Hayatını mücadeleye adayan bir kadındı İlknur Yılmaz
22 Ocak 2016’da kaybettiğimiz İlknur Yılmaz, Hayat televizyonu ve Evrensel gazetesinin emektarı, belgesel yönetmeni, abla, kız kardeş, yoldaştı bizim için. O hayatını hep mücadeleyle geçirdi.

İnsan, hayatını sürdürmek için türlü yollar buluyor. Karşılaştığı sorunlara, büyük acılara, üstesinden gelmesinin olanaksız olduğunu düşündüğü binbir meseleye rağmen hayatta kalmanın başka bir açıklamasını bulmak başka türlü zor olurdu herhalde.

Sevdiklerimizi kaybetmek en büyük sınavımız. Hele de aniden, bir hastalıkla, elimizden bir şey gelmediği bir süreçse söz konusu olan çok daha zor oluyor. Her şeyin çözümü bulunur diye düşünülür, bir hal çare ararken elinizden kayıp gidiveriyor işte bazen çok sevdiğinizi biri.

İlknur abla, İlknur Yılmaz’ın kalbi benim için tam böyle bir şeydi işte. Aradan geçen zaman içerisinde, dört yıl boyunca onun yokluğuyla baş etmeye çalıştım. Ama sanki o ölmemiş gibi davrandım, çoğunlukla onu hatırlatacak, onu konuşacağımız arkadaşlarından, yakınlarından kaçtım, üzerine çok konuşmadım. Onun son doğum günümde bana aldığı kolyeyi hiç çıkarmayıp, her canım sıkıldığında o kolyeye dokunarak aramızda belki şimdi size saçma da gelebilecek bir bağ kurmaya çalıştım. Ölen bir insan, yitip gitmiş, bedenen toprağa karışmış, bir arkadaşın arkasından neler söylenir, ne anlatılır, hangi sözcükler seçilir bunun için? Nedir bir insanı bu dünyadan göçüp gittikten sonra bize hatırlatan, onu özlememize neden olan? Yaşadıklarımız, paylaştıklarımız herhalde, hayatımızda kapladığı yer. O yer ne kadar geniş ve etkili ise yokluk da o derece zor oluyor benim anladığım.

GÜÇLÜ, EĞLENCELİ, YARATICI, ÇALIŞKAN, İNATÇI, MACERACI İLKNUR

İlknur Yılmaz’ı anlatacağım evet. Ekmek ve Gül’ün daha önce geçirdiği deneyimlere de katkısı olan Belgeselci, Gazeteci İlknur Yılmaz’ı. Kırklı yaşlarından sonra kamera kullanmayı öğrenen, Evrensel’e gidip gazetecilik yapmaya başlayan, ülkeyi karış karış gezip ‘Ninnilerin Göçü’nü takip eden, kadınların doğum hikayelerini toplamayı kafasına koymuş inanılmaz bir kadından söz ediyorum.

Bütün hayatı maddi zorluklarla geçmiş, 12 Eylül’ün hayatına kabus gibi çöktüğü kadınlardan biriydi İlknur. 12 Eylül’le birlikte kocasının cezaevinde olduğu, kucağında küçük bir çocukla geçen uzun kaçaklık günlerini gözlerimizden yaşlar gelene kadar gülecek biçimde anlatırdı. O zamanları ve hayatının sonraki dönemlerinde yaşadığı zorlukları da tükenmişlik duygusuyla yaşamamış olması, o kadını eşsiz kılan en temel şeydi galiba benim için.

O yüzden de 12 Eylül dönemini yaşayan pek çok anlatımın tersine “Eylülde Bile Gülmek” belgeseli onun hayata nasıl baktığının özetidir. Yaşadıklarını abartmayan, herkesin yaşadıklarının kendi payına düştüğünün farkında olan mütevazi yaklaşımıyla da ilgilidir elbette.

Tek başına ayakta duran güçlü, eğlenceli, yaratıcı, çalışkan, inatçı, maceracı İlknur. Tekstil işçiliğinden sendika görevliliğine kadar yapmadığı iş kalmayan kadın gerçekten. Mücadele etmekten yılmayan, iş değiştirmekten gocunmayan, örgütlü mücadeleden asla vazgeçmeyen bir kadın.

Aslında pek çoğumuz gibi geçim sıkıntısı, çocuk büyütme derdi, hayatın dert ve sıkıntıları ile birlikte sürdü hayatı. Ama onu pek çoğumuzdan ayıran şey, yukarıda saydığım özelliklerindendir belki de. Yeniden söylemeliyim gibi hissediyorum. Moral bozukluklarına, yılgınlıklara kapılmayarak yoluna devam etme gücü ondan bana kalan en temel şeylerden biridir.

Düşünsenize belli bir yaşa geldikten sonra eşinden boşanıp, şehir değiştirip gazeteci, televizyoncu olmuş, belgeseller çekmiş, ödüller almış, daha birçok projesi de aklında fikrinde olan bir kadın hangimize ilham vermez ki.

İşte bu şahane kadın benim arkadaşımdı, ablamdı, kız kardeşimdi. Zor zamanlarımızda birbirimizi ilk aradıklarımızdık biz. Aynı şeylere, aynı insanlara kızar, aynı şeylere karnımız ağrıyana, gözümüzden yaş gelene kadar güler, projelerimizden, hayata dair umutlarımızdan söz etmekten hiç vazgeçmezdik.


‘BİZ İSTERSEK HER ŞEYİ BAŞARABİLİRİZ’ İNANCI ONDAN KALAN

Mücadelesi sadece yukarıda saydıklarımla sınırlı kalmadı ne yazık ki. Kanserle de mücadele etti hayatının önemli bir döneminde. Hiç olmayacak biçimde yendi, yıllarca kanser kendisine uğramadı, uğramaya da korktu. Ta ki 2015 yılında tekrarlayana kadar. Yeniden kanser haberini alıp, yanıma geldiği o günü ve üzerine konuştuklarımızı hiç unutmayacağım.

İkinci kanseri yenmek için de çok uğraştı, hiç bıkmayan ve pes etmeyen İlknur yine aynı şeyi yaptı, mücadele etti. Ama bu sefer olmadı işte, oysa olacağına çok inanmıştık hep birlikte.

Önemli olan o son ana kadar uğraşmış, yaşama umudundan vazgeçmemiş olmasıydı galiba. Tekrar bir an bile “Neden ben” demedi, “Neden bu kadar zorluk benim payıma düştü” diye kendi içine kapanıp pes etmedi. Hepimize hayatta yaşadığımız ve yaşayabileceğimiz her şeyle sonuna kadar mücadele etmemiz gerektiğini öğretti böylece.

Yokluğu dolmayacak bir şey benim için. Başta dedim ya hâlâ yaşıyor gibi davranıp, onun ölümüne ilişkin cümle kuramamaktı şimdiye kadar yaptığım. Ama ondan öğrendiklerimi biraz geç de olsa uygulama zamanı şimdi.

Hep yanımda olan ve hâlâ da öyle hissettiğim, inanılmaz, tarifi olanaksız anılara sahip biriyim ben onunla. Bana ve aslında bu ülkedeki bütün kadınlara bıraktığı "Biz istersek her şeyi başarabiliriz, hiçbir şey için geç değil" inancı ondan bana kalan.

İyi ki tanıdım seni, iyi ki arkadaşımdın, iyi ki birbirimize yoldaş olduk. Sevgiyle, özlemle...

İlgili haberler
Seni özlüyoruz İlknur...

22 Ocak 2016’da kaybettik İlknur Yılmaz’ı. Hayat Televizyonu ve Evrensel Gazetesinin emektarı, belge...

Hükümetin şiddeti önleme planında eşitlik yok, mer...

2019 bitmeden Adalet Bakanlığı, 2020’nin ilk günü İçişleri Bakanlığı şiddetle mücadele genelgesi yay...

Şiddete karşı merhamet değil, eşitlik lazım

Aile ve evlilikte ısrar sürdükçe, kadınlara boşanmayacaksınız dendikçe, kadınlar insan değil; eş, an...