Diyanetin hutbeleri kadınlara saldırıyı meşrulaştırıyor
'Laiklik' diyoruz ya bir süredir tam da yine demenin yeri ve zamanı. Kadınlara bir hayat görüşü dayatılıyor ve bunun aksi yaşama olanakları yok edilmek isteniyor.

Ülkenin bitmeyen, sürekli yenilenen, neye yetişeceğimizi bilemediğimiz gündeminde Manifest Grubu’nun başına gelenleri konuşalım biraz. Bir süredir yaşananlarla çok ilgili konu çünkü. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kısa giyinmeyi haram olarak ilan ettiği, örtünmenin zorunluluğundan söz ettiği, arkasından kadınların miras hakkının olmadığını buyurduğu hutbelerinin ardından bir kadın müzik grubunun yaşadıklarına tanık olduk. Diyanet İşleri Başkanlığının bugün yayınladığı hutbenin başlığı 'aile' diye seçildi. Bu hafta gündeme gelen Manifest grubuna ilişkin "Çıplaklık, teşhircilik hayatın bir parçasıymış gibi lanse edilmemelidir" denen, eşcinsel evlilikleri "fıtrata aykırı sapkınlık" olarak nitelendiren, ailenin "dış mihrakların" hedefi olduğunu iddia eden hutbede yine toplumun pek çok kesimi hedef alındı.

Öncesine bakalım; 6 genç kadından oluşan, çok kısa sürede oldukça geniş bir hayran kitlesi kazanmış olan grup üyeleri önce kendilerini Adliye’de buldu. Yurt dışı çıkış yasağı verildi her birine. Arkasından Manifest'in konser görüntülerine, Ankara 6. Sulh Ceza Hakimliği’nin kararıyla, "milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması" gerekçesiyle erişim engeli getirildi. Son olarak da grup Türkiye turnesini iptal etti.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı gruba yönelik soruşturmanın, "Hayasızca Hareketler" ve "Teşhircilik" suçlarından re'sen olduğu belirtilirken, Başsavcılık açıklamasında şu ifadelere yer verildi: "Toplumun sahip bulunduğu ortak edep (ar ve haya) duygularının ihlâli ve incitilmesi, edep ve ahlâk temizliğine, toplum kültürünün önemli bir kısmını oluşturan edep, iffet, ar ve haya duyguları, edep törelerine saldırı niteliği taşıyan, çocukları ve gençlerin bu duygularına zarar verip olumsuz etkileyici nitelikte olan eylem ve hareketlerde bulunduklarının tespit edilmesi üzerine soruşturma başlatılmıştır.”

Hayasızca hareketler ve teşhircilik… Grup üyelerinin giyim, kuşamları, dansları, şarkıları çok endişe edici bulunmuş ki anlaşılan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı işi gücü bırakmış, kendiliğinden bir şikayetçi olmaksızın soruşturma başlatmış. Hem de 6 kadını hemen polis marifetiyle Adliye’ye getirterek, süreci çok büyük bir hızla neticelendirmiş. Aylarca tutuklu yargılanan siyasetçilerle ilgili iddianame hazırlamayan, yargı süreçlerini tüm eleştirilere karşın hızlı yürütme konusunda bir çaba içerisine girmeyen Savcılık çalışıyor demek ki... Binlerce kadının şiddet, taciz, yaralama, cinayet dosyası savcıların masasında toz tutarken Manifest’e ışık hızıyla müdahale edildi, karar verildi.

‘Milli güvenliğe tehdit’ yaftası

Ülkede müzik yapan altı genç kadın işini yapamaz durumda şu an. Sebebi ne giyimleri kuşamları, dansları. İktidarın muhafazakar hayat görüşüne uymayan halleri, davranışları. Erişim engeli kararı milli güvenlik meselesi boyutuna kadar taşımış durumda olayı hatta. Hayasızca hareketler, teşhircilik ve bir ülkenin milli güvenlik sorunu…

Milli güvenlik ve kamu düzenin korunması gerekçesi iktidarın direkt bir organı haline gelmiş, yargının en çok kullandığı gerekçeler. Grev yasaklamalarında da bu gerekçe yer alıyor mesela pek çok yasaklama kararı gerekçesinde yer aldığı gibi. Yani iktidarın istemediği herşey milli güvenlik sorunu.

Kadınların nasıl giyineceğini, nasıl dans edeceğini, ne yiyip ne içeceğini, nereye gideceğini, hangi müziği dinleyeceğini milli güvenlik sorunu yapmış durumda iktidar. Çünkü aile yılı dedikleri bu yılda kadınları işsiz, eğitimsiz bırakmaya, erkenden evlendirmeye ve çok sayıda çocuk doğurmaya ikna etmeye çalışıyorlar.

Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan Bakanlıklarına Savcılıklarına kadar devlet yekpare kadınlara bir hayat biçiyor. "Bunun dışında yaşayamazsınız, izin vermeyeceğiz" diyor. Bütün bu tablo göbekten sermayenin ihtiyaçlarına çok bağlı bir yerde duruyor.

Sorun Manifest grubunu sevmemiz, beğenmemiz değil, onun çok ötesinde. Bir müzik grubunun sahne şovlarına ilişkin yürütülen bu devlet operasyonu, Konya’daki doktor gibi örnekleri çoğaltır, kadınların işyerinde, evde, sokakta her yerde şiddete uğramasının önünü ardına kadar açar.

‘Laiklik’ demenin tam yeri ve zamanı

“Aman canım onların kıyafetleri olacak gibi değil, kadınlar da biraz dikkat etsin yani” diye anlaşılır hale getiremeyiz meseleyi. Çocukların, genç kızların ahlakını korumak da gerek olmaz ki böyle de denemez. Ahlak diyenlere, altı yaşında evlendirilen kız çocuklarını hatırlatmalıyız önce, çok eşli milletvekillerini sonra, saraylarda saltanat sürenleri, ülkenin nereyse tamamının açlıkla ve adaletsizlikle imtihanını. Kız çocukları ve erkek çocuklarının karma eğitim görmesinden rahatsız olanların yönettiği bu ülkede isteyenin izlediği, istemeyenin izlemeyeceği sahne şovları ahlaki bir kriter olamaz.

Geçtiğimiz haftalarda Medeni Haklarımızdan Vazgeçmiyoruz Kampanya gurubu Diyanet’in kadınların miras hakkına yönelik saldıran hutbesine karşı suç duyurusunda bulundu. Bugün yine başka bir saldırı yine aynı kurum tarafından binlerce kişinin duyacağı bir biçimde söyleniyor. Camiler diyanetin kadınlara saldırı ve nefreti yaygınlaştırma kürsüsüne dönüştürülmeye çalışıyor. Yıllardır AKP’nin yaptığı gibi. Din, devlet ve sermaye uğruna kullanılıyor.

“Laiklik” diyoruz ya bir süredir tam da yine demenin yeri ve zamanı. Kadınlara bir hayat görüşü dayatılıyor ve bunun aksi yaşama olanakları yok edilmek isteniyor. Bu büyük bir karanlık demek ve tehlike gerçekten çok büyük.

Fotoğraf: DHA- Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Diyanet'ten 'aile' hutbesi: Aileyi 'dış mihraklar'...

Diyanet İşleri Başkanlığı bu hafta Cuma hutbesinde 'aile' konusunu işledi, yine toplumun pek çok kes...

Aile yılının gölgesi altında ‘kız neşesi’

'Sistemin bizden çaldığı ve sonra gıdım gıdım geri sattığı o “kız neşesi”, ancak özgür bir dünyanın...

Dosya| Medeni hakların temel taşlarından: Kadınlar...

Dergimizin Eylül sayısında hazırladığımız dosyada kadınların miras hakkına yapılan saldırıları incel...