İşareti görmesi gereken kör taklidi yapıyor
'Şiddet görürken hiçbir mekanizmadan destek göremeyen kadınlar; seslerini duymayan, işaretleri görmeyen ama görmüş gibi kamu spotu çekenlere ‘Al o kamu spotunu başına çal’ diyor.'

Artık normal sabahlara uyandığımız günlerin geride kaldığı çok açık. 11 Aralık sabahı da böyleydi. Gece dört yıl önce boşandığı erkek, Hilal’i dört çocuğunun önünde öldürmüştü. Yine Pendik’te yoksul bir ailenin üç çocuğu evlerinde çıkan yangında yanarak öldüler. Daha bu cenazeler kalkmadan, 16 yaşında Alperen’in haberini aldık. O da çalışırken ölmüş. 25 Kasım günü yine Pendik’te Firdevs boşandığı erkek tarafından öldürüldü. Birinin acısı geçmeden diğeri eklenmeye devam ederken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçesi onaylanırken Bakan Mahinur Göktaş “sıfır toleransa” devam dedi. Önce burayı açmak isterim.

Hilal’in boşandığı erkeğin altı suç kaydı vardı ve hiç ceza almamıştı. Üstelik Hilal’in aldırdığı uzaklaştırma kararını çok kez ihlal etmiş ama “tam tolerans” sağlanmış ve cezasızlıkla ödüllendirilmişti. Yani açık açık, “Git Hilal’i öldür” demişler.

Bakan bir de “işareti gör” diye bir slogan atmış ortaya. Sayın Bakan seni dinledik, işareti gördük ve kadınların sesi olmaya çalıştık, çalışıyoruz.

Bakan, bir vaka bile fazla dedi. Sanki hiç vaka yokmuş gibi. Hiçbir şey bilmeyen biri muhtemelen Bakanı dinlerken şöyle düşünmüş olabilir: “Helal olsun demek ki kadınların burnu bile kanamıyor. Bu ne kararlı duruş böyle.” Ama biz gerçeğe bakalım. Yeni yılda raporumuzda açıklayacağımız, Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğine gelen başvurular ile Bakana bir işaret verelim. Televizyonumuz olmadığından, şiddet sarmalını gösterecek bir kamu spotu hazırlayamadık maalesef.

Anlatmaya başlayalım...

2025’te her ay şiddet gören kadın sayısı ortalama 50. Yardım talep eden kadın sayısı da ortalama 700. Şiddet gören kadınların hepsinin ortak özelliği, yoksul olmaları. Karakolda ifadelerinin bile alınmayışı; sığınma talep edenlerin, sığınmaevlerinde daha güçsüz hale getirilmeleri ve üstüne bir de psikolojik sorunlar yaşamaları... Devlet mekanizmalarına başvuran kadınların hepsi çözümsüz bırakılıyor. Boşanma davaları üç yıl sürdüğü için ayrılsalar bile kadınların başlarına üç yıl içinde gelmeyen kalmıyor.

Yeni boşanmış bir kadının başına gelenler bu anlattıklarımıza net bir örnek oluşturuyor. Kadın, bir şekilde derneğin desteğiyle boşanabildi. Ama boşandığı erkek rahat bırakmıyor ve sürekli “öldüreceğim” tehditleri savuruyor. Bu erkek uzaklaştırma kararını üç defa ihlal etti. Şikayetler üzerine zor bela savcılık dosya açtı. Ama mahkemesi mayısta görülecek.

Sayın Bakan bil bakalım mayısa kadar ne olacak? Ya bu kadın öldürülecek ya da psikolojik olarak çökecek. Erkek elini kolunu sallayarak geziyor. Çalışıp çocuklarına bakmak zorunda olan bu kadına, mayısa kadar ne yapacağı belli değil. Dava açılmış olmasına rağmen taciz ve tehditlerine devam ediyor. En etkin çözüm olarak kadına, “Biz ne yapalım o zaman git sığınmaevine” deniliyor. Hadi sığınmaevine gitti. Orada sadece altı ay tutuyorsunuz kadınları. Peki sonrası? Evinden olacak, işinden olacak üstelik işin bu kısmıyla hiç ilgilenilmiyor.

Bir kez daha Sayın Bakana soralım: Sahi, sıfır tolerans tam olarak kimin için? Bir işaret daha sunalım. Yakın zamanda derneğe 25 yaşında, iki çocuk annesi, şiddet mağduru bir kadın başvurdu. Evliliği boyunca o kadar çok şiddet görmüş ki artık ölmek istemiş. İstemiş ama çocuklarına kıyamamış ve İstanbul’un yolunu tutmuş. Farelerle dolu, bir binanın bodrum katında hayat mücadelesi veriyor. Bu kadın, Sayın Bakanın sorumlu olduğu sosyal hizmetlerden çok uzun bir süre destek alamadı. Kadın hakkında gizlilik kararı olduğu için okul, çocuğunu kabul etmiyor. Biz devreye girdik ve evine bulunduğumuz katkıyla bu ayın sonunu görebilecek. Fakat durumu bu kadar açık ortada olan bu kadını sosyal hizmetler “hâlâ inceleme tamamlanmadı” diye bekletiyor. Bir dahaki ay bu aile ne yiyecek Sayın Bakan? Sürekli sokaktan geçenlerden yardım isterken o ve çocukları istismara açık hale mi gelsin? Bu çaresizlik içinde kendisini öldürmek isteyen erkeğe mi dönsün? Tercihiniz hangisi? Örnekler çok, belki size yeterli değil ama biz yine de “son işareti” verelim. Uyguladığınız cezasızlık politikanız, kadınlar öldürülürken uyuyan yasalarınız şiddetin ve cinayetlerin kapısını sınırsız bir şekilde açmış durumda. Ailenin on yılı ilanınız ölüm, şiddet, yoksulluk ve çaresizlikten başka bir şey sunmuyor kadınlara.

Son sözüm de reklamınıza. Biz dernek olarak kadın cinayetlerine karşı ses çıkardığımızda 500 polisle müdahale ediliyor. Öyle bir hale getirdiniz ki sokakta yaşanan şiddete insanlar kulağını kapatıp uzaklaşıyor oradan. Çünkü biliyor, o haklıyken sizin nezdinizde haksız olacağını. Şiddet görürken hiçbir mekanizmadan destek göremeyen kadınlar; seslerini duymayan, işaretleri görmeyen ama görmüş gibi kamu spotu çekenlere “Al o kamu spotunu başına çal“ diyor.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Kadınlar ‘işareti fark et’ sloganını konuşuyor: ‘Devlet şiddeti fark etmeli, önlenmeli'

Ankaralı kadınlara, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının 25 Kasım’da ortaya attığı “İşareti fark et” sloganı ve kamu spotu hakkında ne düşündüklerini sorduk...

İşareti asıl siz fark edin!

'Kadınların ihtiyacı, bu şiddeti özendiren ve cesaretlendiren devletin uydurma sloganları değil. Bugün ihtiyacımız olan, şiddete karşı korunabilmek için devletin tüm görevlerini yerine getirmesidir.'


Editörden