçe örgütü tarafından işe yerleştirilen Seniha, gerek belediye içinde gerekse de ilçe düzeyinde aktif siyaset yapıyor.

Bir süre odacılık yaptıktan sonra müdürün sekreterliğine yükselmiş. Seniha’ya neden sendikasında görev almadığını soruyoruz. Seniha’nın anlattıkları şöyle: “Üye olduktan bir süre sonra Hizmet-İş’in bir temsilcisi geldi. ‘Abla seni de aramızda görmek istiyoruz’ dedi, sonra gitti. Gidiş o gidiş bir daha da gelen giden olmadı.” Seniha’nın hiçbir yerden davet beklemeyecek kadar atılgan olduğunu bildiğimizden üstüne gidiyoruz. “Sen durmazsın, istesen sendikal faaliyete katılırdın yoksa istemiyor musun?” dediğimde gülüyor. Aslında istediğini ama içlerine girmenin zor olduğunu söylüyor: “Düşün, bana bile bu kadar zor geliyorsa işin içine girmek partiden zormuş bu iş. Arada bir otellerde, il dışında kadınlar toplanıyor duyuyorum ama bizi içlerine alan yok.”

TEMSİLCİSİNDEN KORKAN İŞÇİ, YÖNETİCİSİNDEN KORKAN TEMSİLCİ

Sendika işyeri temsilcilerinin tamamı sendikal izinli oldukları günlerde işyerine gelmiyorlar. Haftanın üç günü izinliler, iki gün işyerindeler. Geldikleri iki gün de belediye içinde kendi yakın arkadaşlarını, belediye yöneticilerini ziyaret ederek geçiriyorlar zamanlarını. Sendika üyeleri, temsilcileri ile görüşmekten korkuyorlar.

Bir gün bir sohbet sırasında temizlik işçisi kadınlardan biri daha önce çalıştığı bir işyerinde üç yıl boyunca sigortasının yatırılmadığını, buna karşı ne yapabileceğini soruyor. Konuşma bittikten sonra sımsıkı tembihleniyorum: “Aman temsilciler duymasın!”

Ayten, Hizmet-İş işyeri temsilcisi. “Sendikal izin işyerinde kullanılır, işçileri ziyaret, işyeri örgütlenmesi vb. için değerlendirilir, neden hiç işyerine gelmiyorsun?” diye sorduğumuzda “Kimse gelmiyor ki. Şube yönetimi bize ‘Gerek yok, bir şey gerekirse zaten şube müdahale eder’ diyor, gelmiyoruz” yanıtını veriyor. Kadın işçilerin sorunları için neler yaptıklarını sorduğumuzda Seniha’nın söz ettiği otel toplantılarından, kimi gezilerden söz ediyor.

‘KENDİ GÜCÜMLE SEÇİLSEM…’
İki dönemdir temsilcilik yaptığını bildiğimden “Neden şube yönetiminde yer almayı düşünmüyorsun artık bir kadın temsilci olarak?” soruma, kendisinin düşünmesinin bir şey ifade etmediğini söyleyerek başlıyor: “Aslında bu dönem düşündüm. Ama bana teklif etmediler ki. Onların uygun görmesi gerekir. Ben çok geriliyorum bir de. Toplantılarda yanlış yapmayayım diye yöneticilerin gözüne bakıyorum. Bana iyi bakıyorlarsa iyi konuştuğumu anlıyorum yoksa hemen kendime çeki düzen veriyorum.” Sen temsilcisin, yöneticiler senden çekinsin dememe ise “Bizi atadılar, kendi gücümle seçilsem dediğin haklıydı” diyerek yanıt veriyor.
Bem-Bir-Sen üyesi sözleşmeli bir memur Aysel, sözleşmeye geçerken üye evraklarını doldurduğunu ama sendikasının yöneticilerini hiç tanımadığını, üye olurken dahi görmediğini söylüyor: “Hiç bilmediğim bir sendikanın içindeyim. Çünkü zorunlu olarak işveren tarafından üye yapıldım sayıyorum” diye değerlendiriyor. Geldikten sonra bir toplu sözleşme süreci yaşanmış ama kendisine ne fikir soran ne de bilgi veren olmuş.
HANİ BİZ BU SENDİKADA EŞİTTİK?

Tüm Bel-Sen üyesi Şennur’a sendikasının kadın çalışmalarından haberdar olup olmadığını ve bu 8 Mart’ın nasıl geçtiğini soruyoruz. Şennur “Eskiden Tüm Bel-Sen’in bir adı vardı, belediye yönetimi de çekinirdi. Şimdi öyle değil. Artık ne kadınlar olarak ne de diğer üyelerle yan yana gelinip toplantılar yapılıyor. 8 Mart’ta bir karanfil, bir bildiri dağıtılıyor işte o kadar”.

Sendikasında kadın meclisi olduğunu, bunu nasıl değerlendirdiğini sorduğumuz Şennur, “Evden işe geliyoruz, işten eve gidiyoruz. Şurada ne görürsek o. Burada biz yan yana gelemezsek başka nerde geliriz? Kadın Meclisi toplanıyormuş, kimi illere gidiyormuş. Arada aramızda tartışma oluyor, kırılanlar oluyor. Neden hep aynı kadınlar gidiyor? Buna kim karar veriyor? Orada ne konuşuyorlar? Biz bu sendikada bütün kadınlar eşit değil miyiz? Bu Kadın Meclisi kimse bizim onlardan, onların bizden haberi yok.”

DİRENİŞİ DE Mİ TEK YAPAYIM?

Tüm Bel-Sen üyesi Zuhal ile KESK’in bu 8 Mart’ta belirlediği “İsyandan direnişe direnişten özgürlüğe” şiarını nasıl bulduğunu konuşuyoruz. Önce bir kahkaha atıyor, sonrasında sözleri şöyle: “Bize hiç soran yok zaten sorsalar böyle olmaz. Ayol ne isyanı, ne direnişi? Şu işyerinde eziliyoruz, sürülüyoruz, geçim derdi bir yandan, çoluk çocuk, koca derdi öbür yandan. Ortada bir birlik yok, sendika yok, ben tek başıma zaten isyandayım da direnişi de mi tek yapayım, ne bekliyorlar? Hani ne örgütlediler de ne direnişine çağırıyorlar. Herhalde herkes isyanını, kendi direnişini yapsın, kendi özgürlüğünü kazansın diyorlar. Biz hani örgütlü olmak için sendikalı olduyduk, bu laflar nerden çıkıyor şimdi?”

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Asgari ücretle 3 boğazı besliyorsam memleketi de y...

Belediye işçisi kadınlarla artan zamlar, derinleşen yoksulluk karşısında çıkış yolunu konuştuk: ‘Biz...

Devlet nafakayı dert ettiği kadar kadınların hayat...

Ankara’nın çeşitli belediyelerinde kimi memur kimi işçi olan kadınların nafaka tartışmalarına, söyle...

Mamak Belediyesi emekçileri ile görüşmeler: Ne çok...

Henüz gerçekleşmemiş taleplerimiz, hayata dair kaygılarımız hatta hayal kırıklıklarımız olsa da ilk...